• Adalet Komisyonu Raporu

     «Tasarının 500 üncü maddesine, 314 üncü maddeden yerinin bu madde olması nedeniyle çıkarılan ‘evlâtlığın kendi ailesindeki mirasçılığının da devam edeceğini’ içeren hüküm, birinci fıkraya ikinci cümle olarak eklenmiştir.»



  • «1998 ve 1999 Tasarısı»ndaki Gerekçe

     «Madde 500 - Yürürlükteki Kanunun 447 nci maddesini karşılamaktadır.

    Yeni düzenlemede sahih-gayrisahih nesep ayrımı kaldırılmış olduğundan yürürlükteki maddenin birinci fıkrasında yer alan «kendisini evlât edinen kimseye, nesebi sahih füruu gibi mirasçı olurlar» deyimindeki, nesebi sahih füruu gibi sözcükleri maddeden çıkarılmış, bunun yerine «evlât edinene kan hısımı gibi» mirasçı olurlar ifadesi konulmuştur.

    Maddenin ikinci fıkrası yürürlükteki fıkrayı aynen tekrar etmektedir. Bu fıkrada hüküm değişikliği yoktur.»



  • «1984 Tasarısı»ndaki Gerekçe

     

    ‘Madde 424 - Madde, yürürlükteki Kanunun 447. maddesini karşılamaktadır. Hüküm değişikliği yoktur.’:

    «C. Evlâtlık

    Madde 424 - Evlâtlık ve altsoyu, evlât edinene kan hısmı gibi mirasçı olurlar.

    Evlât edinen ve hısımları, evlâtlığa mirasçı olamazlar.»


  • «1971 Tasarısı»ndaki Gerekçe

     

    ‘1) Terim ve ifade: Terimler yukarıki maddelere uydurulmuş, 241 inci maddenin gerekçesinde açıklanan sebeplerle «sahih nesep» yerine «düzgün soydanlık» terimi konulmuştur. Ayrıca, yukarıda evladedinmeğe dair olan maddelerde Medenî Kanun Komisyonunca elde edilmiş bulunan «evlatlık» ve «evladedinen» terimleri tasarının 447 nci maddenin kenar başlığında ve metninde aynen kullanılmıştır.

    Maddenin ifadesinde sadeleştirilme yapılmış ayrıca ikinci fıkradaki «hısımları» terimi yerine, İsviçre aslında olduğu gibi «kan hısımları» terimi konulmuştur. Çünkü burada kastedilen hısımlar bunlardır.

    Bu maddenin yürürlükte olan metninin, evladedinenin ve hısımlarının evlatlığa mirasçı olmayacakları şeklindeki ikinci fıkrası olduğu gibi muhafaza edilmiştir.

    Medenî Kanun Komisyonu üyelerinden sayın Hidayet Aydınerin,evladedinen kimsenin, kendi evlilik dışı çocuğunu evlatlık alması halinde, o çocuk ölürse onun mirasçısı olması konusundaki teklifini Medenî Kanun Komisyonu kabul etme-miştir. Hidayet Aydıner’in düşüncesine göre:

    «Evlatlık kendisini evladedinenin mirasçısı olduğu halde, evladedinenin kendi evlatlığına mirasçı olmaması kaidesi, evladedinme gibi, bazı memleketlerin kabul bile etmedikleri sun’î bir vaziyetin hakikî baba ve ananın kendi sulbünün mahsulü olan evladının mirasından mahrum edilmesi neticesini doğurmayacağı esasına dayanmaktadır. Medenî Kanun Komisyonu, memleket ihtiyaçlarını gözönünde tutarak, yukarıda evladedinme faslında tedvin ettiği hükümlerde bir erkeğin kendi evlilik dışı çocuğunu tanımasına veya çocuğun nesebinin kendisinden su-butuna kanunî manî mevcut olan hallerde tanımasına imkân bulunmayan durumlarda o çocuğu evladedinmesine imkân ve-ren değişiklik yapmak suretiyle, evlilik dışı çocuğu tabii baba-sının aile fertleri ve altsoyu arasına sokmuştur. O halde kanu-nun mantıkî ve zarurî bir neticesi olarak, 447 nci maddenin sonuna: (Evlilik dışı çocuğun babası tarafından evlâdedinilmesi halinde baba ve hısımları evlatlığa mirasçı olurlar) mealinde bir ilâve yapılması lâzımdır. Bu teklif, evlilik dışı çocukların mirasına konmak gayesiyle evlatlık edinileceği mülâhazasına dayanılarak reddolunmuştur. Oysa evlilik dışı bir çocuğun bu su-rette nesebinin endirekt olarak meşrulaştırılması zamanında zaten bu çocuk bir servet sahibi olamayacağı gibi babasından çok genç olan çocuğun, babasından önce öleceği düşüncesiyle böyle mirasa konmak gayesinin güdülmesi, evlâdedinme sıra-sında düşünülemez. Bu sebeple bu teklifin reddine sebep ittihaz edilen endişe varit değildir. Memleketimizde, hele Anadolu’da her baba kendi ocağını ve soyunu ve soyadını yaşatacak bir erkek evlâdı olmasını şiddetle arzu etmektedir. Farzedelimki, böyle bir şahsın bir kız evlâdı vardır, erkek evladı yoktur. Evlilik dışında bir erkek evlâdı meydana gelmiştir ve baba onu, Medenî Ka-nunda yapılan değişiklikle verilen cevaz dairesinde evlâdedinmek suretiyle kendi altsoyu arasına sokmuştur. Bu baba bu suretle resmen ailesi arasına soktuğu çocuğu besleyip büyütmüş, yüksek tahsil yaptırmış, maddî ve manevî yönden yardımlarla onu servet sahibi yapmış, fakat evlatlık niteliği altında bulunan bu hakikî oğlu aradan seneler geçtikten sonra bir kaza neticesinde geride, herhangi bir mirasçı bırakmadan ölmüştür. Şimdi bu oğlunun mirasının, sırf evlatlık olması dolayısiyle, hakikî babasına veya baba bir hemşiresine gitmeyerek Hazineye kalması doğru olamaz. Evlatlık adı altında bulunan hakikî evlâ-dın mirasına, onu evlâdedinen hakikî babanın sahip olması ile, diğer evlâdedinme hallerinde olduğu gibi, asıl babanın miras hakkının ihlâli düşünülemez. Çünkü bu hadisede baba, kendi evlilik dışı çocuğunu evlâdedinen hakikî babadır.»

    Hidayet Aydıner’in gerekçesini açıkladığı yukarıki teklifi Medenî Kanun Komisyonunca kabul edilmemiştir. Zira varlıklı bazı evlilik dışı çocukların, meselâ ölen anasından büyük bir serveti miras olarak almış bulunan bir çocuğun ileride mirasına konabilmek arzusu ile, bazı kimseler tarafından onun kendi evlilik dışı çocuğu olduğu ileri sürülerek evlâdedinilmesi yolunda suiistimallere meydan bırakılmak istenmemiştir. Böyle bir kural kabul edilirse, tek evlilik sisteminde de bir gedik açılmış olur. Şöyle ki: Evli bulunan bir kimse imam nikâhı ile veya nikâhsız olarak başka bir kadınla birleşir ve bundan doğacak çocuk zina mahsulü olduğundan o kimse bu çocuğu tanımayacağı ve soydanlık kararı da verilemeyeceği için onu evlâdedinme yoluna gidebilir. Böylece çocuk, evlilik dışı babasının, evlâtlık sıfatiyle mirasçısı olur. Sayın Hidayet Aydıner’in önerisinde olduğu gibi babanın da böyle bir evlatlığa mirasçı olacağı kabul edilirse bu, bütün evlilik dışı çocuk münasebetlerinin, dolaylı bir yoldan meşrulaştırılması ve çok evliliğin yine dolaylı bir yoldan kabul edilmesi ve asıl düzgün soydanlıklı çocukların haklarının zarara uğraması gibi arzu edilmeyen ve sonu nereye varacağı kestirilemeyen bir takım sonuçlar doğabilir. Bundan başka, bir kimse, kendi evlilik dışı çocuğu olduğu iddiasıyla herhangi bir çocuğu evlâdedinmek isterse, o çocuğun o kimsenin sulbünden meydana geldiği ne surette anlaşılacaktır? Bütün bu sebeplerle bir babanın evlâdedindiği evlilik dışı çocuğuna mirasçı olmasını kabul etmek yalnız içtimai ve ahlâki bakımdan değil, tatbikat bakımından da birçok sakıncalar meydana çıkarmaktadır. Bu sebeplerle 447 nci maddenin ikinci fıkrasındaki kuralın aynen kanunda bırakılması daha uygun görülmüştür.

    Şunu da eklemek gerekir ki, yukarıda evlilik dışı çocukların tanınması ve soydanlığına karar verilmesi bahislerinde yapılmış olan değişikliklerle, tanınan veya soydanlığa karar verilen çocuk ile düzgün soydanlıklı çocuk arasında hukukî bakımdan bir fark kalmamıştır. Evlilik dışı çocuğu bulunan bir kimse o yollara başvurma imkânına sahiptir. 447 nci maddenin ikinci fıkrasında değişiklik yapılması, bu sebeple de lüzumsuzdur.’:

     

    «C. Evlatlık

    Madde 447 - Evlatlık ve onun altsoyu, evladedinene, düzgün soydanlıklı altsoy gibi mirasçı olurlar.

    Evladedinen ve onun kan hısımları, evlatlığa mirasçı olmazlar.»