Mahkemece sözleşmenin davacı tarafından haksız olarak feshedilip feshedilmediği tartışılarak buradan varılacak sonuca göre taraflar arasındaki sözleşmenin 16. maddesi uyarınca davalının cezai şart isteminin yerinde olup olmadığı hususunun incelenip incelenmeyeceği ve bu konudaki delillerin değerlendirilmesinin gerekip gerekmediği- Davalı taraf cihazların iadesi hususunda herhangi bir süre belirtmeksizin davacı tarafa e-mail göndermiş, davacı şirket tarafından söz konusu cihazlar davalı şirkete kargo ile gönderilerek davalı şirketçe tarihinde teslim alınmış olduğundan, cezai şarta konu TKÜ’lerin teslim edilmiş olması karşısında, davalı şirketin cezai şart talep etme şartları oluşmamış olduğu-
Şirketler arasındaki virman işlemlerinin “Toplantı Tutanağı” başlıklı belgede kararlaştırıldığı şekilde ve davalı şirket çalışanı tarafından gönderilen e-postalarla gerçekleştirildiği, tüm e-pastaların bilgi/cc kısmında, her iki grup firmanın yetkilileri ve yönetim kurulu üyeleri olan, aynı zamanda toplantıda da hazır bulunan kişilerin yer aldığı- Davalı çalışanının şirket mail adresinden yazdığı e-postaların davalı şirket bakımından bağlayıcı olduğu, davacı ile davalı arasında davacı lehine (TBK 196) anlamında bir borcun üstlenilmesi sözleşmesinin kurulduğu- “Borcun naklinde iki tarafın anlaşması gerektiği, burada üçüncü kişinin fiilini taahhütten söz edilebileceği” şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Sözleşmenin hukukî niteliği sözleşme kapsamından tam olarak belirlenemiyorsa ve özellikle sözleşme metninde yer alan söz ve deyimler muğlak ve müphem ise, sözleşmenin hukukî niteliğinin belirlenmesinde sözleşme metnine yansımamakla birlikte, tarafların iradelerini belirlemeye imkân veren olgulara da başvurulması gerektiği- Taraflar arasında sözleşme öncesi ve sonrası durumlar ile davalı şirketin grup şirketi A.Ş.’ye ait borcu üstlendiği, böylece borcun değişmediği ve sadece davalı şirketin, A.Ş.’nin yerine geçerek anılan şirketi borç ilişkisinin dışına çıkardığı gözetildiğinde dava konusu sözleşmenin hukukî niteliğinin borcun üstlenilmesi sözleşmesi olduğu- Borcu üstlenme sözleşmesinde, borç ilişkisinden kaynaklanan def'îlerin borcu üstlenene geçeceği- Davalı şirketin asıl borçlu A.Ş.’nin yerine geçtiği ve borcun doğmadığı savunmasında bulunduğu, asıl borçlunun davalı şirketin grup şirketi olduğu, davalı şirketin yönetim kurulu başkanının dava konusu sözleşmeye konu protokollerin imzalandığı tarihte A.Ş.’nin de yönetim kurulu başkanı olduğu, sözleşmeye konu protokollerde belirtilen çekin verildiği ve alacakların temlik edildiği hususları ile davalı şirketin borcun olmadığı savunması hep birlikte değerlendirilerek karar verilmesi gerektiği- "Davalı vekilinin cevap dilekçesiyle temsilcinin imzasını kabul etmesi karşısında taraflar arasındaki sözleşmenin davalıyı bağladığı, ancak bu sözleşmenin hukukî niteliğinin üçüncü kişinin fiilini taahhüt olduğu, üçüncü kişinin fiilini taahhütte üçüncü kişi olan A.Ş. ile davacı arasındaki def’îlerin taahhütte bulunan davalı şirkete karşı ileri sürülemeyeceği, sözleşmenin dayanağı olan iki adet protokol kapsamında borcun söz konusu olmadığı yönündeki savunmasının dinlenemeyeceği, davalı şirketin dava konusu sözleşme gereğince belirtilen miktardan sorumlu olduğu, direnme kararının bu farklı değişik gerekçeyle bozulması gerektiği" görüşünün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
HGK. 29.06.2021 T. E: 2017/(13)3-2245 , K: 880-
“Teslim süresine uyulmaması durumunda, satıcının her gecikme ayı için alıcıya bir bedel ödeyeceğine" ilişkin düzenlemenin ifaya ekli cezai şart niteliğinde olduğu- Davaya konu taşınmazlar ihtirazı kayıt ileri sürülmeksizin (bu hak saklı tutulmaksızın) teslim alınmış olduğundan, artık yükleniciden cezai şart talep edilemeyeceği ve bu hususun hâkim tarafından re’sen dikkate alınacağı-

İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.

  • kayıt gösteriliyor