"Aleyhine icra takibine konulan senedin hile ile imzalatıldığından hükümsüz olduğu" iddiasını ispat edemeyen davacı-borçlunun "davaya konu edilen senedin taraflar arasındaki haricî taşınmaz satış sözleşmesi nedeniyle verildiğini" belirterek temel borç ilişkisini bu şekilde açıkladığı, davalının da beyanlarıyla temel borç ilişkisini haricî taşınmaz satışıyla ilişkilendirdiği uyuşmazlıkta, davacının taşınmaz hisselerinin haricî satım sözleşmeleriyle bedel karşılığında davalıya satarak zilyetliğini teslim ettiği, ancak tapu devrinin sağlanmadığı, bir süre sonra ise davalı tarafından zilyetliğin iade edildiği, sözleşmeler sırasında verilen bedellere karşılık gelmek üzere taraflar arasında davaya konu edilen senedin düzenlendiği, haricî satıma konu olan taşınmazın satış tarihlerinde tapulu olduğu anlaşılmakla, anılan haricî satımların ve dolayısıyla taşınmazın zilyetliğinin iadesi sırasında senet karşılığında yapılan anlaşmanın da hukuken geçersiz olduğu- Geçersiz olan hukukî işleme dayalı verilen senedin tahsil edilemeyeceği ve tarafların ancak birbirlerine verdiklerini denkleştirici adalet ilkesine göre geri alabilecekleri- Denkleştirici adalet kuralı gereğince iadeye karar verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması gerektiği- Mahkemece, TEFE ve TÜFE endekslerinin Devlet İstatistik Enstitüsü’nden sorularak, satış bedelinin, ifanın imkânsız hâle geldiği vade tarihi itibariyle çeşitli ekonomik etkenlerin (enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar vs.) ortalamaları alınmak suretiyle ulaşacağı alım gücünün uzman bilirkişiden rapor alınarak belirlenmesi gerektiği- "Davalının yaptığı açıklamalarla kambiyo senedini temel ilişkiye bağladığı bu nedenle senedin illetten mücerretlik durumunun ortadan kalktığı, geçersiz bir sözleşmeye dayalı verilen senedin tahsil kabiliyetinin kalmadığı, bu anlamda geçersiz taşınmaz satışına uygulanacak hükümlere gidilmeksizin senedin tahsilinin mümkün olmadığından menfi tespit davasının tümden kabulünün gerektiği" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
FSEK mad. 52 uyarınca, mali hakların devri sözleşmesinin ve buna ilişkin tasarrufların yazılı yapılması, sözleşmenin geçerlilik şartı olarak belirtildiği, daha sonra yapılan adi yazılı protokol ile noterde yapılan ilk sözleşmenin değiştirilmesinin imkan dahilinde olduğu, bu halde yerel mahkemenin ikinci sözleşmenin resmi şekilde yapılmamış olması nedeniyle geçersiz olduğuna gerekçesinin yerinde olmadığı-
Taraflar arasında düzenlenen kira sözleşmesinde kira bedelinin ödeme günü belirlendiğinden ihtar gönderilmesinin zorunluluğu bulunmadığı, sözleşmede belirlenen tarihte kira alacağının muaccel olacağı ve bu nedenle, kira alacağı için sözleşmede belirlenen ödeme tarihinden itibaren faiz talep edilebileceği ancak, davacı faturalarda belirtilen son ödeme tarihinden itibaren işlemiş faize hükmedilmesini talep ettiğinden bu tarihten itibaren işlemiş faiz miktarı belirlenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken kira alacağı yönünden işlemiş faiz talebinin reddine karar verilmesinin hatalı olduğu-
  • kayıt gösteriliyor