Dava; trafik kazası nedeni ile maddi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş; hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili; 25/08/2007 tarihinde maddi hasarlı ve ölümlü trafik kazası meydana geldiğini, kazanın meydana gelmesinde otomobil sürücüsü A.. K. .'nın 17/03/2018 tarihli Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinden alınan rapora göre tam kusurlu bulunduğunu ve kaza sonrası hayatını kaybettiğini, müvekkilinin ise olay günü bu araçta yolcu olarak yer alması nedeni ile kaza sonrası ağır yaralandığını ve malül kaldığını belirterek müteveffanın mirasçıları olan davalılardan müvekkilinin maddi zararının tazmini isteminde bulunmuştur.
Davalılar H.. Ö.. ve S.. K.. vekili ile M.. K.. vekili; davanın zamanaşımına uğradığını, terekeye temsilci atandığını ve davanın tereke temsilcisine yöneltilmesi gerektiğini; davacının bütün zararının kazayı yapan araca ait zorunlu mali sorumluluk sigortasını düzenleyen A.. Sigorta A.Ş. tarafından karşılandığını beyan ederek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkemece; davaya konu kaza ile ilgili olarak davacı adına sigorta şirketi tarafından poliçe limitleri kapsamında ödeme yapılmış olması ve düzenlenen sulh protokolü uyarınca davacının başkaca bir alacağının kalmamış olması nedenleri ile davanın reddine karar verilmiştir.
6100 sayılı Kanun'un 107. maddesine göre, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafca belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır. Madde gerekçesinde "Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkansız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukuki yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukuki yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmi davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hallerde bu yola başvurulması kabul edilemez." şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkanlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir.
Taraflar arasında alacak miktarı bakımından uyuşmazlık bulunması, talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olması anlamına gelmez. Önemli olan objektif olarak talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olmasıdır (H. Pekcanıtez, Belirsiz Alacak Davası, Ankara 2011, s. 45; H. Pekcanıtez/O. Atalay/M. Özekes, Medeni Usul Hukuku, 14. Bası, Ankara 2013, s. 448). Sadece alacak miktarında taraflar arasında uyuşmazlık bulunması ya da miktarın tartışmalı olmasının belirsiz alacak davası açılması için yeterli sayılması halinde, neredeyse tüm davaların belirsiz alacak davası olarak kabulü gerekir ki, bu da kanunun amacına aykırıdır. Çünkü, zaten uyuşmazlık bulunduğu için dava açılmakta ve uyuşmazlık mahkeme önüne gelmektedir. Önemli olan davacının talebini belirli kılacak imkana sahip olup olmadığıdır. Burada, alacağın belirlenebilir olması ile ispat edilebilirliğinin de ayrıca değerlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Davacının talep ettiği alacağı belirlemesi objektif olarak mümkün, ancak belirleyebildiği alacağını ispat etmesi, kanunun öngördüğü şekilde (elindeki delillerle) mümkün değilse, burada da belirsiz alacak davası açılacağından söz edilemez. Çünkü, bir alacağın belirlenmesi ile onun ispatı ayrı şeylerdir. Davacı, talep konusu yaptığı alacağını çok net şekilde belirleyebilir; ancak her zaman onu ispat edecek durumda olmayabilir. Aksinin kabulü, her ispat güçlüğü olan alacağı belirsiz alacağa dönüştürmek gibi, hem kanunun amacına hem de genel ilkelere aykırı bir durumu ortaya çıkartabilir. Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz, (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 02/11/2016 gün, 2015/22-1078 esas ve 2016/1010 karar sayılı ilamı)
Belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların baştan belirli veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemez. Her bir davaya konu alacak bakımından, belirsiz alacak davasına ilişkin ölçütlerin somut olaya uygulanarak, belirleme yapılması gereklidir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile birlikte belirsiz alacak davası ile kısmi davaya ilişkin yeni düzenlemedeki sınırın tam olarak tespit edilemediği, birinin diğeri yerine kullanıldığı sıkça görülmektedir. Oysa bu iki davanın amacı ve niteliği ayrıdır. Alacak, belirli veya belirlenebilir ise, belirsiz alacak davası açılamaz; ancak şartları varsa kısmi dava açılması mümkündür.
Somut olayın özellikleri dikkate alınarak, yukarıda belirtilen açıklamalar ışığında, davanın belirsiz alacak davası olarak açılabilmesi için gerekli şartların bulunup bulunmadığının değerlendirilmesine gelince; davacının davasını 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 107. maddesi uyarınca belirsiz alacak davası olarak açtığı, halbuki aracın zorunlu mali sorumluluk sigortasını yapan A.. Sigorta A.Ş tarafından düzenlenen Aktüeryal Raporuna göre davacının maluliyet tazminatının 150.298,61 TL olarak hesaplandığı ve bu doğrultuda sigorta şirketi tarafından davacıya 106.338,00 TL ödeme yapıldığı ve yapılan ödeme sonucunda davacı vekili ile A.. Sigorta A.Ş arasında 17/03/2008 tarihli Sulh Protokolü imzalandığı anlaşılmaktadır.
Şu durumda, davacının iddia ettiği maddi zararın miktarı belirlidir. Dava dilekçesinde şartları bulunmadığı halde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmelidir. Çünkü, alacağın belirlenebilmesi mümkün iken, böyle bir davanın açılmasına Kanun izin vermemiştir. Bu nedenle mahkemece, dava konusu edilen zararın gerçekte belirli bir alacak olduğu ve dolayısıyla belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceği anlaşılmakla, hukuki yarar yokluğundan davanın reddi gerekirken yazılı şekilde esasa girilerek karar verilmesi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
4. HD. 07.05.2018 T. E: 2013, K: 3870 s. kararını görüntülemek için tıklayın.