Taraflar arasındaki “maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bursa 5. İş Mahkemesince kısmen kabulüne dair verilen 27.11.2013 gün ve 2011/608 E.-2013/932 K. sayılı kararın temyizen incelenmesinin davalı şirket vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 08.05.2014 gün ve 2014/2782 E., 2014/10354 K. sayılı kararı ile;
"...Dava 26/10/2009 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu %37,20 oranında sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi ve manevi tazminat taleplerine ilişkindir.
Mahkemece; maddi tazminat talebinin kabulüne, manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya kapsamından, 05/01/2010 tarihli “makbuz ve ibraname” başlıklı belgede davacının 26/10/2009 tarihinde meydana gelen kaza neticesi yaralanma ve sakatlanması nedeniyle işveren ve yetkililer tarafından kaza tarihinden bu yana maddi ve manevi tazminatı olarak tarafına ödenen 50.000,00-TL karşılığında maddi ve manevi tazminat talebi olmadığını, hukuki ve cezai dava ve tüm taleplerinden vazgeçtiğini ve işveren şirketi ibra ettiğini açıkladığı, davacı tarafın belge altındaki imzanın davacıya ait olduğunu kabul ettiği, davacı ve davalı tarafın ibranamede yazılı bulunan 50.000,00-TL'nin ne kadarının maddi ve ne kadarının manevi tazminata ilişkin olduğuna dair beyanları bulunmadığı anlaşılmıştır.
Uyuşmazlık, ibranamede ödendiği bildirilen paranın ne kadarının maddi, ne kadarının manevi tazminata ilişkin olduğu noktasında toplanmaktadır.
Hukuka aykırı bir eylem yüzünden çekilen elem ve üzüntüler, o tarihte duyulan ve duyulması gereken bir haldir. Başka bir anlatımla üzüntü ve acıyı zamana yaymak suretiyle, manevi tazminatın bölünmesi, bir kısmının dava konusu yapılması kalanın saklı tutulması olanağı yoktur. Niteliği itibariyle manevi tazminat bölünemez. Bir defada istenilmesi gerekir. Yargıtay ...K’nun 25.9.1996 gün ve 1996/21-397-637 karar ile 13.10.1999 gün ve 1999/21-684-818 sayılı kararı da bu doğrultudadır. Bu durumda davacının manevi zararına karşılık yapılan ödemeyi kabul ederek ibraname verdiği göz ardı edilerek manevi tazminat talebinin reddi yerine, manevi tazminatın bölünmeyeceği göz ardı edilerek yazılı şekilde manevi tazminata karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Öte yandan, kural olarak işçiye veya hak sahiplerine yapılmış ödemenin bu miktar ile sınırlı olmak üzere bağlayıcılığı asıldır. Gerçek anlamda ödemeden söz edebilmek için tazmin edilecek miktar ile buna karşılık alınan meblağ arasında açık oransızlığın bulunmaması koşuldur. Başka bir anlatımla ödemenin yapıldığı tarihteki verilerle hesaplanan tazminat ile ödenen miktar arasında açık oransızlık bulunmaması koşuldur. Ödemenin yapıldığı tarihteki verilerle hesaplanan tazminat ile ödenen miktar arasında açık oransızlığın bulunduğu durumlarda yapılan ödeme makbuz niteliğinde kabul edilebilir. Bu durumda ödemenin yapıldığı tarih gözönünde tutularak davacının karşılanmayan zararının uzman bilirkişiler aracılığı ile saptanması, böylece hesaplanacak miktar ile buna karşılık alınan meblağ arasında açık oransızlığın bulunup bulunmadığını denetlemek, açık oransızlığın bulunması durumunda maddi tazminata ilişkin ödemeyi "kısmi ifayı içeren makbuz" niteliğinde kabul etmek ve yapılan ödemenin ödeme tarihindeki gerçek zararı hangi oranda karşıladığını saptamak, son verilere göre hesaplanan tazminat miktarından, yasal indirimler yapılmak suretiyle belirlenecek karşılanmayan zarardan davalı tarafın ödeme yapılan tarihe göre zararı karşılandığı oranda indirim yapmak, daha sonra kalan miktara hükmetmek gerekir. Açık oransızlığın bulunmadığının tespiti halinde maddi tazminat talebinin tümden reddine karar vermek gerekir.
Yapılacak iş, davacının manevi tazminat talebini reddetmek, davalı işveren tarafından davacıya yapılan ödemelerin ne kadarının maddi tazminat, ne kadarının da manevi tazminat karşılığı alındığını taraflardan sormak, bildirilen maddi tazminat miktarını dikkate alarak, ödemenin yapıldığı tarihteki veriler esas alınarak davacının gerçek zararını saptamak, böylece tazmin edilecek miktar ile buna karşılık alınan meblağ arasında açık oransızlığın bulunup bulunmadığı denetlenmek, açık oransızlığın bulunması durumunda, ödenen miktarı "kısmi ifayı içeren makbuz" niteliğinde kabul etmek ve ödenen tutarın ödeme tarihindeki gerçek zararı hangi oranda karşıladığını saptamak, son verilere göre hesaplanan tazminat miktarından, yasal indirimler yapılmak suretiyle belirlenecek gerçek zarardan davacı tarafın ödeme yapılan tarihe göre zararının karşılandığı oranda indirim yapmak, daha sonra kalan miktara hükmetmek, açık oransızlığın bulunmadığının tespiti halinde ise maddi tazminat talebinin reddine karar vermek, hesaplama sonunda maddi zararın varlığı tesbit edilirse, verilen kararı davacının temyiz etmediği dikkate alınarak, davalı yönünden oluşan usuli kazanılmış hak durumu gözetilerek sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalının bu yönleri temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…" gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı şirket vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 03.05.2017 gününde oybirliği ile karar verildi.
HGK. 03.05.2017 T. E: 2015/142, K: 896