Taraflar arasındaki muvazaa nedeniyle iptal davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü:
Davacı vekili, davalı borçlu M. A.'nın aleyhine açılan maddi ve manevi tazminat davası sonucu hükmedilen tazminat alacağının tahsilinin imkansız hale getirmek amacıyla adına kayıtlı taşınmazı 30.1.1996 tarihinde kayınbiraderi davalı C. A.'a onun da 27.2.1996 tarihinde aile dostları davalıA. T.'ya sattığını belirterek muvazaalı satışların iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı borçlu M. A. vekili davanın 5 yıllık hakdüşürücü süre içinde açılmadığını, dava konusu taşınmazın borçlar nedeniyle 30.000 TL bedelle satıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı C. A. vekili davanın 5 yıllık hakdüşürücü süre içinde açılmadığını, dava konusu taşınmazın ekonomik sebeplerle satıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı A. T., davanın süresinde açılmadığını, iyiniyetli 4.kişi olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma toplanan delillere göre, davanın tasarrufun iptali istemine ilişkin olup 5 yıllık hakdüşürücü süre içerisinde açılmadığı gerekçesiyle davanın hakdüşürücü süre nedeni ile reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava TBK'nun 19.maddesi gereğince muvazaa hukusal nedenine dayalı iptal istemine ilişkindir.
Bir dava da öne sürülen maddi olguların hukuki nitelendirilmesini yapmak, ygulanacak yasa maddelerini bulmak ve uygulamak hakimin doğrudan görevidir. (HMK'nun madde 33) Somut olayda dava dilekçesindeki ileri sürüş biçimine göre dava hukuksal nitelikçe Türk Borçlar Kanununun 19 maddesinin özüne ve sözüne uygun muvazaaya nedeniyle iptal istemine ilişkindir. Kural olarak 3.kişiler, danışıklı işlem nedeniyle hakları zarara uğratıldığı takdirde tek taraflı veya çok taraflı olan bu hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilir. Çünkü danışıklı bir hukuki işlem ile 3.kişilere zarar verilmesi onlara karşı işlenmiş bir haksız eylem niteliğindedir. Ancak 3.kişinin danışıklı işlem ile haklarının zarar uğratıldığının benimsenebilmesi için onun danışıklı işlemde bulunandan alacaklı olması ve danışıklı işlemin alacağının ödenmesini önlemek amacıyla yapılmış bulunması gerekir.
Yüzeysel bakıldığında iptal davaları ile muvazaa davaları arasında bir benzerlik görülmekte ise de bu benzerlik her iki davanın güttüğü amaçtan öte gitmemektedir. İİK 277.maddesinde sözü edilen iptal davaları borçlu tarafından geçerli olarak yapılmış bazı tasarrufların hükümsüz kılınması için açılır. Oysa muvazaa davası borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tesbit ettirmeyi amaçlar.
Davacının bu davadaki amacı alacağını tahsil edebilmek için muvazaa nedeniyle temelde geçersiz olan işlemin hükümsüzlüğünü sağlamaktır. Muvazaaya dayalı davalarda davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek yoktur. Çünkü yukarıda açıklandığı gibi İİK 277 ve izleyen maddelerinde iptal davasına konu tasarruflar özünde geçerli olmasına rağmen kanunun icra hukuku yönünden iptaline imkan verdiği tasarruflardır. Muvazaaya dayalı iptal davasında ise davacı muvazaalı işlemle kendisinin zararlandırıldığını ileri sürmektedir. İİK 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen iptal davası açma hakkı davacının genel hükümlere, muvazaaya dayanarak dava açmasına engel değildir. Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK 283/1.maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacıya haciz ve satış isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekecektir.
Somut olayda mahkemece dava İİK'nun 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali davası olarak nitelendirilmiş ise de mahkemenin bu nitelendirmesine katılma olanağı bulunmadığından taraf delilleri toplanarak delillerin TBK'nun 19 maddesi gereğince değerlendirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken hukuki nitelendirmede yapılan hata sonucu davanın reddi isabetli görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 18.10.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.
17. HD. 18.10.2016 T. E: 2014/17449, K: 9073
Muvazaaya (TBK. 19) Dayalı Tasarrufun İptali Davası
Muvazaaya dayalı davalarda davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek olmadığı ve davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK 283/1.maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacıya haciz ve satış isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerektiği- Mahkemece dava İİK'nun 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali davası olarak nitelendirilerek "5 yıllık hakdüşürücü süre içerisinde açılmadığı" gerekçesiyle "davanın hakdüşürücü süre nedeni ile reddine" karar verilmişse de, mahkemenin bu nitelendirmesine katılma olanağı bulunmadığından, taraf delilleri toplanarak delillerin TBK'nun 19 maddesi gereğince değerlendirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-
İlgili bağlantılar