Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
Alacaklı tarafından borçlu aleyhinde işe iade ile dört aylık ücret ve işe başlatmama tazminatına ilişkin ilam ile tespit altına alınan alacağın tahsili amacı ile ilamlı takip başlatılmıştır.
Borçlu vekili İcra Mahkemesi'ne başvurusunda, takibin dayanağı ... 11. İş Mahkemesinin 05.09.2013 tarih ve 2012/568 Esas 2013/443 Karar sayılı ilamının eda hükmü değil tespit hükmü niteliğinde olduğunu, bu nedenle infazının kabil olmadığını, ilamın bu hali ile tespit niteliğinde olduğundan ilamlı icra takibine konu edilemeyeceğini, tüm bunlara rağmen icra müdürlüğünce tespit niteliğine haiz karar dayanak gösterilerek müvekkiline icra emri gönderildiğini, kaldı ki takibe dayanak kararın 07.04.2014 tarihinde onandığını, buna rağmen karşı tarafça işe iade prosedürüne ilişkin müvekkili şirkete herhangi bir başvuru yapılmadığını, bu nedenle müvekkili şirketin alacaklı yana karşı böyle bir borcu bulunmadığını ileri sürerek şikayetin kabulüne ve takibin iptaline karar verilmesini istemiştir.
Alacaklı vekili, şikayetin reddini savunmuştur.
Mahkemece, bilirkişi raporunun gerekçeli, oluşa uygun, verilen görev tanımı ile uyumlu ve hesaplama unsurlarını içerdiği, mahkemelerince bilirkişi raporunun 3 nolu seçeneğinin hükme esas alındığı, davacı takip borçlusunun temerrüt tarihinin 20.07.2014 olduğu, ancak takip tarihinin 02.06.2014 olduğu gözetildiğinde takip tarihi itibarıyla faizin söz konusu olamayacağından takip alacaklısının takiple talep edebileceği alacak miktarının 7.640,00 TL olduğu, takip alacaklısının takiple talep etmiş olduğu fazla alacak miktarının (8.490,59 TL-7.640,00 TL=) 850,59 TL olduğu anlaşılmakla 850,59 TL ile sınırlı olarak icranın geri bırakılmasına, davacı yanın ve davalı yanın kötü niyet tazminatına yönelik isteklerinin ise yasa tarafından öngörülmemiş olmakla reddine karar verilmiş, karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Para ve teminat verilmesi hakkındaki ilamların icrası İİK.nun 32 ve ardından gelen maddelerde düzenlenmiştir. Anılan maddede (para borcuna veya teminat verilmesine dair ilam İcra Dairesine verilince icra müdürü borçluya bir icra emri tebliğ eder…), İİK.nun “ilam mahiyetini haiz belgeler” başlığını taşıyan 38. maddesinde ise (Mahkeme huzurunda sulhler, kabuller ve para borcu ikrarını havi re’sen tanzim edilen noter senetleri ve temyiz kefaletnameleri ile icra dairesindeki kefaletler ilamların icrası hakkındaki hükümlere tabidir…) şeklinde düzenlemelere yer verilmiştir. İlgili yasa maddeleri ile yasa koyucu hangi belgelere dayanılarak ilamlı takip yapılabileceğini, önemine binaen titizlikle düzenlemiş, gerekli gördüğü yerlerde bunu özel kanunlarda belirleyip sınırlandırmıştır. Burada göz ardı edilmemesi gereken husus ise maddede yer verilen ilamların, icrası yorum gerektirmeyecek açık tahsil hükmü (eda hükmü) taşıyan ilamlar olduğu noktasıdır. Bu nedenle eda hükmü içermeyen “Tespite” ilişkin ilamlar icra takibine konu edilemez. Ancak, kesinleşmeleri halinde bu ilamlardaki vekalet ücreti ve yargılama giderine dayalı likit miktarların icra yolu ile infazı mümkündür.
Somut olayda takibe dayanak yapılan ... 11. İş Mahkemesinin 05.09.2013 tarih ve E.2012/568 – ....2013/443 sayılı kararında “davanın kısmen kabulüne, davacının aynı şartlar ile işe iadesine, davalı işverenin davacı işçiye ödemesi gereken tazminat miktarının davacının kıdemi ve akdin feshi nedeni dikkate alınarak takdiren davacı işçinin 4 aylık brüt ücret tutarı olarak belirlenmesine, davacı işçinin işe iade için 10 günlük yasal süre içerisinde işverene başvuruda bulunması halinde hak kazanılacak olan ve kararın kesinleşeceği tarihe kadar geçekleşen en çok 4 aylık ücretinin ve diğer haklarının da davalıdan tahsiline, işe başlaması halinde bu alacaktan ödenmişse kıdem ve ihbar tazminatlarının mahsubuna” karar verilmiş, ilamla likit bir miktarın ödenmesi yönünde eda hükmü oluşturulmamıştır. Bu durumda ilamın kesinleşmesi halinde yargılama giderleri ve vekalet ücreti kalemlerin istenebilmesi dışında icra yolu ile infazı da mümkün değildir.
O halde mahkemece, şikayetin kabulü ile takibin tümden iptaline karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde şikayetin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ: Borçlu vekilinin temyiz itirazının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle, İİK'nun 366 ve 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca İİK'nun 366/3. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 29.11.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
8. HD. 29.11.2017 T. E: 2015/12056, K: 15909
Not: 12. HD. ise 13.03.2007 T. ve E:1628, K:4593 s. kararında (ayrıntılı görüntülemek için tıklayın)
"...4587 sayılı İş Kanunu'nun 21. maddesinde, bu maddeye göre verilen işe iadeye ilişkin ilamların kesinleşmeden icraya konulamayacağına ilişkin özel bir hüküm bulunmadığı halde Mahkemece ilamın kesinleşmeden icraya konulamayacağı gerekçesi ile takibin iptaline karar verilmesi doğru değildir." şeklinde içtihatta bulunmuştu.