Trafik kazasına bağlı ölüm nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası-
Direnme kararı verildikten sonra söz konusu karar esas yönünden bozulmadan başka bir karar verilmesinin mümkün olmadığı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.03.2019 tarihli ve 2017/12-766 Esas 2019/289 Karar sayılı kararında direnme kararının esas yönünden doğru veya yanlış olduğu yönünde bir inceleme yapılmadığı hususu göz önüne alındığında, mahkeme tarafından Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bozma kararında açıklandığı şekilde bir direnme kararı verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile direnme kararı esastan bozulmuş gibi yorumlanarak Dairemizin bozma kararının gereğini yerine getirecek şekilde araştırma ve inceleme yapıldıktan sonra davanın kabulüne dair karar vermesinin isabetli olmadığı-
Mahkemece, kamu düzeni ile ilgili olan İİK’nun 58. maddesi gözetilmek suretiyle, şikayete konu icra emrinde yabancı para alacağının harca esas değer olarak Türk Lirası karşılığı gösterilmediğinden bu alacak kalemi yönünden takibin iptaline karar verilmesi gerekeceği-
Taraflar arasındaki ilişkinin menkul satış sözleşmesi olduğu, davalının davacıdan kumaş satın aldığı, alınan kumaşlarda renk farkı şeklinde açık ayıbın bulunduğu, ancak bu ayıbın süresi içinde davacıya ihbar edilmediği, davalının ayıba karşı tekeffül hükümlerinden yararlanamayacağı, bu sebeple ayıp sebebiyle uğranıldığı iddia edilen zarar talebini içeren karşı davanın reddi gerektiği, davacının takip tarihi itibariyle davalıdan 50.120,65 TL alacağının bulunduğu, takip tarihinden sonra 12.03.2014 tarihinde davalı tarafından 28.520,66 TL davacıya ödemede bulunulduğu, bu miktarın talep edilen rakamdan düşülmesi gerektiği, sonuç itibariyle davacının 21.599,99 TL alacağının kaldığı, bu miktara takip tarihinden itibaren % 11,75 oranından başlamak ve talebi aşmamak üzere değişen oranlarda avans faizi yürütülmesi gerektiği, takip tarihi ile kısmi ödemenin yapıldığı tarih arasında işleyen faiz, icra harç ve masrafları ile icra vekalet ücretinin İcra Müdürlüğü’nce infazda dikkate alınması gerektiği, asıl dava itirazın iptali davası olduğundan takipten sonra ve davadan önce 12.03.2014 tarihinde davalı tarafından yapılan 28.520,66 TL ödeme nedeniyle bu miktar yönünden davacının dava açmakta hukuki yararının bulunmadığı, hükmolunan alacağın faturalara dayanması nedeniyle likid olduğu gerekçesiyle, asıl davanın 21.599,99 TL alacak üzerinden kısmen kabulüne, bu miktar üzerinden % 20 oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, takipten sonra yapılan 28.520,66 TL’lik ödeme açısından davacının dava açmakta hukuki yararı bulunmadığından davacının iş bu kısma ilişkin isteminin dava şartı yokluğundan reddi gerektiği-
Müflis şirketle ilgili asliye ticaret mahkemesinin iflasın ertelemesi davasında İİK. 179/b gereğince ihtiyati tedbir kararı verildiği, davacı tarafın alacağının dayanağını teşkil eden icra takiplerinin bir kısmının, tedbir kararı verilen tarihten sonra başlatıldığı ve müflisin daha sonra iflasına karar verildiği anlaşıldığından, mahkemece, ihtiyati tedbir kararından sonra başlatılıp, davalı şirketin şikayet yoluna başvurması üzerine iptaline karar verilen icra takipleri ile ilgili masraf ve vekalet ücretinin kayıt ve kabul istenen alacağa eklenmemesi gerektiği-
İlamda açıkça "avans faizin" uygulanmasına karar verildiği buna göre alacağa 3095 sayılı Yasa'nın 2/2. maddesinde öngörülen avans faiz oranlarının uygulanması gerektiği-
Taahhüt tutanağında son taksit tarihi olan 30/3/2009 tarihinde ödenecek miktar belirtilmeyerek, "kalan kısım" şeklinde yazılmış ise de ; 15/2/2008 tarihli taahhüt tutanağı dikkatlice incelendiğinde, borçlu ; asıl alacak, tahsil harcı, işlemiş faiz, komisyon v.s. gibi masraflar ayrı ayrı gösterilmek suretiyle toplam borcun 23.075,60 TL olduğunu kabul ettiği ve bu miktar üzerinden ödeme taahhüdünde bulunduğu, işlemiş faiz ile somaki faizin ayrı ayrı belirtildiği, kaldı ki, şikâyete konu taahhüdün düzenlendiği Azdavay İcra Müdürlüğüne yazılan 1/2/2008 tarihli talimat yazısında da borç miktarının 22.869,82 TL olarak gösterildiği dikkate alındığında, taahhüt tutanağındaki borç miktarının hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde ve bu miktar nazara alınarak icap ve kabulde bulunulduğunun kabulünün zorunlu olduğu-
Tarafların, uygulanacak faiz oranını belirlerken, 6098 sayılı TBK'nun 120/2. maddesinde öngörülmüş olan sınırlamayı dikkate almak zorunda olduğu, davacının takip konusu alacak kalemlerine uygulanması gereken azami faiz oranı TBK'nun 120/2. maddesine düzenlenmiş yıllık temerrüt faiz oranı olup, davacı kooperatifin genel kurullarında kabul edilmiş temerrüt faiz oranının, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuata yani 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun'un 2/1. maddesine göre belirlenen yasal faiz oranının %100 fazlasını aşamayacağı-
İİK’nun 269. maddesinde, ödeme emrinin tebliği üzerine borçlunun itiraz sebeplerini icra dairesine bildirmesi üzerine, yasal ödeme süreleri geçtikten sonra alacaklının merciden tahliye isteyebileceği ayrıca borçlunun itiraz sebeplerini icra dairesine bildirmesi üzerine yasal ödeme süreleri geçtikten sonra alacaklının merciden tahliye isteyebileceğinin öngörüldüğü, borçlu kiracıya ödeme emri tebliğ işlemi yapılmadığından, anılan maddedeki sürelerin işlemeyeceği, borçlunun haricen takibi öğrenip, icra dairesine itiraz etmesinin, yasanın emredici hükümleri karşısında sonuca etkili olmadığı, bu durumda, davacı alacaklının itirazın kaldırılması ve tahliye talebinde bulunmasının anılan yasal düzenlemeye aykırı olup istemin reddine karar vermek gerekirken yazılı gerekçe ile istemin kabulüne karar verilmesi doğru olmadığından kararın bozulması gerektiği-

İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.