"...Davacı, Cumhuriyet savcısı olarak görev yaptığını, davalı hakkında yürüttüğü bir soruşturma sonucu iddianame ve davaname düzenleyerek davalar açtığını, görevi gereği yaptığı bu işlemler üzerine davalının kendisini Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na şikayet ederek kendisinin paralel yapı (fetö/pyd) mensubu olduğunu ileri sürdüğünü, davalının bu asılsız iddiasının kişilik haklarına zarar verdiğini belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalı, davacının kendisi hakkında kamu davası açacağını söylemesi üzeri sinirlenerek şikayette bulunduğunu ve paralel yapıya mensup olduğu iddiasının da ne anlama geldiğini bilmeden kullandığını, daha sonrasında bu ifadeyi kullandığı için pişman olup davacıdan özür dilediğini ancak davacının kendisini tehdit etmesine ilişkin şikayetinin devam ettiğini belirterek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne dair 20/10/2014 tarihinde verilen karar, dairemizin 21/01/2016 gün 2015/1848 esas 2016/773 karar sayılı ilamı ile, dava konusu dilekçe nedeniyle Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından davacı hakkında bir soruşturma açılıp açılmadığı ve bir soruşturma açılmış ise sonucunda nasıl bir karar verildiği araştırılarak hüküm kurulması gerekir gerekçesi ile bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak HSYK tarafından davacı hakkındaki şikayetin işleme konulmadığını belirtir müzekkere cevabı üzerine davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
818 sayılı BK 49. maddesi (Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddesi) hükmüne göre kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir. Hakim manevi tazminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate almalıdır. Miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hal ve şartların bulunacağı da gözetilerek takdir hakkını etkileyecek nedenleri karar yerinde objektif olarak göstermelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hukuka ve hakkaniyete göre hüküm vereceği Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesinde belirtilmiştir. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi malvarlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.
Somut olaya gelince; dava konusu olay tarihi, oluş şekli, tarafların sıfatları, ifadelerin ağırlığı ile yukarıda açıklanan ilkeler gözetildiğinde, davacı yararına hüküm altına alınan manevi tazminat miktarı azdır. Davacı yararına daha üst düzeyde manevi tazminata hükmedilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı biçimde karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun olmadığından kararın bozulması gerekmiştir...."
4. HD. 08.11.2017 T. E: 3541, K: 6954
Kararı ayrıntılı görüntülemek için tıklayın.