....Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; şufa hakkının kullanılması nedeniyle taşınmazı geri alınan davalının, ödediği satış bedelinin taşınmazın tapudaki değerinden fazla kısmını, satıcı davacılardan sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre isteyip isteyemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtmelidir ki, davalının, taraflar arasında haricen adi yazılı şekilde düzenlenen 24.03.2004 tarihli taşınmaz satış sözleşmesiyle koşulları kararlaştırılıp, tapuda resmi şekilde gerçekleştirilen taşınmaz satışı ile davacılara ait 2/3 hisseyi satın aldığı, tapudaki satış sırasında harici sözleşmede kararlaştırılıp fiilen satıcı davacılara ödendiği belirtilen 250.000 USD’nin değil, daha düşük bir bedelin gösterildiği; davalının satın aldığı bu 2/3 paya yönelik olarak aynı taşınmazın 1/3 hisse sahibince şufa hakkının dava yoluyla kullanıldığı; sonuçta mahkemece almış olduğu hisseler ve masraf karşılığı 203.000,00 YTL ödenmesi karşılığında davalının tapusunun iptal edildiği; davalının kendisine ödenen bu miktar dışında da zararı olduğu, harici satış sözleşmesine göre ödediği fazla bedel bulunduğu iddiasıyla, davacılar aleyhine icra takibine giriştiği ve eldeki davanın da satıcı davacılar tarafından borçlu olunmadığının tespitine yönelik olarak açıldığı uyuşmazlık konusu olmayıp, dosya kapsamı ile sabittir.
Çözümü gereken husus; şufa hakkının kullanılması sonucu iptale konu olan taşınmaz satımında, tapuda satış bedeli olarak gösterilen bedelin, taraflar arasındaki harici sözleşmede kararlaştırılıp fiilen ödenen bedelden düşük olması durumunda alıcının; satıcılara ödediği, ancak tapuda bildirmediği fark bedelden kaynaklanan zararına, satıcı davacıların neden olup olmadığı ve dolaysısıyla da bu bedelin davacı satıcılar yönünden sebepsiz zenginleşme teşkil edip etmeyeceği; sonuçta da davalı alıcının bu hukuksal nedene dayanarak alacağının tahsilini isteme olanağı bulunup bulunmadığıdır.
Hemen burada, davalının uğradığını iddia ettiği zararın kaynağının tespiti gerekir:
Dosyada bulunan ve imzası inkâr edilmeyen yazılı belge kapsamına göre taşınmazın gerçek değeri taraflarca 250.000 ABD doları olarak kararlaştırılmıştır. Alıcı davalının satıcı davacılara bu satış bedeli üzerinden ödemede bulunduğunun sabit kabul edilmesi halinde dahi, alıcı davalının kararlaştırılan bu bedeli ödeyerek edimini yerine getirmesi karşılığında satıcıların da edimlerini yerine getirerek taşınmazı davalı alıcıya teslim etmeleri ve tapuda tescili ile sözleşme hükmünü bulmuştur. O halde, taraflarca kararlaştırılan satış bedelinin taşınmazın kararlaştırılan gerçek değeri olmasına, bu bedeli davalı alıcıdan tahsil eden davacı satıcıların edimlerini yerine getirmek suretiyle taşınmazdaki paylarını davalı alıcıya devir ve teslim etmiş bulunmalarına göre, bu bedeli hukuksal bir nedene dayalı olarak tahsil eden davacıların sebepsiz zenginleştiğinden söz edilemez. Hal böyle olunca, davacılara sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre başvurulması da mümkün değildir.
Vurgulamakta yarar vardır ki, davalının zararı, harici sözleşme gereğince kararlaştırılan satış bedelinin ödenmesinden değil, tapudaki satış ve resmi senedin düzenlenmesi sırasında tapu masraflarından kaçınmaya yönelik eksik satış bedelinin bildirilmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Davalı tapudaki resmi kayıtlarda taşınmaz değerini düşük göstermekle, daha az tapu masrafı ve vergi ödemiş; bu yolla menfaat temin etmiştir. Davalının bu eyleminden dolayı kendi kusuru ile zarar gördüğü açıktır. Hukukun temel ilkelerine göre hiç kimse kendi kusurundan yine kendisi lehine sonuç çıkaramaz; dolayısıyla kendi kusuru ile sebebiyet verdiği zarara katlanmak zorundadır.
Davalının tapudaki bedeli düşük gösterme şeklinde gerçekleşen muvazaalı davranışından kaynaklanan zararı; yine bu davranıştan kendisi lehine sonuç çıkararak davacılardan istemiş olması hukuken korunamaz. Davalının bu eyleminin sonuçlarına katlanması gerekir.
Diğer taraftan, kural olarak,muvazaalı işlemin tarafları birbirine karşı kendi muvazaasına dayanarak talepte bulunabilir, üçüncü kişilere karşı bu durumu ileri süremezler ise de, somut olayda olduğu gibi tapuda bedelin düşük gösterilmesi suretiyle yapılan muvazaa taraflar arasındaki muvazaa niteliğinde olmadığından bu tür bir muvazaaya dayanılarak talepte bulunulması olanaklı değildir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bozma ilamında kullanılan “kimse kendi muvazaasına dayanarak talepte bulunamaz” açıklaması üzerinde durulmuş; yukarıda açıklanan ilke gözetilerek bu ibare ile kastedilenin taraf muvazaasını değil, tapuda değerin düşük gösterilmesi suretiyle yapılan muvazaa olduğu oyçokluğu ile kabul edilmiştir. Bilindiği gibi muvazaalı işlerde taraf olanlar, bu muvazaanın varlığını yeterli delillerle ispatlayabildiklerinde, muvazaaya dayalı talepte bulunabilmeleri mümkündür.
Hal böyle olunca mahkemece menfi tespit istemli davanın tümüyle kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.....
HGK. 11.05.2011 T. E: 13-173, K: 291
Kararın tam metni için aşağıdaki bağlantıya tıklayınız.