"... Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların anne-kız olduklarını, müvekkilinin babası davalının ise eşi olan muris ...’ın 12.01.2014 tarihinde vefat ettiğini, geride mirasçı olarak davacı kızı ile davalı eşinin kaldığını, muris ...’ın 1989 yılında kendi emek ve çabasıyla bedeli kendi tarafından ödenmek suretiyle İstanbul ili, Bağcılar ilçesi, ... köyü, 2608 ada 2 parsel üzerindeki taşınmaza iki katlı ev yaptırdığını, müvekkilinin ise 2001 yılında bedelini kendi ödeyerek bu taşınmazın üçüncü katını inşa ettirdiğini, ne var ki taşınmazın tapu kaydının davalı üzerinde bulunduğunu, oysaki annesinin evlilik süresince hiçbir işte çalışmadığını, buna karşılık babasının sürekli çalışarak gelir elde ettiğini ileri sürerek mal rejimin ölüme bağlı tasfiyesinden kaynaklanan alacaklarının hesap edilerek müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir..."
Evlilik birliği içinde edinilen taşınmaz- Katkı oranının belirlenmesi- Denkleştirici adalet-
Eşlerin ortak çocuğu olduğu anlaşılan davacı tarafından "babasının sürekli ve düzenli çalışması sonucu elde ettiği gelirle satın alınan taşınmazın annesi adına tescil edildiğini, eşler arasındaki evlilik birliğinin babasının ölümü ile sona erdiğini, böyle olunca mirasçı sıfatıyla katkı payı alacağı hakkının tahsili" istemi ile davalıdan alacak talep edildiği, dosyada tanık olarak dinlenen kişi tarafından müteveffanın çalıştığı ancak eve bakmadığının beyan edildiği, diğer yandan Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının müteveffanın vefat etmeden önce en son aldığı maaşının belirtildiği ve ölümünden sonra hak sahibi eşine ölüm aylığı bağlandığı, olağan olanın; evlilik birliği içinde edinilen taşınmaza aynı dönemde çalışan ve geliri bulunan erkeğin de katkı yapması olduğu, davalı kadın tarafından aksine bir delil ileri sürülüp erkek eşin çalışmadığı ispatlanmadığına göre, çalışan erkeğin evlilik birliği içinde edinilen ve tapuda kadın eş adına tescil edilen taşınmaza katkısının bulunduğunun kabul edilmesi gerektiği- Eşin çalışma ve katkısının varlığı sabit iken "elde ettiği gelirin belirlenememesi" nedeniyle katkı oranının tespitinde duraksama ve güçlük yaşandığı takdirde hâkimin; TMK’nın 4. ve TBK’nın 50. maddelerinde yer alan düzenlemeleri gözeterek, denkleştirici adalet ilkesi gereği, somut olayın koşullarını kendi içinde değerlendirmek suretiyle hukuk ve hakkaniyete uygun bir katkı oranı takdir etmesi gerektiği- "İkrarın kişinin kendi aleyhine beyanda bulunması olup yargılamanın her aşamasında gerçekleştirilebileceği gibi mahkemece kesin delil olarak dikkate alınması gerektiği, böyle olunca davalının cevap dilekçesinde belirttiği "dava konusu binanın yapımında başkaları ile birlikte müteveffanın da katkısının" olduğuna ilişkin beyanının ikrar niteliğinde olduğu, 6100 sayılı Kanun'nda ikrarın iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı kapsamında kabul edilmesini gerektirir bir hüküm bulunmadığı hâlde iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağından söz edilerek önceki hükümde direnilmesinin doğru olmadığı, böyle olunca direnme kararının belirtilen bu genişletilmiş gerekçe ile bozulması gerektiği" ileri sürülmüş ise de, bu görüşün Kurul çoğunluğunca benimsenmediği-