• «1998 ve 1999 Tasarısı»ndaki Gerekçe

     «Bu maddeler yürürlükteki kanunun 497 ve 498 inci maddelerinde yer alan kurumu daha ayrıntılı bir şekilde düzenlemektedirler.

    Vasiyeti yerine getirme görevlisi ile ilgili hükümlerin yetersizliği öğretide bir eleştiri olarak dile getirilmektedir. Bu husus gözönünde tutulmak suretiyle Alman Medenî Kanununun 2197-2228 ve İtalyan Medenî Kanununun 700-711 inci maddeleri gözönünde tutularak, bu ayırıma yedi madde tahsis edilmiştir.

    Madde 550 - Yürürlükteki Kanunun 497 nci maddesini karşılamaktadır.

    Maddede, yürürlükteki aynı maddede olduğu gibi vasiyeti yerine getirme görevlisinin atanması ve ehliyeti düzenlenmektedir. Yeni metinde vasiyeti yerine getirme görevlisinin atandığı tarihte değil göreve başladığı sırada fiil ehliyetine sahip olması gerektiği açıklığa kavuşturulmuş, kendisine görevin sulh hâkimi tarafından bildirildiği tarihten başlayarak onbeş gün içinde kabul etmediğini açıklamadığı takdirde görevi kabul etmiş sayılacağı esası getirilmiştir.»



  • «1984 Tasarısı»ndaki Gerekçe:

     

    ‘Madde 474 - Madde, yürürlükteki kanunun 497. ve mü-teakip maddelerinde düzenlenen vasiyeti tenfiz memuru, tasa-rıda «vasiyeti yerine getirme görevlisi» deyimi ile ifade edilmiş ve müessese yürürlükteki Kanuna nazaran daha geniş şekilde bir düzenlemeye tabi tutulmuştur.

    Yürürlükteki Kanunda olduğu gibi kaynak İsviçre Me-denî Kanununda da vasiyeti yerine getirme görevlisine ilişkin hükümlerin yetersizliği doktrinde dile getirilmiş bulunmaktadır. Bu husus dikkate alınmış ve Alman Medenî Kanununun 2197-2228. ve İtalyan Medenî Kanunun 700-711. maddeleri gözönünde tutularak, vasiyeti yerine getirme görevlisine tasa-rıda yedi madde tahsis edilmiştir.

    Bunlardan birincisi olan 474. maddede, yürürlükteki Ka-nunun 497. maddesinde olduğu gibi vasiyeti yerine getirme görevlisinin atanması ve ehliyeti düzenlenmektedir. Yeni me-tinde vasiyeti yerine getirme görevlisinin atandığı tarihte değil göreve başladığı sırada fiil ehliyetine sahip olması gerektiği açıklığa kavuşturulmuş, kendisine görevin sulh hâkimi tarafından bildirildiği tarihten başlayarak onbeş gün içinde kabul etmediğini beyan etmediği takdirde görevi kabul etmiş sayılacağı esası getirilmiştir.

    Diğer hususlarda yürürlükteki Kanunun 497. maddesi esas alınmıştır.’:

     

    «A. Atanması

    I. Atanma ve ehliyet

    Madde 474 - Mirasbırakan, vasiyetnameyle bir veya birden çok vasiyeti yerine getirme görevlisi atayabilir.

    Vasiyeti yerine getirme görevlisinin, göreve başladığı sıra-da fiil ehliyetine sahip olması gerekir.

    Vasiyeti yerine getirme görevlisine sulh hâkimi tarafından bu görevi bildirilir; bildirim tarihinden itibaren onbeş gün için-de kabul etmediğini sulh hâkimine bildirmeyen, görevi kabul etmiş sayılır.

    Vasiyeti yerine getirme görevlisi hizmetinin karşılığında uygun bir ücret isteyebilir.»


  • «1971 Tasarısı»ndaki Gerekçe:

     

    ‘1) Terim ve ifade: Burada önce beşinci faslın başlığındaki terim üzerinde durmak gerekmektedir. Yürürlükteki metinde bu başlık «vasiyeti tenfiz memuru» dur. Bu terim yerinde değil-dir. Evvelâ «memur» terimi resmî devlet memurlarını hatırlatmaktadır. Bundan başka buradaki «tenfiz memuru» vasi veya tasfiye memuru ya da mirası resmen idareye memur kimse gibi mahkemece atanan bir kişi olmayıp, vasiyetin gereği gibi yerine getirilmesini sağlamak üzere doğrudan doğruya vasiyetçi tara-fından görevlendirilen bir nevi vekil veya mutemettir. Bu sebep-le buna «memur» demeğe imkân yoktur. «Tenfiz» terimi de Türkçe’de «yerine getirme» daha doğrusu «yürütme» demektir. Burada «memur» kelimesiyle nitelendirilen kimsenin görevi, yukarıda belirtildiği gibi, vasiyeti, amacına uygun bir biçimde yürütüp yerine getirmektir.

    Bu sebeple «vasiyeti tenfiz memuru» yerine «vasiyeti yürütüm görevlisi» demek, bu müesseseyi belirtme bakımından daha doğrudur. Bundan başka «tayin» veya «atama» kelimesi dahi genel olarak resmî memurlar için kullanılageldiğinden İsviçre Medenî Kanununun - bizim 497 nci maddeyi karşılayan- 517 nci maddesinin kenar başlığında olduğu gibi «görevlen-dirme» teriminin kullanılması daha uygun bulunmuştur. Maddenin metnindeki «medenî haklarını kullanmak selâhiyetini haiz» deyimi yerine, yukarıda tasarının dokuzuncu maddesinin gerekçesinde gösterilen sebepler dolayısiyle «eylem yeteneği olan» terimi kullanılmış ve bütün öteki terimler yukarıki maddelere uygun duruma getirilmiş, ifade sadeleştirilmiştir.

    2) Biçim değişikliği: 497 nci maddenin bugünkü metni bir tek fıkradır. Bu maddeye 498 nci maddeden aktarılan fıkralar dolayısıyla madde dört fıkradan oluşmuştur.

    3) Hüküm değişikliği: 497 ve 498 inci maddeler kısa olarak kaleme alınmış bulunduğundan yürürlükteki metinde, yürü-tüm görevlisinin yetki ve görevlerinin sınırı tam olarak belirtilmemiş, vasiyeti yürütme müessesesi ile, kalıtın resmen idaresi müessesesi arasındaki sınır çizilmemiş, yürütüm görevlisinin davacı ve davalı olma yetenekleri, denetimi, görevi yerine getirmede yetersizliği gibi sorunlar ya uygulama ve içtihatlara veya doktrine ve şerhlerin çözümlerine bırakılmıştır. Bu sebeple vasiyeti yürütüm müessesesi yalnız bizde değil, İsviçre’de bile henüz tam bir açıklığa kavuşmuş değildir. Medenî Kanun Ko-misyonu bu konuda Alman Medenî Kanununda yapıldığı gibi, otuz küsur madde içinde ayrıntılı kurallar koymayı gerekli görmemekle birlikte, Fransız ve İsviçre Medenî Kanunlarındaki çok kısa çözüm tarzını da yeterli bulmamıştır. Gerek bu kanunların, gerek İsviçre şerhlerinin ve Türk Yargıtayının bu konu-daki içtihatlarının incelenmesinden ve vasiyeti yürütüm görev-lisinin gerek görev sınırlarının tayininde, gerek denetlenmesi konu-sunda, bugünkü maddelere yeni kurallar eklenmesi, maddelerde sistematik değişiklikler yapılması ve böylece bu müesseseye açıklık getirilmesi konularında oybirliğine varmıştır. Böyle-ce bu fasla bir de yeni madde eklenmiştir. Bunun gerekçesi aşağıda (498 A maddesinin gerekçesinde gösterilmiştir.) Bu yeni düzenleme yapılırken belirtilmesi gerekli görülen en önemli nokta yürütüm görevlisinin, vasî gibi bir kamu görevlisi olmayıp, vekil gibi özel bir (inanılır kişi), bir (mutemet) olması ve mahkemenin müdahalesinin ancak zorunlu durumlara hasre-dilmesidir. Bu nokta 497 nci maddenin birinci fıkrasında belirtilmiş, ayrıca 498 inci maddenin birinci fıkrasında da Yürütüm Görevlisi, vasiyetçinin talimatı uyarınca bu vasiyetin yerine getirilmesini sağlamakla yükümlüdür» denilmek suretiyle, özellikle gözönünde tutulmuştur. Böylece yürütüm görevlisinin esas görevi, vasiyetçinin arzu ve iradesi içinde vasiyetin yerine ge-tirilmesini sağlamak olduğu anlaşılmaktadır. Bunun için ne gibi işlem ve tasarruflarda bulunması gerekiyorsa, yürütüm gö-revlisi ancak onları yapabilir. Yoksa vasiyeti yürütüm görevlisi, vasiyetçinin arzusu dışında, kalıtı idareyle yükümlü genel bir vekil değildir.

    497 nci maddede yapılan bir hüküm değişikliği de, eklenen üçüncü fıkra ile, vasiyeti yürütüm görevlisine bu görevin sulh mahkemesinde kendiliğinden tebliğ edileceğinin açıklığa kavuşturulmuş olmasıdır. Bu tebliği yaptırmak için herhangi bir isteme lüzum yoktur. Sulh mahkemesi bunu doğrudan doğruya yapar. Bu nokta yürürlükte bulunan metinde açıklanmamıştır.

    Değişikliğe uğrayan bir husus da yürürlükteki metnin son cümlesindeki ücrete ait olan kuraldır. Orada sadece «Hizmeti mukabilinde münasip bir ücret talep edebilir» denilmektedir. Vasiyetçinin vasiyetnamesinde bir ücret tayin etmiş olmaması veya tayin ettiği ücretin adalete uygun bulunmaması durumları bu cümlede öngörülmemiştir. Eğer vasiyetçi vasiyetnamesinde yürütüm görevlisi için bir ücret saptamış ve bu ücret hakkaniyete uygun bulunmuşsa, yürütüm görevlisinin ayrıca bir ücret istemeye elbette hakkı olmayacaktır. Eğer vasiyetçi hiçbir ücret tayin etmemişse, yürütüm görevlisi, gördüğü iş için uygun bir ücret isteyebilecektir. Yok eğer vasiyetçinin koyduğu ücret yapı-lacak işe oranla çok az ise, yürütüm görevlisi bu işle orantılı olarak uygun bir ücret talep edebilecektir. İşte 497 nci maddenin son fıkrasında bütün bu ihtimaller gözönüne alınarak fıkra ona göre ifadeye bağlanmıştır.

    Şunu da eklemek gerekir ki, Yargıtayın 7.12.1955 gün ve 16/25 sayılı içtihadı birleştirme kararına göre vasiyeti yürütüm görevlisine karşı açılacak vasiyetin iptali davalarının incelenip karara bağlanması gerekmektedir. Bu içtihat vasiyeti yürütüm görevlisinin mirastaki önemini çok açık bir şekilde göstermektedir.

    Yürürlükte bulunan 498 inci maddenin son cümlesindeki «müteaddit tenfiz memurları, bir akid ile tevkil edilen müteaddit vekillerin selâhiyetini haizdirler» kuralı hem yanlış, hem de sistematik bakımdan tam yerinde görülmediği için, kanunun Almanca aslına uygun olarak düzeltilmiş fakat bu maddede bırakılmayarak 497 nci maddeye aktarılmış ve 497 nci maddenin ikinci fıkrası olmuştur.’:

     

    «A. Görevlendirme

    Madde 497 - Vasiyetçi, vasiyetinin yerine getirilmesi için, eylem yeteneği olan bir veya birkaç kişiyi vasiyet yoluyla görev-lendirebilir.

    Vasiyetin yerine getirilmesi için birden çok kimse görev-lendirilmişse, vasiyetçi vasiyetnamesinde başka türlü bir kural koymuş olmadıkça, bunlar görevi birlikte yerine getirirler.

    Vasiyeti yürütüm görevlisine bu görevi sulh mahkeme-since doğrudan doğruya tebliğ olunur; yürütüm görevlisi bunu kabul edip etmediğini, tebliğ tarihinden başlıyarak onbeş gün içinde mahkemeye bildirir; susması kabul sayılır.

    Vasiyetçi vasiyetnamesinde bir ücret saptanmamış veya saptanan ücret yeterli görülmemişse, vasiyeti yürütüm görevlisi yaptığı iş için uygun bir ücret isteyebilir.»