İstirdat davası açma süresinin bir yıl belirtilmiş olup bu sürenin hak düşürücü süre niteliğinde olduğu- Bir yıllık dava açma süresini geçiren borçlunu iki yıl içinde sebepsiz zenginleşme davası açabileceği-
Davacıya ait uçağın uçamamasından kaynaklı zarar, davacı tarafından verilen belgelere göre bilirkişiler tarafından hesaplanarak rapor verilmiş olduğundan ve uçaktan alındığı belirlenen parçaların bedellerinin tespiti de davalı tarafından verilecek belgelere bağlı olmadığı gibi kolayca tespit edilebilecek nitelikte olduğundan, davacının davasının "belirsiz alacak davası" olarak değil, "kısmi dava" olarak nitelendirilmesi gerektiği- Davacının davası kısmi dava olarak kabul edilip, davasını haksız fiil sebebine dayandırdığı olgusundan hareket edilerek, davalı eyleminin haksız fiil olmakla birlikte suç teşkil edip etmediğinin belirlenmesi ve ıslah tarihi itibariyle, ıslah edilen miktara uygulanacak zamanaşımı süresi gözönünde bulundurularak karar verilmesi gerektiği-
Yetkisiz icra dairesine yapılan takip talebi ile kesilen zamanaşımında, yetkisiz icra dairesindeki borçlunun kabulü dışındaki hiçbir takip işlemi, yetkili icra dairesince geçerli sayılamayacağı- diğer işlemlerin de geçerli olmayacağı- KTK m. 109/2 hükmünde öngörülen iki yıllık zamanaşımı süresi geçtiğİ- BK m. 136/2. maddesi delaletiyle zamanaşımı yönünden davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Evlilik birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişiye karşı diğer eşin manevi tazminat isteminde bulunamayacağı-
Ayıplı maldan kaynaklanan sorumluluğu birden çok sebebe dayandırabilme imkânının bulunduğu durumlarda, aksine bir talebi olmadıkça tüketicinin en iyi şekilde tazminat hakkını elde edebileceği sorumluluk hükümlerine göre karar verilmesi gerektiği- İmar durumunda değişiklik yapılarak sözleşmede taahhüt edilenden farklı şekilde taşınmazın neredeyse tamamını kaplayacak genişlikte tek bina hâlinde bir alışveriş merkezi yapılması ile doğan uyuşmazlıkta bedel indirimini gerektirir aykırılığın var olup olmadığının objektif şekilde belirlenmesi gerektiği- Tazminat miktarının tespiti için satılanın, tarafların kararlaştırdıkları satış bedeli gözetilmeksizin, satış tarihi itibariyle gerçek ayıpsız rayiç değeri ile mevcut ayıplı hâldeki rayiç değerinin ayrı ayrı belirlenerek, bu iki değerin birbirine bölünmesi suretiyle elde edilecek oranın, satış bedeline uygulanması gerekeceği-
Ayıplı maldan kaynaklanan sorumluluğu birden çok sebebe dayandırabilme imkânının bulunduğu durumlarda, aksine bir talebi olmadıkça tüketicinin en iyi şekilde tazminat hakkını elde edebileceği sorumluluk hükümlerine göre karar verilmesi gerektiği- İmar durumunda değişiklik yapılarak sözleşmede taahhüt edilenden farklı şekilde taşınmazın neredeyse tamamını kaplayacak genişlikte tek bina hâlinde bir alışveriş merkezi yapılması ile doğan uyuşmazlıkta bedel indirimini gerektirir aykırılığın var olup olmadığının objektif şekilde belirlenmesi gerektiği- Tazminat miktarının tespiti için bu olayda uygulanması gereken yöntemin, Yargıtay uygulamaları ile de yerleşmiş bulunan “nispi metot” olarak adlandırılan hesaplama yöntemi olduğu; bu metoda göre satış tarihi itibariyle satılanın, ayıpsız (zarar doğurduğu iddia edilen durum olmaksızın halinin) ve ayıplı (iddianın dayanağı durumla birlikteki halinin) değerleri arasındaki oranın, satış bedeline yansıma miktarının belirlenmesi gerektiği-
davalı X vekilinin yetki itirazının haksız fiilden doğan davalarda yetki kuralı gereğince kabul göremeyeceği- Zamanaşımı itirazının ise, 10 yıllık zamanaşımına tabi olması nedeniyle yerinde olmadığı - Davanın şubesi yerine merkeze karşı da açılabileceği, davalı banka çalışanı A'nın davacının imzası yerine kendi imzasını atarak davacı hesabından 7 adet dekontla 16.089,00 TL para çektiğinin adli tıp raporu ve ceza yargılaması neticesinde kesinleştiği- Davacının 19/06/2007 tarihli müfettiş ifadesinde alacağını talep etmesi karşısında davacıdan alınan ibranamenin hükümsüz olduğu- Davalıların müşterek ve müteselsilen sorumlu olduğu-
Kusursuz sorumluluk çerçevesinde nüfus müdürü ya da memurunun kusuru olsun ya da olmasın, sicilin tutulmasında, kişilerin malvarlığı çıkarlarını koruyan hukuk kurallarına aykırı davranılmış olmasının yeterli olduğu, bu nedenle uğranılan zarar nedeniyle ancak Devlete karşı dava açılabileceği, kusurun varlığı halinde Devlet, tazminatı memuruna rücu edileceği- TMK mad. 38'de düzenlenen kusurusuz sorumluluğa TBK mad. 60'daki zamanaşımı sürelerinin uygulanma imkanı olmadığı, bu nedenle 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin uygulanacağı, bu sürenin zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren başlayacağı-
Mahkemece yapılması gereken işin, akdi sorumluluk esasları dairesinde Ankara 4. İş Mahkemesi'nce verilen kararda belirtilen tutarın fer'ileriyle birlikte hangi tutardan hangi davalının sorumlu tutulacağının tespit edilip, bu tespit doğrultusunda hükmedilecek miktarın her bir davalıdan ayrı ayrı avans faiziyle tahsiline karar vermekten ibaret olduğu-
Borçlar Yasası'nın 60/2 ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Yasası'nın 109/2. maddeleri gereğince zarara yol açan eylemin aynı zamanda suç sayılan bir eylemden doğmuş olması durumunda olayda uygulanacak zamanaşımı süresinin, o suçun bağlı olduğu ( uzamış ) ceza zamanaşımı süresi olması gerekeceği-