I- Dava Konusu Uyuşmazlık:
Davacı Av. İ... ile davalı N. Ltd. Şti. arasında, - ...Noterliği’nce düzenlenen 06.10.2011 tarih ve 22653 yevmiye no’lu vekaletname ile- “vekalet ilişkisi” kurulmuştur.
Dava dışı X. Belediye Başkanlığı tarafından, davalı şirkete 13.09.2011 tarihinde, 2.280.264,90-TL. tutarında ödeme emri gönderilmiştir. Davacı avukatın, “ödeme emrinin hukuka aykırı olduğu, davalı idare ile yapılmış bir irtifak hakkına dair sözleşme bulunmadığı gibi davalı idareye ödenmesi gereken irtifak hakkı bedelinin söz konusu olmadığı”nı ileri sürerek açtığı dava sonucunda yerel mahkemece “dava konusu işlem olan “ödeme emrinin iptaline” karar verilmiştir (… İdare Mahkemesi, 19.10.2012 T. E: 2011/2093; K: 2012/1671).
Yerel mahkemenin, N. Ltd. Şti. lehine verdiği karar henüz kesinleşmeden, N. Ltd. Şti., davacı avukata 27.03.2013 tarihinde noter kanalı ile gönderdiği azilnameyle “görülen lüzum” üzerine vekalet ilişkisini sonlandırdığını bildirmiştir. Bundan sonra davacı avukat, 15.08.2014 tarihli ihtarname ile “müddeabih değerinin %10 oranı olan 228.026,00-TL. avukatlık ücretinin kendisine ödenmesini” noter kanalıyla talep etmiş ve ödeme yapılmaması üzerine de, N. Ltd. Şti aleyhine, icra takibine geçmiş, icra takibine itiraz edilmesinden sonra da, davacı avukat tarafından, itirazın iptali davası,açılmıştır.
Davacı avukat, verdiği hukuki hizmetin karşılığı olarak, “Avukatlık Kanunu’nun 164. maddesi uyarınca, ‘ödeme emrine konu tutarın %10’u oranı’nda vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini”, davalı şirket ise, “Avukatlık Kanunu’nun 168. maddesi gereğince 600 TL. tutarında ‘maktu vekalet ücreti’ne hükmedilmesi gerektiğini” ileri sürmektedir.
II- “Avukatlık Ücreti” Kavramı ve Avukatlık Kanunu’nun 164/4. maddesi ile 168/2. maddesinin Karşılaştırılması:
İcra takibine (ve itirazın iptali davasına) konu alacak, “avukatlık ücreti”ne dayanmaktadır.
“Avukatlık ücreti”ni, “müvekkilce avukata ödenmesi kararlaştırılan” (akdî vekalet ücreti) ve “yargılamada aleyhine karar verilen tarafça, lehine karar verilen tarafa ödenmesine hükmolunan” olarak ikiye ayırmak mümkündür (ÇELİKOĞLU, C. T., Karşı Tarafa Tahmil Olunan Avukatlık Ücretinin Hukuki Niteliği, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 16, Özel Sayı 2014, s. 1093-1139, Basım Yılı: 2015, Prof. Dr. Hakan PEKCANITEZ’e Armağan, s: 1099 vd.) (EK-1).
1163. s. Avukatlık Kanunu’nda yapılan son değişikliklerden önce, Av.K. mad.164’de,“yazılı ücret sözleşmesinin bulunmaması halinde, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin uygulanacağı” öngörülmüştü. Bu düzenlemenin, “avukatların, emeklerinin karşılığını alamamaları”na sebep verdiği görüldüğünden, zaman içinde kanunda değişikliğe gidilmiştir. Yani, serbestçe kararlaştırılması öngörülen ücretin, yargılama gideri olarak belirlenen ücret ile eş değer tutulması amaca uygun olmadığından, 4467 s. Kanun ile Avukatlık Kanunu’nun 164. maddesinde “değeri para ile ölçülen davalar” kavramına yer verilmiş ve nihayet 5043 s. Kanun ile 13.1.2004 tarihinde yapılan değişiklikle maddenin 4. fıkrası, aşağıdaki (son) şeklini almıştır:
“Avukatlık asgarî ücret tarifesi altında vekâlet ücreti kararlaştırılamaz. Ücretsiz dava alınması halinde, durum baro yönetim kuruluna bildirilir. (Değişik üçüncü ve dördüncü cümle: 13/1/2004-5043/5 md.) Avukatlık ücretinin kararlaştırılmamış olduğu veya taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesinin bulunmadığı yahut ücret sözleşmesinin belirgin olmadığı veya tartışmalı olduğu veya ücret sözleşmesinin ücrete ilişkin hükmünün geçersiz sayıldığı hallerde; değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde Asgari Ücret Tarifelerinin altında olmamak koşuluyla ücret itirazlarını incelemeye yetkili merci tarafından davanın kazanılan bölümü için avukatın emeğine göre ilâmın kesinleştiği tarihteki müddeabihin değerinin yüzde onu ile yüzde yirmisi arasındaki bir miktar avukatlık ücreti olarak belirlenir. Değeri para ile ölçülemeyen dava ve işlerde ise avukatlık asgari ücret tarifesi uygulanır.”
Yapılan bu değişiklikler ile son şeklini bulan Avukatlık Kanunu’nun 164/4. maddesi, “avukatların, gerçekte hak ettikleri avukatlık ücretine kavuşmalarının sağlanmayı” amaçlanmıştır. Bundan önce, yazılı bir ücret sözleşmesi bulunmayan hallerde -dava ve işlerin para ile ölçülüp, ölçülmemesine bakılmaksızın- Asgari Ücret Tarifesi uygulanmaktaydı (GÜNERGÖK, Ö.Avukatlık Sözleşmesi, s: 145) (EK-2).
Avukatlık Kanunu’nun -yukarıda yer verilen- 164. maddesinin 4. fıkrası,
a) Avukatlık ücretinin kararlaştırılmadığı, b) Taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesinin bulunmadığı,c) Ücret sözleşmesinin belirgin olmadığı, d) Ücret sözleşmesinin tartışmalı olduğu, e) Ücret sözleşmesinin ücrete ilişkin hükümlerinin geçersiz olduğu hallerde,
“uygulama alanı” bulmaktadır.
Davacı avukat ile davacı müvekkili şirket arasında yazılı bir ücret sözleşmesi bulunmadığından,dava konusu uyuşmazlığın çözümünde, ‘Avukatlık Kanunu’nun 164. maddesinin 4. fıkrası’nın“uygulama alanı” bulacağı açıktır. Zira, davacı avukat, davalı müvekkiline yapmış olduğu hukuki yardımın karşılığı olarak -henüz ödenmemiş olan- ücretini talep etmektedir ve ödenmeyen bu meblağı, icra takibine/itirazın iptali davasına konu etmiştir. (Av. K. mad. 164/1).
“Avukatlık ücret tarifesinin hazırlanması” başlığını taşıyan Avukatlık Kanunu’nun 168. maddesiise şu şekildedir:
“Baronun yönetim kurulları, her yıl Eylül ayı içerisinde, yargı yerlerindeki işlemler ile diğer işlemlerden alınacak avukatlık ücretinin asgarî hadlerini gösteren birer tarife hazırlayarak Türkiye Barolar Birliğine gönderirler.
Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulunca, baro yönetim kurullarının teklifleri de göz önüne alınmak suretiyle uygulanacak tarife, o yılın Ekim ayı sonuna kadar hazırlanarak Adalet Bakanlığına gönderilir (Ek cümle: 16/6/2009-5904/35 md.). Şu kadar ki hazırlanan tarifede; genel bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler ve bunların zam ve cezaları ile tarifelere ilişkin davalar ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun uygulanmasından doğan her türlü davalar için avukatlık ücreti tutarı maktu olarak belirlenir. Bu tarife Adalet Bakanlığına ulaştığı tarihten itibaren bir ay içinde Bakanlıkça karar verilmediği veya tarife onaylandığı takdirde kesinleşir. Ancak Adalet Bakanlığı uygun bulmadığı tarifeyi bir daha görüşülmek üzere, gösterdiği gerekçesiyle birlikte Türkiye Barolar Birliğine geri gönderir. Geri gönderilen bu tarife, Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulunca üçte iki çoğunlukla aynen kabul edildiği takdirde onaylanmış, aksi halde onaylanmamış sayılır; sonuç Türkiye Barolar Birliği tarafından Adalet Bakanlığına bildirilir. 8 inci maddenin altıncı fıkrası hükümleri kıyasen uygulanır.
Avukatlık ücretinin takdirinde, hukukî yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarife esas alınır.”
Avukat ile iş sahibi arasında serbestçe kararlaştırılabilen avukatlık ücretinin belirlenmesinde uyulması gereken bir alt sınır vardır (GÜNER, S. Avukatlık Sözleşmesi ve Ücreti, s: 283) (EK-3). Avukatların almaları gereken en az ücret miktarını belirleyen tariflerin dayanağı da, Av. Kanunu’nun 164/4, 1. cümlede belirtildiği üzere, Av. Kanunu’nun 168. maddesidir: “Avukatlık asgarî ücret tarifesi altında vekâlet ücreti kararlaştırılamaz” (Avukatlık K. mad. 164/4, cümle:1).
Avukatlık Kanunu’nun 168. maddesi uyarınca, baroların önerileri üzerine Türkiye Barolar Birliği’nce hazırlanan ve Adalet Bakanlığı’nın onayı ile yürürlüğe girerek bir sonraki yıl boyunca uygulanacak olan ücretlerin yer aldığı tarifede, “davada haklı çıkan yararına hükmedilecek avukatlık ücreti” düzenlenir. 168. madde uyarınca oluşturulan tarifelerde, yargı mercilerince, karşı tarafa yükletilecek avukatlık ücretinin en alt sınırı da belirlenmiştir (Av. K. mad. 169)[1](GÜNER, S. a.g.e., s: 361) (EK-4). Mahkemece takdir olunacak “-karşı taraf- vekalet ücreti”, HMK. mad. 323/I-ğ uyarınca, “yargılama gideri” olarak kabul edilmiştir.
Kısaca özetlemek gerekirse, Avukatlık Asgari Ücret Tarifeleri’nin amacı, avukatların bu tarifede belirlenen alt sınırdan daha düşük bir bedelle iş almamasının sağlanmak (akdi vekalet ücretinde alt sınır) ve yargı mercilerince karşı tarafa yükletilecek “yargılama gideri” mahiyetindeki “avukatlık ücreti”ne düzenleme getirmektir (karşı taraf vekalet ücretinde alt ve üst sınır). Doktrinde, bu amaç “avukatların ücret düşürümü (damping) yaparak birbirleri ile haksız rekabet etmelerinin engellenmesi” olarak da ifade edilmiştir (PAPAKÇU, A. Vekalet Ücreti, s: 273) (EK-5).
Avukatın, müvekkiline yaptığı hukuki yardım sonucu ondan talep edebileceği ücret ise Avukatlık Kanunu’nun 164. maddesinde düzenlenmiştir. (GÖKCAN, H. T. Açıklamalı Avukatlık Yasası, s. 479) (EK-6). “Av. K. mad. 164/4 c:3 vd. uyarınca, … değeri para ile ölçülebilen işlerde Tarifenin altında kalmamak koşuluyla, ücret itirazlarını incelemeye yetkili mercii tarafından davanın kazanılan bölümü için avukatın emeğine göre, kararın kesinleştiği tarihteki dava değerinin %10’u ile %20’si arasındaki bir miktar avukatlık ücreti olarak belirlenecek, değeri para ile ölçülemeyen dava ve işerde AAÜT uygulanacaktır.” (PAPAKÇU, A. Vekalet Ücreti, s: 140) (EK-7)
Dava konusu uyuşmazlıkta, “davacı avukat ile davalı N. Şti arasında vekalet ilişkisi kurulduğu”,ancak “taraflar arasında bir sözleşme ile avukatlık ücretinin belirlenmemiş olduğu”, “davacı avukatın, davalı şirkete gönderilen ödeme emrinin iptalini sağladığı”, daha sonra “avukatın azledildiği” ve “davacı avukata, avukatlık ücretinin ödenmemiş olduğu” açıktır.
Avukatlık Kanunu’nun yukarıda ayrıntılı olarak incelenen maddeleri gereğince, davacı avukat, “müvekkili şirkete gönderilmiş olan 2.280.264,90-TL. tutarındaki ödeme emrinin iptali”ni sağlamış olduğundan, ödeme emrine konu edilen 2.280.264,90-TL.’nin %10’u ile %20’i oranındaki avukatlık ücretine hak kazanmıştır. Sonuç olarak, “itirazın iptali davası”, icra takibine sıkı sıkıya bağlı olup, icra takibine konu edilen tutar da alacaklı avukat tarafından müddeabihin %10’u olarak (228.026,00-TL. olarak) belirlenmiş olduğundan, itirazın iptali davasında da, %10 oranındaki bu tutarın, “vekalet ücreti” olarak takdir edilmesi gerekir.
Bu sonuca “avukatlık ücretine konu davanın, ‘para ile ölçülebilir’ olması” ve “davalı şirketin, davacı avukatı haksız olarak azletmiş olması” sebebiyle varılmıştır.
“Avukatlık Kanunu mad. 164/4 gereğince, ‘konusu para ile ölçülebilen davalar’da, avukatlık ücretine ‘nisbi’ olarak hükmedilmesi gerektiği” yüksek mahkeme içtihatlarında da kabul edilmiştir.
Akdi vekalet ücretine ilişkin uyuşmazlıkları temyizen inceleyen Yargıtay 13. Hukuk Dairesi,
- “Ücret sözleşmesinin yer almadığı vekalet ücreti alacağının tahsili istemine ilişkin davalarda; değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde, ‘hukuki yardım’ın başladığı tarihteki yürürlükte olan kanun hükümlerinin uygulanması gerektiğini, hukuki yardımın yapıldığı tarih 02.05.2001 tarihinden önce ise asgari ücret tarifeleri; 02.05.2001 ile 20.01.2004 tarihleri arasında hukuki yardım başlamışsa yüzde "beş" ile "on beş"; 20.01.2004 tarihinden sonra ise, yüzde "on" ile yüzde "yirmi" arasında bir oranın tatbik edileceğini, hukuki yardımın ne zaman başlama tarihinin ise, olayın özelliklerine göre farklı olarak, dava açılmış ise, davanın açıldığı, ya da tespitin yapıldığı tarih; müvekkil aleyhine dava açılmış ise cevap verme tarihi, ya da vekaletnamenin verilme tarihi olarak belirlenmesi gerektiğini” (13. HD. 04.05.2016 T. 15292/12224; 13. HD. 08.12.2014 T. 2571/39018; 13. HD. 26.06.2013 T. 21927/17619) (EK-8),
- “ ‘Avukatın emeğine göre ilâmın kesinleştiği tarihteki müddeabihin değerinin yüzde onu ile yüzde yirmisi arasındaki bir miktar avukatlık ücreti olarak belirleneceği’ düzenlemesi gereğince, taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesi bulunmadığına göre, davacı avukatın, Av. K. mad. 164/4 uyarınca, davalıdan, dava dosyasında harcı yatırılmış değerlerin %10-20’si oranında akdi vekâlet ücreti isteyebileceğini” (13. HD. 21.03.2016 T. 26823/8299; 13. HD. 23.02.2015 T. 17347/5496; 13. HD. 25.06.2014 T. 2060/20996) (EK-9),
- “Taraflar arasında yazılı bir ücret sözleşmesinin bulunmaması halinde, davacı avukatın talep edebileceği akdi vekalet ücretinin Av. K. mad. 164/4 gereğince belirlenmesi gerektiğini- 5043 s. K. ile değişik Av. K. mad. 164/4 gereğince, davacının takip etmiş olduğu menfi tespit davası, konusu parayla ölçülebilir bir dava olduğundan, davada müddeabihin değerinin yüzde onu ile yüzde yirmisi arasındaki bir miktarın avukatlık ücreti olarak belirlenmesi gerektiğini- %10 akdi vekalet ücretinin, menfi tespit davasında harcın yatırılmış olduğu dava değeri üzerinden hesaplanması gerektiğini, hükmedilen inkar tazminatı, davanın müddeabihi kapsamında olmadığı halde, %40 icra inkar tazminatı üzerinden de ücret hesabı yapılmasının isabetsiz olduğunu” (13. HD. 20.10.2015 T. 38959/30480) (EK-10),
- “Davacı avukatın davalıya vekaleten sulh hukuk mahkemesinin D.İş, asliye hukuk mahkemesinin ve idare mahkemesinin dava dosyalarını yürüttüğü dosya kapsamından anlaşılmakta olup, davacı avukat tarafından davalıya vekaleten asliye hukuk mahkemesinde açtığı tazminat davası, aynı mahkemenin bir başka dosyasıyla birleştirilmiş, birleşen davaların da konusu itibariyle idari yargının alanına girdiği gerekçesiyle görev noktasından reddine karar verilmiş, bu kez aynı konuda idare mahkemesinin dava açılmış olup bu davalar birbirinin devamı niteliğinde olduğundan, asliye hukuk mahkemesinde açılan davayla idare mahkemesinde açılan dava için tek bir vekalet ücreti hesaplanarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiğini- Değeri parayla ölçülebilen dava ve işlerde, asgari ücret tarifelerinin altında olmamak koşuluyla, ücret itirazlarını incelemeye yetkili merci tarafından davanın kazanılan bölümü için avukatın emeğine göre ilamın kesinleştiği tarihteki müddeabihin değerinin "yüzde onu" ile "yüzde yirmisi" arasındakibir miktar avukatlık ücreti olarak belirleneceği düzenlenmiş olduğundan, davacı avukatın harcadığı emek ve mesai dikkate alındığında, anılan yasal hüküm gereğince "%10" oranıyla vekalet ücretinin hesaplanması gerekirken, mahkemenin, yanlış değerlendirmeyle "%15 oranı"yla hesaplama yaparak vekalet ücretine hükmetmesinin isabetsiz olduğunu” (13. HD. 13.06.2013 T. 11266/16070) (EK-11),
- “Taraflar arasında düzenlenen avukatlık sözleşmesinin hiç bir yerinde alacağın miktarı zikredilmemiş olduğundan, Avukatlık Kanunu'nun 164. maddesinde tarif edilen şekilde ‘ücret sözleşmesinin belirgin olmadığı’na ilişkin düzenlemeden yararlanılacağını- Dayanak dava dosyasında harca esas değer gösterilmiş, dava sırasında ıslah yapılmadan evvel davacı asil tarafından sulh mahiyetinde davadan feragat edilmiş olduğu anlaşıldığından, davaya devam edilmesi halinde, davalının kazanabileceği farazi bir miktar hesaplatılarak bu miktar üzerinden avukatlık ücreti verilemeyeceğini, mahkemece, dayanak davanın harca esas değeri esas alınarak Avukatlık Kanunu’nun 164/4 ve 164/son maddeleri hükümlerine göre vekalet ücreti takdiri gerekeceğini” (13. HD. 05.02.2015 T. 13199/2686) (EK-12);
- “Hukuki yardımın, Avukatlık Kanunu'nun, 5043 s. K. ile yapılan 13.01.2004 tarihli değişiklikten sonra başlaması halinde, Avukatlık Kanunu'nun -5043 s. K. ile yapılan değişiklikten sonraki- Av. K. mad. 164/4 gereğince, avukatın, değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde, asgari ücret tarifelerinin altında olmamak koşuluyla, emeğine göre müddeabihin yüzde onu ile yüzde yirmisi arasındaki bir miktarda; değeri para ile ölçülemeyen dava ve işlerde ise avukatlık asgari ücret tarifesinde öngörülen maktu miktarlarda vekalet ücretini talep edebileceğini- Avukatlık ücreti, avukatın emeğinin karşılığı olup, değeri parayla ölçülebilen davalarda, ancak davanın kazanılması halinde, müddeabihin %10'u ile %20'si arasındaki oranlarda; davanın kaybedilmesi halinde ise, sadece AAÜT'nde öngörülen maktu oranlarda ücrete hak kazanılacağının kabul edilemeyeceğini- Avukatlık ücretinin, işin niteliği, zorluk derecesi, işe harcanan zaman ve sarf edilen emek ve mesaiye göre Kanunda öngörülen oranlar dahilinde takdir edilmesi gerektiği- Azil tarihi itibariyle, derdest olan davalar yönünden avukatın, azille birlikte üzerine aldığı işi devam ettirip tamamlama olanağı kalmadığından, azilden sonra davanın müvekkil aleyhine sonuçlanmış olmasının, sadece maktu ücretin ödenmesini gerektirmeyeceğini” (13. HD. 14.04.2015 T. 15366/11980) (EK-13),
- “Mahkemece, vekalet ücretine ilişkin kararlaştırmanın geçersiz ya da belirsiz sayıldığı hallerde, taraflar arasında hukuki ilişkinin kurulduğu 2003 yılında yürürlükte olan Avukatlık Kanunu'nun 164/4 hükmü uygulanarak, vekâlet görevinin ifa edildiği dava konusu değeri para ile ölçülebilen işlerde harca esas dava değeri üzerinden % 5-15 oranları arasında takdir edilecek vekalet ücretinin tahsiline karar verilmesi gerektiğini” (13. HD. 01.02.2016 T. 46961/2304) (EK-14),
- “Menfi tespit davasının değeri üzerinden, vekaletname verilme tarihi itibariyle geçerli olan, %5 - %15 oran arasında, emek, hak ve nesafet ile ‘davalının, davada birden çok avukatla temsil edildiği’ de gözönünde bulundurularak, asgari ‘%5 oran’ üzerinden vekalet ücretine karar verilmesi gerekirken, ‘%10 oran’ üzerinden karar verilmesinin isabetsiz olduğunu” (13. HD. 20.01.2016 T. 16861/932) (EK-15),
- “Değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde, hukuki yardımın başladığı tarihteki yürürlükte olan kanun hükümleri uygulanarak, hukuki yardımın yapıldığı tarih (4667 s. Kanun’un yürürlüğe girdiği tarih olan) 02.05.2001 tarihinden önce ise asgari ücret tarifeleri, bu tarih ile (1136 s. Av. K.’nda, 5043 s. K.la değişikliklerin yapıldığı tarih olan) 20.01.2004 tarihleri arasında hukuki yardım başlamışsa yüzde beş (5) ile onbeş (15), 20.01.2004’den sonra ise, yüzde onu (10) ile yüzde yirmisi (20) arasındaki bir oran tatbik edileceği, değeri para ile ölçülemeyen davalarda ise avukatlık asgari ücret tarifeleri uygulanacağını- Davacı avukatın davalıya vekaleten 90 adet icra takibi ve 244 adet dava dosyasını takip ettiği anlaşılmış olup, bilirkişi raporunda takip edilen her bir dosya için hukuki yardımın başladığı tarihteki yasal düzenlemeler ile davalı tarafça yapılan aylık ödemeler dikkate alınmaksızın hesaplama yapılmasının isabetsiz olduğunu- Belirlenecek vekalet ücretinden takdiri indirim de yapılamayacağını” (13. HD. 16.01.2014 T. 1262/813) (EK-16),
- “Taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesi bulunmadığına göre, davacı avukat, Av. K. mad. 164/4 gereğince, dava değerinin %10-20'si oranında vekalet ücreti isteyebileceğini” (13. HD. 27.06.2013 T. 21698/17720) (EK-17)
belirtmiştir.
Akdi vekalet ücretine ilişkin uyuşmazlıkların çözümünde, yüksek mahkemenin, öncelikle, “hukuki yardımın başladığı tarihteki yürürlükte olan kanun hükümlerini” belirlediği görülmektedir.
Avukatlı Kanunu’nda yapılan değişikler gereğince, akdi vekalet ücretinin belirlenmesinde 3 dönem söz konusudur. Buna göre,
Hukuki yardımın yapıldığı tarihin, b- 02.05.2001 tarihinden önce, b) 02.05.2001- 20.01.2004 tarihleri arasında ve c) 20.01.2004 tarihinden sonra olmasına göre, hükmedilecek olan “akdi vekalet ücreti” farklı şekilde tespit edilir.
Dava konusu uyuşmazlıkta, hukuki yardımın yapıldığı tarihin, 20.01.2004 tarihinden sonra olduğu açıktır:
Davalı şirket, 06.10.2011 tarihinde davacı avukata vekalet çıkarmış ve davacı avukat da, davalı şirkete -13.09.2011 tarihinde gönderilen 2.280.264,90 TL. tutarındaki- ödeme emrinin iptali için 14.10.2011 tarihinde dava açmış ve yerel mahkeme de, davacı avukatın müvekkili şirket lehine, 19.10.2012 tarihinde, “ödeme emrinin iptali”ne karar vermiştir (İzmir 3. İdare Mahkemesi, 19.10.2012 T E: 2011/2093; K: 2012/1671). Bu sebeple, davacı avukatın verdiği hukuki hizmetin, “değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerden olduğu” gözetilirse, “davacı avukatın dava değerinin %10-20'si oranında vekalet ücreti isteyebileceği”nin de kabul edilmesi gerekir.
Yüksek mahkeme (13. HD.) -örneğin-;
-“İşçilik hak ve alacaklarının tahsili için açılan davanın” (13. HD. 05.02.2015 T. 13199/2686; 12.03.2015 T. 9845/7757) (EK-18),
-“Tapu iptali-tescil davasının” (13. HD. 03.03.2015 T. 14153/6315; 13. HD. 26.06.2013 T. 21927/17619) (EK-19),
-“İdare mahkemesinde birleştirilmesine karar verilen- tazminat davasının” (13. HD. 13.06.2013 T. 11266/16070) (EK-20),
-“İtirazın iptali davasının” (13. HD. 08.12.2014 T. 2571/39018) (EK-21),
-“Menfi tespit davasının” (13. HD. 20.10.2015 T. 38959/30480) (EK-22),
-“Tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde tazminat istemine ilişkin davasının” (13. HD. 05.11.2015 T. 41731/32049) (EK-23),
-“Tazminat istemli boşanma davasının” (13. HD. 20.11.2014 T. 14005/36643) (EK-24),
-“İdare mahkemesinde açılan tazminat davasının (13. HD. 16.10.2014 T. 32673/31415) (EK-25)”,
-“Müvekkil adına icra takibi yürütülmesinin” (13. HD. 12.11.2015 T. 21502/32946) (EK-26)
“değeri para ile ölçülebilen” dava ve işlerden olduğunu kabul etmiştir.
“Boşanma davası (13. HD. 04.05.2015 T. 22697/14029)” (EK-27), “ceza davası (13. HD. 09.03.2015 T. 17419/7051)” (EK-28), “ortaklığın giderilmesi davası (13. HD. 18.04.2013 T. E: 2954, K: 10144) (EK-29)” gibi davalar ise, “değeri para ile ölçülemeyen” davalardan kabul edilmiştir.
Sayılarını artırabileceğimiz bu örneklerde görüldüğü gibi, yüksek mahkeme, tarafların sıfatına göre -belediye olup olmamasına- göre bir ayrım yapmamaktadır. Yegane kriter, dava konusu edilen şeyin (menfaatin) para ile ölçülüp ölçülemediğidir.
Dava (ve mütalâa) konusu uyuşmazlıkta, davacı avukat, idare mahkemesinde açtığı dava ile, müvekkili şirkete gönderilen “ödeme emrinin iptali”ni sağlamıştır. Dava dışı belediyenin gönderdiği “ödeme emri” ve belediyeye karşı açılan “ödeme emrinin iptali davası”nda, müddeabih2.280.264,90-TL. olarak gösterilmiştir. Davacı avukatın, idare mahkemesinde açmış olduğu bu dava reddedilmiş olsaydı, davalı şirket, davacı dışı Belediye’ye 2.280.264,90-TL. ödemek zorunda kalacağından, davalı şirketin, bu miktarda pasifinin artmasına engel olunduğu açıktır. Tüm bu sebeplerle, davacı avukatın verdiği hukuki hizmet olan “ödeme emrinin iptali” konulu davanın da, “para ile ölçülebildiği” açıktır.
Yüksek mahkeme de,
“506 sayılı Yasa’nın 80. maddesinin verdiği yetkiye dayanarak davalı kurumca (SSK) gönderilen ödeme emrinin iptali istemine ilişkin davanın, yasal dayanağının 6183 sayılı Yasa’nın 58. maddesi olduğunu ve ödeme emirlerinin ve takiplerinin iptaline ilişkin davanın, konusu para olan veya para ile değerlendirilebilen davalardan olduğunu” (21. HD. 12.07.2005 T. 1658/7367) (EK-30),
“6183 s. Kanun'un 58. maddesi gereğince, Kurum alacakları için gönderilen ‘ödeme emrinin iptali’ne yönelik davanın, ‘menfi tespit davası’ niteliğinde olduğu ve bu davanın konusunun para ile değerlendirilebilir nitelikte olduğunu” (HGK. 03.11.2010 T. 10-550/561; HGK. 21.01.2009 T. 21-805/12; HGK. 27.02.2008 T. 21-139/204; HGK. 03.10.2007 T. 21-623/717; HGK. 26.04.2006 T. 21-198/249) (EK-31),
“Üçüncü kişinin, 6183 sayılı Kanunun 58. maddesi hükmüne göre, Kurum aleyhine açacağı ödeme emrinin iptali davasında, Kurum borçlusuna karşı borcu olmadığını ya da malın yed’inde bulunmadığını iddia ve ispat etmesinin mümkün olduğunu”( 10. HD. 11.2.2002 T. 706/884) (EK-32),
“6183 sayılı Kanun gereğince, şirket yöneticileri hakkında başlatılan takipte gönderilen ödeme emrinin iptali için açılan davanın ‘menfi tespit’ niteliğinde olduğu, mahkemece, işverenin sigorta primlerini borcun ait olduğu ayı takip eden ayın sonuna kadar ödeyebileceği belirtildiğinden, zamanaşımına ilişkin kanun ve kanunun uygulanması gereken dönemler gözetilerek, davacıların sorumluluk dönemleri belirlendikten sonra bir karar verilmesi ve davalı Kurum lehine Av. K. mad. 168 gereğince maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği” (21. HD. 22.12.2015 T. 19839/23090) (EK-33)
belirtmiştir.
Yeri gelmişken, Av. K.’nun 164/4de yer verilen “davanın kazanılan bölümü” kavramından, davacıvekili için, “davada talep ettiği tutarın kabul edilen kısmı”; davalı vekili için ise, “davada reddedilen kısmın” anlaşılması gerektiğinin belirtildiğini de ifade edelim. (GÜNERGÖK, Ö. a.g.e. s: 146) (EK-34). Yani, avukatın akdi vekalet ücretinin nisbi olarak belirlenmesinde, müvekkilin uyuşmazlıkta davacı veya alacaklı olması şart değildir.
Dikkat edilirse, Avukatlık Kanunu’nda, hukuki yardım, davadan ibaret görülmemiştir. (GÜNERGÖK, Ö. a.g.e. s: 147) (EK-35). Hukuki yardımın konusu, dava, icra takibi olabileceği gibi, para ile ölçülebilir bir ihtilafın yargılama dışında çözülmesi de pekala mümkün olabilir. Bu gibi hallerde dahi, avukatın emeğine, işin niteliğine göre yasada belirlenen nisbi sınırlar aralığında ücretin belirlenmesi gerektiği kabul edilmiştir.
Av. K. mad. 164/4, “değeri para ile ölçülebilen” işlerde, avukatlık ücretinin, “nisbi” olarak belirlenmesi esası (kanunla) düzenlemiş olduğundan, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nde “maktu”olarak belirlenen ücretin, “yargılama gideri mahiyetindeki vekalet ücreti” olduğunun kabulü gerekir.
Kanun düzenlemesinin, normal hiyerarşisinde altta yer alan asgari ücret tarifesi ile değiştirilmesi kabul edilemez (GÜNERGÖK, Ö. a.g.e. s: 149) (EK-36).
Vekalet ücretine ilişkin uyuşmazlıkta, kanun, hakime takdir hakkını belirlerken, “belirli bir oran aralığının uygulanması” gerektiğini (GÜNERGÖK, Ö. a.g.e, 147) (EK-37) belirtmiştir. Buna göre %10’dan daha düşük bir oranda avukatlık ücretinin takdiri mümkün değildir (13. HD. 16.01.2014 T. 1262/813) (EK-38).
“Değeri para ile ölçülemeyen dava ve işlerde ise avukatlık asgari ücret tarifesi uygulanır” şeklindeki (Av. K. mad. 164/4, son cümle) hüküm gereğince, uyuşmazlık para ile ölçülemeyen bir davaya ilişkin olsa idi, ancak o zaman, asgari ücret tarifesinin uygulanması yoluna gidilebilirdi. Oysa, davacı avukat, davalı (müvekkili) şirkete gönderilen -ve doğal olarak tutarı belli- ödeme emrinin iptalini dava yolu ile sağlamıştır.
16.06.2009 tarihinde 5904 s. Kanun ile- Av. K.’nun 168. maddesinin 2. fıkrasına 2. cümle olarak eklenen şu cümle de bu görüşü aykırılık teşkil etmez:
“…Şu kadar ki hazırlanan tarifede; genel bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler ve bunların zam ve cezaları ile tarifelere ilişkin davalar ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun uygulanmasından doğan her türlü davalar için avukatlık ücreti tutarı maktu olarak belirlenir…”
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, bu düzenleme yapılırken, “…Hazinenin (veya) mükelleflerin karşılaşacağı maddi yük”ten bahsedilmiş “..verginin devlet-vatandaş münasebetlerinin çok önemli bir yönünü oluşturduğu, vergi davalarının sayısal çokluğu ve çok değişken parasal meblağları içerdiği, vatandaş bakımından vekalet ücretinin yüksekliği nedeniyle hak arama yolundan vazgeçmemesi gerektiği ve vekalet ücretinin bütçede önemli bir gider kalemi oluşturduğuhususları da göz ardı edilmemesi…” gerektiği ve “yüksek vekalet ücreti ödeneceği endişesi ile vatandaşların yargıya başvurmaktan kaçınacağı” gibi konular tartışılmıştır (EK-39).
Yine Anayasa Mahkemesi’nin 09.06.2011 T. E: 2009/62, K: 2011/96 sayılı kararında (Bknz: 21 Ekim 2011 T. ve 28091 sayılı Resmî Gazete) (EK-40) aynen;
“…Müddeabihin değerinin yüksek olması ve davayı kaybetmeleri halinde yargılama gideri olaraködemekle yükümlü olacakları avukatlık ücretini gözeterek kişilerin dava açma yoluna başvurmaktan kaçınabilecekleri dikkate alınarak, genel bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler ve bunların zam ve cezaları ile tarifelere ilişkin davalar ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun uygulanmasından doğan her türlü davalar yönünden avukatların emeklerinin karşılığı olarak alacakları ücret ile kişilerin hak arama özgürlükleri arasında bir denge gözetilerek bu davalarda avukatlık asgari ücretinin maktu olarak belirlenmesinin öngörülmesinde hukuk devleti ilkesine aykırılık bulunmamaktadır.
Kaldı ki bu davalarda uygulanacak maktu avukatlık ücretinin miktarı yine Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulunca hazırlanan tarifede belirlenmeye devam etmektedir. Öte yandan, söz konusu davalar yönünden, avukat ile iş sahipleri arasında yapılacak avukatlık sözleşmelerinde nispi ücret belirlenmesine de yasal bir engel bulunmamaktadır.” denilmiştir.
Başkanvekili O. A. Paksüt, Üye S. Özgüldür ve Üye C. M. Akıncı’ya ait “Karşı Oy Yazısı”nda ise (EK-40);
“….Genel bütçeye, il özel idarelerine, belediye ve köylere ait (bunların taraf olduğu) tüm davalarınavukatlık ücreti yönünden “maktu harca” tâbi tutulması istenirse, bunun yasaya konulmasında Anayasa’ya aykırı bir yönden söz edilemez. Ancak, salt “bu tür davalarda hükmedilen nispi vekâlet ücretleri maddi olarak Devleti sıkıntıya sokuyor” şeklindeki bir düşünce ve değerlendirmeden hareket edilerek, “kamunun” taraf olduğu davalardan bir bölümü bakımından farklı, diğerleri bakımından da değişik düzenleme yapılması sonucunu doğuran kural, bu mahiyeti itibariyle Anayasa’nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesine aykırıdır.
“Savunma”, yargı ve davacı/sanıklarla birlikte adalet sisteminin üç ayağından biridir. Adil yargılanma hakkının açılımında da, savunmanın bu özelliği her zaman dikkate alınmak durumundadır. Avukatlık (savunma) hizmetinin önemli unsurlarından biri de vekâlet ücretidir. Müvekkil ile avukat arasında serbestçe belirlenen avukatlık ücretinin yanı sıra, yargılamada sarfedilen savunma mesaisi ve haklılık unsurları gözetilerek, ayrıca mahkemece hükmedilen “ücreti vekâlet”in, adil yargılanmaya doğrudan etkisi yadsınamaz. Davanın taraflarından birisinin genel olarak “kamu” olması halinde ve iptal konusu dava türleri sözkonusu ise avukatın haklı çıktığı davada sarfettiği yoğun mesainin karşılığı olması gereken “nispi vekâlet ücreti”nden mahrum bırakılması; bu tür davalar yönünden savunmanın zayıflatılması onun bir haktan mahrum bırakılmasına yol açan sonucu itibariyle adil yargılanma hakkının da ihlâli demektir. Burada, “kamu” bakımından da maktu ücrete hükmedilecek olması itibariyle, taraflar arasında bir eşitsizlik yokmuş gibi bir düşünce söz konusu olabilirse de; dava açılması sırasında müvekkil ve vekilin bu konuyu (davanın kaybedilmesi halinde aleyhe nispi ücreti vekâlete hükmedileceğini) bilerek, düşünerek ve öngörerek talepte bulundukları gerçeği karşısında, davanın her iki tarafının bu yönden eşit muameleye tâbi tutulduğu savına hukuken geçerlilik atfedilemez. Bu bakımdan, kural aynı zamanda Anayasa’nın 36. maddesine de aykırıdır.
Evvelce Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi ile belirlenmesi ve bir idari işlem olan mahiyeti itibariyle idari yargı denetimine tâbi olan “maktu-nispi” avukatlık asgari ücretinin saptanması imkânı; dava konusu bakımından yasayla tahdid sistemine geçilmesi nedeniyle artık ortadan kalkmış olduğundan, kuralın hukuk devleti bakımından da Anayasa’ya uygun düştüğünden sözedilemez…” görüşüne yer verilmiştir…
Mecliste; bu kanun değişikliğinin kabulünden önce yapılan tartışmalar ile Anayasa Mahkemesi’nin kararı dikkate alındığında, Avukatlık Kanunu’nun 168. maddesinde yer alan düzenlemenin, “yargılama gideri” olarak “karşı tarafa yükletilecek olan avukatlık ücreti”ne ilişkin olduğuaçıktır. Kanun koyucu aksini amaçlasa idi, bunu açıkça, örneğin, “… belediyeye karşı (…., ve) idare mahkemesinde açılan davalarda, avukatın, müvekkilinden nisbi akdi vekalet ücreti talep edemeyeceği”nin belirtilmesi ve bu hususun “Avukatlık ücret tarifesinin hazırlanması” başlığını taşıyan Avukatlık Kanunu’nun 168. maddesinden farklı bir yerde düzenlemesi gerekirdi.
III- Haksız Azil Halinde Avukatlı Ücreti:
Davacı avukat, müvekkili davalı şirket tarafından 27.03.2013 tarihli ihtarname ile “gerekçe gösterilmeksizin” azledilmiştir.
Bilindiği gibi azlin haklı olduğunu kanıtlama yükümlülüğü iş sahibine aittir (GÜNER, S, a.g.e. s: 319) (EK-41). Oysa, gerek ihtarnamede, gerekse cevap dilekçelerinde, davacı avukatın azline dayanak olacak bir husus ileri sürülmemiştir.
Haksız azil halinde, avukat, “ücretin tamamı”na hak kazanır. Avukatın haksız azil beyanına aldığı tarihte, “avukatlık ücreti” de, muaccel olur. Av. K. mad. 164/4 uyarınca, avukatın haksız yere azledilmesi halinde, avukat davayı takipten mahrum bırakılmış olacağından, dava iş sahibi lehine sonuçlanmış gibi düşünülerek avukatlık ücretinin belirlenmesi gerekir . Ayrıca belirtelim ki, Yargıtay, 2010 yılından sonra verdiği kararlarda, “haksız azil halinde, belirlenen avukatlık ücretinde hakkaniyet indirimi dahi yapılamayacağını” kabul edilmiştir (AYDIN, M. Avukatlık Ücreti, s: 148) (EK-42).
“Haksız azil halinde, avukatın müvekkili ile arasında yapılan ücret sözleşmesi gereğince hesaplanan vekalet ücreti alacağı ile Av. K. mad. 164/son gereği aksine sözleşme yapılmadığı için avukata ait olacağı açıklanan ve hasma tahmil edilmesi gereken ücretin avukat tarafından talep edilebileceği”(13. HD. 08.05.2008 T. 15878/6319) (GÜNER, S. s: 329) (EK-43) belirtilmiştir.
Haksız azil konusunda, yüksek mahkeme de,
- “Azlin haksız olduğunun kabul edilmesi halinde, avukatlık ücret sözleşmesinde kararlaştırılan ücrete hükmedilmesi gerekeceğini” (13. HD. 23.03.2016 T. 6069/8474; 23.03.2016 T. 6068/8473) (EK-44),
- “Şuf'a davasını takip eden davacı avukatın vekillikten azlini gerektirecek kusur ve ihmalinin mevcut olmadığı, vekalet görevini özenle yerine getirdiği ve azlin haksız olduğu anlaşılmakla, davacının talep ettiği Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre belirlenen nispi vekalet ücretine hak kazandığını, mahkemece, bu alacağın tahsili için başlatılan icra takibine itirazın tamamen iptaline karar verilmesi gerekirken, ‘şuf'a davasının birleştiği dava dosyası yönünden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi nedeniyle, davacının nispi vekalet ücretine hak kazanamayacağı ancak davalının kabulünde olan miktara hak kazandığı’ gerekçesiyle hüküm tesisinin isabetsiz olduğunu” (13. HD. 25.02.2016 T. 43314/5814) (EK-45),
- “Azlin haksız olduğu kabul edildiğine göre, davaya konu işçi alacağı yargılamasında davacı avukatın vekalet ücretine hak kazanacağını” (13. HD. 16.02.2016 T. 1325/4656) (EK-46),
- “Azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde, müvekkilin, avukata "vekalet ücreti" ödemekle yükümlü olmadığını, bu durumda, avukatın ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edebileceğini; haksız azil halinde ise avukatın, hangi aşamada olursa olsun, üstlendiği işin tüm vekalet ücretini talep etme hakkına sahip olduğunu- Davacı avukat, bizzat imzaladığı ibranamede ibranameye konu dava ve icra takipleri yönünden karşı taraftan vekalet ücreti talebinde bulunulmayacağını kabul ettiğinden, ibranameye konu olan dava ve takipler yönünden sadece karşı yan vekalet ücreti isteminde bulunamayacağını; ancak ibranameye konu dava ve icra takiplerinden dolayı akdi, sonraki icra takip dosyası yönünden akdi ve karşı yan vekalet ücretini azil tarihi itibariyle sonuçlanıp kesinleşmiş olmaları koşuluyla isteyebileceğini- Azil tarihi itibariyle sonuçlanıp kesinleşmemiş iseler haklı azil nedeniyle herhangi bir vekalet ücreti istenemeyeceği, mahkemece bu hususta gerekirse hükme esas alınan raporu tanzim eden bilirkişiden taraf ve yargı denetimine esas olacak şekilde ek raporda alınarak hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerektiğini” (13. HD. 20.01.2016 T. 43997/943) (EK-47),
- “Davacı avukatın dosya hakkında bilgi sunmaktan ve telefonlara cevap vermekten kaçınması, agresif tavırlar sergilemesi sonucu davacı avukatın haklı olarak azledildiği savunulmuş ise de yasal delillerle ispat edilememiş olan bu hususlar sebebiyle, davacının haksız olarak azledildiğinin kabulü gerektiğini- Ortaklığın giderilmesi davasını vekaleten yürüten avukatın azlinden yaklaşık iki ay sonra davanın kabulüne karar verilmiş olup, davacı avukat ile davalı arasında yapılmış olan avukatlık ücret sözleşmesinin ücrete ilişkin ilgili hükümleri gözetilerek, taşınmazın belirlenecek olan satış değeri üzerinden hesaplanacak akdi vekalet ücretine ve sulh hukuk mahkemesi tarafından davalı lehine hükmedilen karşı yan vekalet ücretine hak kazanacağının gözetilmesi gerektiğini” (13. HD. 01.12.2015 T. 40470/34951) (EK-48),
- “Haklı azil halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edilebileceği- Azil tarihi itibariyle avukat ile müvekkili arasındaki yazılı sözleşme kapsamındaki işlerden hangilerinin sonuçlanıp sonuçlanmadığının -gerekirse bu hususta konusunda uzman bir bilirkişiden de rapor alınarak- tespitiyle karar verilmesi gerektiğini” (13. HD. 11.05.2016 T. 16127/12844) (EK-49)
belirtmiştir.
IV- Avukatlık Ücret Sözleşmesinde, Vekil Edenin, Dürüstlük Kuralına Aykırı Davranmama Borcu:
Yargıtay 13. HD., “… Avukatlık K. 164/4. maddesine işlerlik kazandıracak şekilde her olayın özelliğine göre değerlendirme yapılması gerektiğini, hakkın kötüye kullanılmasına (MK. 2), dürüstlük kurallarının ihlaline izin verilmeden gerektiğinde müvekkilin bu alacağı karşı taraftan tahsil etmiş olduğunun kabul edilmesi gerektiği”ni belirtmiştir (13. HD. 20.04.2010 T. 15800/5308, 13. HD. 16.03.2006 T. 17679/3713) (EK-50).
Dürüstlük kuralı, tüm sözleşmelerde olduğu, vekalet sözleşmesinin özel bir türü olan avukatlık sözleşmesinde de gözetilmelidir.
Nasıl bir avukat, müvekkilinin zor durumundan faydalanarak, kanunda öngörülen sınırların üstünde fazla ücret talep edemez ise, vekil eden müvekkilin de, tabiri caizse işini gördürdüğü avukatı daha sonra azletmesi veya karşı tarafla sulh olup avukatını atlatmaya çalışması ve ona hak ettiği ücreti ödemekten kaçınması hukuken korunamaz.
Her hakkın kullanılmasında olduğu gibi sözleşmede tanınan azil hakkının da iyiniyet kurallarına uygun olarak kullanılması gerekir (HGK 27.03.2015 T. 13-1957/1094) (EK-51).
Davacı avukatın, müvekkiline sunduğu hukuki hizmet karşılığında, davalı müvekkil şirketin ödemekten kurtulduğu miktarın 2.280.264,90-TL. tutarında olması, davalı şirketin, davacı avukatı azlettiği tarih, yapılan bu azlin her hangi bir gerekçeye dayanmaması, taraflar arasındaki yazışmalardan davalı şirketin, ödem emrinin iptali konusundaki hukuki hizmetin karşılığı olarak avukatlık ücreti ödeyeceğini kabul ettiğinin anlaşılması ve davacı avukatta bu yönde bir intiba oluşturulması karşısına, davacı avukatın azlinin, “dürüstlük kuralına aykırı olduğu” ve bu azil işleminin avukatlık ücretini ödemekten kaçınmaya yönelik olduğunun kabul edilmesi gerekir.
V- Sonuç: Buraya kadar yaptığımız ayrıntılı açıklama ve atıfta bulunduğumuz doktrindeki görüşlerile Yargıtay içtihatları doğrultusunda;
Davacı avukatın, davalı şirkete verdiği hukuki hizmetin (vekaleten açtığı “ödeme emrinin iptali”ne ilişkin davanın), para ile ölçülebilir olduğunun kabulü ile,
Taraflar arasında yazılı bir avukatlık sözleşmesi bulunmadığından, hukuki hizmetin verildiği tarih itibariyle, Av. K. mad. 164/4 uyarınca, “müddeabihin (2.280.264,90- TL.’nin) %10 ile %20’si arasında akdi avukatlık ücretinin, davacı avukat tarafından talep edilebileceği” anlaşıldığından, davacı avukatın, vekalet ücreti olarak müddeabihin %10’unu icra takibine konu etmesi karşısında, mahkemece bu oranın uygulanarak, “itirazın iptali ile “icra takibinin devamına” karar verilmesi gerektiği;
Av. Kanunu’nun 168. maddesinde yer alan düzenlemenin, akdi vekalet ücretinin konu edildiği davalarda uygulanmayacağı, bu maddenin, “yargılama gideri” niteliğindeki (karşı taraf) vekalet ücretine hükmedilirken dikkate alınması gerektiği, bu düzenlemeyle, idarenin, yargılama gideri niteliğindeki vekalet ücreti yükünden kurtulmasının amaçlandığı, yani, davacı avukatın (Av. İ...) vekil olarak ödeme emrinin iptalini sağladığı davada, idare (X. Belediyesi) aleyhine verilen maktu vekalet ücretinin dayanağının bahsi geçen düzenleme olduğu, yoksa aynı maddeye dayalı olarak, asilin (N. Ltd. Şti.) de, avukatına, akdi vekalet ücretini ‘maktu olarak’ ödemekle yetinebileceğinin kabul edilemeyeceği”
Takdiri muhterem mahkemeye ait olmak üzere, davacı vekili ... tarafından, … Mahkemesi’nin …/.. Esas No’lu dosyasına sunulmak üzere “uzman görüşü” (HMK. mad. 293) olarak hazırlamış olduğumuz bu “hukuki mütalâa” saygı ile sunulur…28/09/2016
Av. Talih Uyar
* Mütalâada yer alan tüm içtihatlara internet sitemizden ulaşabilirsiniz.
[1] Yargı mercilerine karşı tarafa yükletilecek avukatlık ücretinin miktarı:
Av. K. mad. 169- Yargı mercilerince karşı tarafa yükletilecek avukatlık ücreti, avukatlık ücret tarifesinde yazılı miktardan az ve üç katından fazla olamaz.