• 6728 sayılı Kanuna ait Hükümet Tasarısı Gerekçesi

    "179/a maddesinin 14/1/2011 tarihli ve 6103 sayılı Kanunun 41 inci maddesi ile değişik birinci fıkrası ilke olarak korunmakla birlikte, özellikle kayyımın taşıması gereken nitelikler ve kayyıma yüklenen görevler ile sorumluluklar açıklanmakta, böylece uygulamada ortaya çıkan belirsizliğin giderilmesi amaçlanmaktadır. Düzenlemeye göre kayyım gerek yönetim gerek denetim amacıyla atansın, envanter işlemlerini başlatacak ve kontrolü altında yürütecektir. İşletme doktrinindeki terminolojiye uygun olarak kayyım, envanter işlemlerinin aralıklarla denetimi ile değil, sürekli biçimde kontrolü ile görevlendirilmektedir. Maddenin ikinci fıkrasındaki ilan, kapsamı genişletilmek suretiyle korunmaktadır. İlanla Kanunun 173 üncü maddesinin ikinci fıkrasında “müdahale veya itiraz” olarak düzenlenen yargılamaya iştirak yolu, kıyasen, iflas erteleme talepleri için de kabul edilmektedir. 4949 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten sonra da alacaklıların yargılamaya katılmaları ve bu bağlamda delil sunmaları, itiraz ve beyanda bulunmaları ve hatta verilen kararı temyiz etmeleri imkânları benimsenerek bunun yasal dayanağa kavuşturulması yanında, art niyetli ve yargılamayı sürüncemede bırakacak şekilde uygulanmasının da Önüne geçilmek istenmekte ve bu nedenle itiraz, süreye tâbi tutulmaktadır. İletişim kanallarının gelişmiş, yaygın ve hızlı olduğu günümüzde alacaklıların, iflas erteleme başvurusundan kolaylıkla haberdar olduğu ve yasal yollara başvurduğu bilinmektedir. İtiraz sadece “iflas erteleme şartlarının bulunmadığı” ve “talebin reddinin istenebileceği” hallerle sınırlı tutulmaktadır. Ertelemeyi destekleyen alacaklıların borçlu ile her zaman borç yapılandırması veya sırada sona geçme anlaşması (TTK.m.376/son), gibi yollara gidebileceği; hatta şirket ya da kooperatife ayni ya da nakdi destek olabileceği, borçlarını teminatlandırabileceği düşünüldüğünde, bunları her zaman şirket ya da kooperatif yönetimi ve özellikle kayyım kanalıyla projeye ve mahkemeye yansıtabileceği kabul edilmektedir. İkinci fıkrada yapılan düzenlemeyle iflas erteleme talebi, kayyımın atanmasına ilişkin karar, kayyımın görevleri ve temsil yetkisi ile bunların sınırlarının tescil edilmek üzere ticaret sicil müdürlüğüne bildirileceği ve Kanunun 166 ncı maddesinin ikinci fıkrasının ikinci ve üçüncü cümlelerindeki usule göre ilan edileceği hükme bağlanmaktadır. 179/a maddesinin üçüncü fıkrası, daha önce Kanunda normatif düzenlemesi bulunmayan fakat mahkemelerce uygulanan ve sonrasında 6103 sayılı Kanunun 41 inci maddesi ile norma dönüştürülen tedbir kurumuna açıklık getirme amacını taşımaktadır. Maddeyle getirilen üç önemli değişiklik bulunmaktadır. Bunlardan ilki yargılama aşamasında verilecek tedbirlerin neler olduğunun açıklanmasıdır. Uygulamada çoğu kez farklı tedbirlerin verildiği, alacaklılar ile borçlular arasında farklılık yaratıldığı ve nihai hükümle verilenden daha fazlasının yargılama aşamasında tedbirle verildiği tecrübe edildiğinden, tedbirlerin netleştirilmesinde fayda görülmektedir. İkinci önemli değişiklik yargılama aşamasında verilen tedbirlerin toplam erteleme süresinden sayılmasına ilişkin düzenlemedir. Yargıtay’ın bu konudaki kararları bir istikrar kazanmamıştır. Yargılama sürecindeki gereksiz uzamalar ve birçok somut olayda özellikle erteleme kararlarının bozulması sonrasında erteleme süresinin yasal beş yıllık süreyi aştığı, sekiz-on yıl gibi sürelere ulaştığı yönündeki yakınmalar sıklıkla dile getirilir olmuştur. Düzenlemeyle bir yandan borçluya erteleme projesinin başarılı olabilmesi için net bir süre verilmekte, öte yandan da alacaklının katlanması gereken süre belirginleştirilmektedir. Üçüncü yenilik ihtiyati tedbir kararları ile ihtiyati haciz kararlarının uygulanmayacağının hükme bağlanmasıdır. Özellikle ihtiyati haciz uygulamalarının da tıpkı kesin hacizler gibi durdurulmasının sağlanması önemli görülmektedir. Yargıtay uygulaması ile bir kısım öğretinin benimsediği “ihtiyati haczin bir takip muamelesi olmadığı” düşüncesinden hareketle, hakkında iflas ertelemesi tedbirleri verilmiş borçlular aleyhine ihtiyati haciz uygulanarak ertelemenin amacına aykırı davranılması suretiyle borçlunun durumunun kötüleştirildiği ve ıslahın zorlaştırıldığı görüldüğünden, bu yönde bir düzenleme yapılması gerekli görülmektedir. Dördüncü fıkrayla iflas erteleme yargılaması sırasında tedbir talebinin reddi veya bu talebin kabulü halinde aynı mahkemeye yapılacak itiraz üzerine verilecek kararlara karşı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341 inci ve devamı maddeleri uyarınca istinaf yoluna başvurulabileceği hükme bağlanmaktadır. Beşinci fıkra uyarınca kayyım, mahkemece uygun görülecek sürelerde şirket veya kooperatifin faaliyetleri hakkında rapor düzenlemek konusunda da görevlendirilmektedir. Raporda bulunması gereken hususların kanunda tek tek yazılması mümkün olmamakla beraber, sermaye artırımı ödemelerinin gerçekliği ve bunların kullanım yerlerinin raporda yer alması gerektiği özellikle vurgulanmaktadır. Uygulamada küçük tutarların sermaye ödemesi adı altında bankaya yatırıldığı, aynı paranın kısa bir süre sonra çekilerek tekrar aynı ad altında yatırılmak suretiyle art niyetli davranışlara tevessül edildiği gözlemlendiğinden artırıldığı belirtilen sermayenin kullanım yerinin de raporda yer alması gerektiğine dikkat çekilmektedir. Talepte bulunan şirket ya da kooperatifin faaliyet gösterdiği sektörün özellikleri de dikkate alınarak dönemler itibarıyla üretim miktarı, ham madde dengesi, üretim için kullanılan enerji miktarı gibi önemli verilerin kayyımın raporunda karşılaştırmalı olarak gösterilmesi de gerekmektedir. Altıncı fıkrada mahkemenin gerektiğinde kayyımın görevine son verebileceği ve görevine son verilen ya da istifa eden kayyımın yerine yenisini seçebileceğine ilişkin düzenleme yer almaktadır. Mahkemece atanan kayyımların mahkemenin bağlı bulunduğu adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonu başkanlığına bildirilmesi ve bir kişinin aynı anda en fazla üç dosyada kayyım olarak atanabilmesi öngörülmektedir. Böylece bir yandan kayyımların görevlerini yeterli zaman ayırmak suretiyle sağlıklı bir şekilde yürütebilmeleri amaçlanırken diğer yandan uygulamada bir kayyımın aynı anda yürüttüğü iş sayısı sebebiyle meydana gelen duraksama ve şikayetlerin önlenmesi hedeflenmektedir. Adalet komisyonları nezdinde, mahkemelerce görevlendirilen kayyımlara ilişkin özel bir sicil tutulacaktır. Kayyımın aldığı dosya sayısının denetimi, adalet komisyonlarından sorulmak suretiyle gerçekleştirilebilecektir. Kayyımın sorumluluğu hakkında ise Kanunun 227 nci maddenin dördüncü ve beşinci fıkralarına atıf yapılmaktadır. Buna göre kayyım kusurundan ileri gelen zarardan sorumlu tutulacaktır ve Türk Ceza Kanununun uygulanmasında kamu görevlisi sayılacaktır. Yedinci fıkrada mahkemenin yargılama sırasında dinleyebileceği kişiler belirlenmektedir. Şirket veya kooperatifin mali durumu, projenin açıklanması ve uygulanmasına ilişkin gelişmeler ile ertelemeye layık olma unsuru bakımından beyanları alınmak üzere yetkililerin dinlenmesi konusunda hakime kanuni bir dayanak oluşturulmaktadır. 179/a maddesinin sekizinci fıkrası erteleme yargılaması sırasında en çok bir kere revize iyileştirme projesi verilebileceği hususunu düzenlemektedir. Uygulamada anlamlı sayılmayacak nitelikte değişiklikler içeren yeni (gözden geçirilmiş=iyileştirilmiş=revize) projelerin sunulduğu; mahkemenin her seferinde bunların değerlendirilmesi için bilirkişi görüşüne başvurduğu ve bu suretle yargılama sürecinin uzatıldığı gözlemlendiğinden, bu yolun kısıtlanması amaçlanmaktadır. Düzenlemeyle özellikle bilirkişi raporunda gösterilen olumsuzlukların bir sefere mahsus olarak verilecek revize iyileştirme projesiyle giderilmesi imkanı, borçludan esirgenmemiştir. Esasen ilave sermaye artırımı, sırada sona geçme ve borç yapılandırma sözleşmeleri, alacaklıların alacaklarından feragatleri gibi önemli iyileşme unsurları, her aşamada kayyım tarafından mahkemeye yansıtabilecektir. Bu nedenle getirilen düzenlemenin borçlu aleyhine olmadığı, bilakis yargılamayı hızlandırma amacına hizmet ettiği kabul edilmektedir. Dokuzuncu fıkrayla iflasın ertelenmesi taleplerinin öncelikle ve ivedilikle sonuçlandırılacağı hükme bağlanmaktadır. Bu fıkra, hem ilk derece mahkemeleri, hem de bölge adliye mahkemeleri ile Yargıtay da bu tür davaların görülmesine ilişkin ilkeyi ortaya koymaktadır. Maddenin son fıkrasında iflas erteleme yargılaması sonucunda mahkeme tarafından verilebilecek kararlar düzenlenmektedir. Buna göre mahkemenin, projeyi ciddî ve inandırıcı bulması ve şirket veya kooperatifi iflas ertelemeye layık görmesi halinde iflâsın ertelenmesine; şirket veya kooperatifin borca batık olmadığım tespit etmesi durumunda iflas erteleme talebi ile iflas davasının reddine; aksi takdirde şirketin veya kooperatifin iflasına karar vereceği hükme bağlanmaktadır. Bu düzenlemeyle, iflasın ertelenmesinin borca batıklık ve iyileştirme projesinin ciddi ve inandırıcı olması yönündeki iki temel unsuruna, üçüncü bir temel unsur olarak “borçlunun iflas ertelemeye layık olması” unsuru ilave edilmektedir. Borçlunun iflas ertelemeye layık olması 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 2 nci maddesindeki dürüstlük kuralının özel bir uygulama şekli olup, bu unsura öğretide ve az sayıdaki Yargıtay kararında değinilmiştir. Bu ilkenin art niyetli erteleme taleplerinin önüne geçmekte ciddi bir fayda sağlayacağı ve bilimsel ve yargısal içtihatlarla yönlendirileceği ve kapsamının belirlenebileceği düşünülmektedir. İflas ertelemenin borçlu için bir hak olmayıp bir lütuf (atıfet) düzenlemesi olduğu yönündeki ilke dikkate alındığında, borçlunun mali anlamda iyi bir proje sunması yanında objektif ve sübjektif iyiniyetini de ortaya koyması beklenmektedir. Örnek olarak sahte ya da çifte ticari kayıtlar tutan, mal kaçıran, borçlarını saklayan, çok sık adres değiştirerek alacaklılarından kaçan ve mahkemenin yetkisine etki etmeye çalışan, ard arda birden çok kez iflasın ertelenmesi ve konkordato yoluna giden borçluların ertelemeye layık olmadıkları kabul edilebilecektir. Yine uygulamada sıkça karşılaşılan, art arda merkez değişikliği yapmak suretiyle yetkili mahkemenin talep sahibi şirket veya kooperatif tarafından belirlenmesi noktasında özellikle alacaklılar bakımından ortaya çıkan sorunun giderilmesi hususu yargısal içtihatlara bırakılmakta ve bu hususta iflas ertelemeye layık olma unsuru mahkemeler tarafından başvurulabilecek önemli bir kıstas olarak görülmektedir. Bu nedenle 2004 sayılı Kanunun 154 üncü maddedeki ilke korunmaktadır."


  • 4949 sayılı Kanuna ait Hükümet Tasarısı Gerekçesi

    «Mahkeme, iflâsın ertelenmesi kararıyla birlikte şirketin veya kooperatifin malvarlığını korumaya yönelik tedbirleri alacaktır. Evvelce iflâsın ertelenmesi halinde şirket veya kooperatifin mallarının korunması için tedbir alınmamakta ve böylece şirket veya kooperatif uzun bir süre için eski halinde bırakılmaktaydı. Bu durum hakimlerin iflâsın ertelenmesi konusunda mütereddit kalmalarına neden olmaktaydı. Getirilen düzenlemeyle bu sakınca giderilmektedir. Ancak bu maddede bu tedbirler tek tek sayılmamıştır. Bunun yerine tedbirlerin öngörülen iyileştirme projesiyle uyum halinde olması, projeyi işlemez hale getirmemesi aranacaktır.

    İflâsın ertelenmesi durumunda mahkeme bir kayyım atamak zorundadır; böylece şirket veya kooperatifin uzun bir süre için eski yönetim organının elinde kalması önlenmiş olmaktadır. Mahkeme duruma göre yönetim organının bütün yetkilerini kayyıma verebileceği gibi, yönetim organının karar ve işlemlerinin geçerliliğini kayyımın onayına bağlı kılabilecektir. Ancak kayyımın görev ve yetkileri ayrıntılı olarak iflâsın ertelenmesi kararında gösterilmelidir.

    İflâsın ertelenmesi halinde, başta alacaklılar olmak üzere üçüncü kişilerin hakları etkileneceğinden, yine aynı şekilde alacaklıların ve üçüncü kişilerin hukuki ilişkiye girdikleri veya girecekleri şirketlerin veya kooperatiflerin mali durumunu bilmeleri şirketin veya kooperatifin çıkarından önce geleceğinden ve kayyımın görev ve yetkilerine aleniyet kazandırmak bakımından, erteleme kararının 166 ncı maddesinin ikinci fıkrasındaki usulle ilan edilmesi ve gerekli bildirimlerin yapılması esası kabul edilmiştir.»


  • Adalet Komisyonu Raporu

    «Tasarının çerçeve 52 nci maddesiyle 2004 sayılı Kanuna 179 uncu maddesinden sonra gelmek üzere eklenmesi öngörülen 179/a maddesinin ikinci fıkrasındaki mahkeme kelimesinden sonra, mahkemenin erteleme kararı ile birlikte kayyım atanmasına karar vereceğini belirtmek amacıyla "erteleme kararıyla birlikte" ibaresi eklenmiştir...»


  • 6103 sayılı TTK.'nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanuna ait Adalet Komisyonu Gerekçesi

    Bir taraftan Türk Ticaret Kanununun 376 ve 377 nci maddelerinin getirdiği sisteme uyum sağlanabilmesi, diğer taraftan iflâsın ertelenmesine ilişkin mevcut hükmün uygulamada ortaya çıkardığı bazı sorunlara çözüm getirebilmek amacıyla, 2004 sayılı Kanunun 179/a maddesi yeniden düzenlenmiştir. Düzenlemenin en önemli yeniliği, iflâsın ertelenmesi istemi üzerine, kayyımın tensip tutanağı ile atanmasının ve görevlerinin belirlenmesinin zorunlu hâle getirilmiş olmasıdır. Böylece, istemle birlikte şirketlerde ve kooperatiflerde yönetim kurulunun prosedür süresince alacaklıların ve diğer menfaat sahiplerinin zararına hareket etmeleri önlenmiş olacaktır. Bu husus, uygulamada büyük şikayetlere sebep olmuştur. İkinci yenilik, iyileştirme projesinin uygulanmasının ve iyileştirmenin sonuç verip vermeyeceğinin mahkemece izlenmesidir. Bu izlemenin pratik önemi mahkemenin iyileştirmenin mümkün olamayacağı kanaatine varması hâlinde erteleme kararını kaldırmasıdır. Bu suretle hem projenin sonuç alacak şekilde uygulanması teşvik edilmek hem de bir defa ertelenen iflâsın alınan sonuçlar ne olursa olsun sürenin bitimine kadar hükmî ifa doğurmasının önlenmesi amaçlanmıştır. Madde, bunun dışında çeşitli koruma ve şeffaflık hükümlerini içermektedir.