Fiil ehliyetinden yoksunluk- Banka kredisinden yararlanma-

Sözleşmenin imzalandığı tarihte fiil ehliyeti bulunmayan murisin tam ehliyetli kişilerin dahi her zaman yararlanma olanağı bulamadıkları banka kredisinden yararlanarak bir menfaat elde ettiği ve davacı bankanın ödeme talebine kadar tam ehliyetli biri gibi hareket edebilen murisin borcun ifası istendiğinde ehliyetsizliğini ileri sürerek ifadan kaçınmasının hakkın kötüye kullanılması olduğunun kabulü gerektiği- Hacir altındaki kişinin karşı tarafın aleyhine olacak şekilde kendi mal varlığında meydana gelen sebepsiz zenginleşme oranında sorumlu olacağı- Sebepsiz zenginleşme hükümleri gözetildiğinde zenginleşenin iade borcunun doğması bakımından fiil ehliyetinden yoksun olmanın sonuca etkili olmadığı-

Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, vasisi olarak atandığı kardeşi ...'nın yıllardır ağır derecede şizofren hastası olduğunu, ... 1. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2008/371 E. Sayılı dosyası ile 10.2.2009 tarihinde vesayet altına alındığını ve borçlandırıcı muamele yapma yetkisinin tamamen kaldırıldığını, kısıtlının maaşından yapılan kesinti üzerine kısıtlının PTT şubesi aracılığı ile davalı ... A.Ş.'den 18.000,00 TL civarında kredi kullandığını öğrendiklerini, ancak bu kredi bedelini hiç görmediklerini, maaş kesintilerinin ve kredi sözleşmesinin iptali için gönderilen ihtarnamelere sonuç alamadıklarını ileri sürerek sözleşmenin iptali ile bakiye 15.180,00 TL borçlu olmadıklarının tespitine, kısıtlının maaşından yapılan kesintinin iptaline ve kesilmiş olan 2.420,00 TL'nın davacıya iadesine karar verilmesini istemiştir.

Davalı, PTT yetkilileri nezdinde gerçekleştirilen kredi başvurusu ve kredi işlemleri esnasında kısıtlının konuşma ve duyma yetisine kendisini ifade edecek derecede sahip olduğu anlaşıldığından kredi işlemlerinin bilgisi dahilinde ve imzaları karşılığı gerçekleştirildiğini, kısıtlı olduğuna dair herhangi bir beyan olmadığı ve mahkeme kararı ibraz edilmediğinden bankanın bu durumu bilmesinin mümkün olmadığını savunarak, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, ağır derecede kronik şizofreni hastası olan kısıtlı ...'nın temyiz kudreti bulunmayıp sözleşmede taraf sıfatı taşıyabilecek hukuki ehliyeti olmadığından kredi sözleşmesinden dolayı sorumlu tutulması hukuken mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne, 08.05.2013 tarihli 1938730 nolu tüketici kredisine ilişkin sözleşmenin iptaline, davacıların bu sözleşmeden dolayı davalıya borçlu olmadığının tespitine, müteveffa davacının maaşından yapılan kesintiler bedeli olan 8.440,94 TL'nin davalıdan alınarak davacılara iadesine karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Uyuşmazlık, davacılar murisinin hacir altına alındıktan sonra davalı bankayla yaptığı sözleşme uyarınca almış olduğu tüketici kredisi nedeni ile sorumlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

TMK.nun 15.maddesine göre “ Kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiilleri hukuki sonuç doğurmaz”.
Görüldüğü gibi kural olarak tam ehliyetsizlerin hukuki işlemleri hükümsüzdür. Ancak bu kuralın istisnaları vardır. Bunlardan biri TMK. 2.maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılmaması ilkesidir. Buna göre “Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kuralına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. TMK. 2.maddesi çerçevesinde 15.maddenin değerlendirilmesine geçmeden önce aynı yasanın 1/1.maddesi uyarınca anılan hükmün getirilmesindeki asıl gayenin ne olduğunun açıklanmasında fayda görülmektedir. Kanun tam ehliyetsizlerin yaptıkları hukuki işlemleri batıl sayarken bu gibi kimseleri korumak, kendi menfaatlerine aykırı işlemleri yapmak, üçüncü kişilerce sömürülmelerine engel olmak amacını gütmüştür. Bu tehlikenin ortadan kalktığı, normal zekalı bir insanla eşdeğer tarzda hareket ettiği durumlarda, hukuki muamelenin hükümsüzlüğünü ileri sürerek hakkın kötüye kullanılması olacaktır ki, kanun bunu himaye etmez.

09.03.1955 gün 22/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında da belirtildiği gibi mümeyyiz olmayan kimse temyiz kudretini haiz olsa idi aynı surette hareket edecek, yani normal zekalı bir insan dahi aynı tarzda muamelede bulunabilecek idi ise, ehliyetsiz olduğundan bahisle muamelenin hükümsüzlüğünü ileri sürememelidir.

Somut olayda davacılar murisinin sözleşmenin imzalandığı tarihte fiil ehliyetine sahip değildir. Buna karşın ülkemizde tam ehliyetli kişilerin dahi her zaman yararlanma olanağı bulamadıkları banka kredisinden yararlanmış, aldığı tüketici kredisini kullanmak suretiyle bir menfaat elde etmiştir. Davacı bankanın ödeme talebine kadar tam ehliyetli biri gibi hareket edebilen murisin borcun ifası istendiğinde ehliyetsizliğini ileri sürerek ifadan kaçınması hakkın kötüye kullanılmasının tipik bir örneğidir.

Tam ehliyetsizlere ilişkin TMK. 15.maddesi hükmüne getirilen ikinci sınırlama BK.nun 54.maddesi hükmüdür. Belirtilen yasa hükmüne göre “Hakkaniyet iktiza ediyorsa hakim, temyiz kudretini haiz olmayan kimseyi ika ettiği zararın tamamen yahut kısmen tazminine mahkum eder.” BK.nun 98/2.maddesi yollamasıyla akte aykırılık hallerinde de uygulaması mümkün olan BK.nun 54/1 maddesi uyarınca hakkaniyet elverdiği takdirde tam ehliyetsiz olan kişi, diğer tarafın batıl hukuki işleminin hüküm ifade ettiğine güveni nedeni ile doğan zarardan sorumludur.

Öte yandan TMK.452/2.maddesinde; “vesayet altındaki kişinin fiil ehliyetini haiz olduğu hususunda diğer tarafı yanıltmış olması halinde onun bu yüzden uğradığı zarardan sorumlu olacağı” öngörülmüştür. Buna göre kendisini ehil bir kişi gibi gösterip hukuki işlem yapan ve bu suretle karşı tarafı zarara uğratan ehliyetsiz kişinin bu zarardan sorumlu olacağının kabulü gerekir.

Bütün bu açıklamalar yanında TBK.nun 77/82. maddelerinde düzenlenen sebepsiz iktisap hükümlerine göre hacir altındaki kişinin karşı tarafın aleyhine olacak şekilde kendi mal varlığında meydana gelen sebepsiz zenginleşme oranında sorumlu olacağı kuşkusuzdur. Zira sebepsiz zenginleşme hükümleri gözetildiğinde, zenginleşenin iade borcunun doğması bakımından fiil ehliyetinden yoksun olmak sonuca etkili değildir. Bu durumda mahkemece yukarıdaki açıklamalar dikkate alınarak tüm deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçelerle yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde 259,00 TL. iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18/06/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.

13. HD. 18.06.2020 T. 383/4928