"...I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin, Bakanlığa bağlı olarak sürekli işçi kadrosunda istihdam edildiğini, kadroya geçişinin 02.04.2018 tarihinde 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (696 sayılı KHK) ile sağlandığını, hâlen davalı Bakanlığın kadrolu işçisi olarak çalışmaya devam ettiğini, kadroya geçerken bireysel iş sözleşmesi imzaladığını ve ücretinin yine asgari ücretin belirli bir oran fazlası olarak belirlendiğini; ancak davalı tarafından 01.01.2019-31.12.2019 tarihleri arasında asgari ücretin % fazlası oran dikkate alınmaksızın eksik ödeme yapıldığı ileri sürülerek ücret farkı, ilave tediye ve ikramiye alacağının temerrüt tarihinden itibaren en yüksek mevduat faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; zamanaşımı def'inde bulunduklarını, davacının kadroya geçiş sonrası Yüksek Hakem Kurulu tarafından karara bağlanan toplu iş sözleşmesi dikkate alınarak ücretinin belirlendiğini, davacının 2018 yılındaki ücretinin korunarak üzerine %4 oranında zam uygulandığını, davacının ücretinde bir düşüş meydana gelmediğini, kadroya geçen işçilerin ücretine kadroya geçmeden önce 01.01.2018 tarihinden itibaren alt işveren tarafından veya başka bir şekilde artış yapılması hâlinde bu artışın toplu iş sözleşmesinde yer alan %4 oranında zamdan mahsup edilmesi gerektiğini, hukuka aykırı bir uygulamanın söz konusu olmadığını, faiz türü ve başlangıç tarihlerine itiraz ettiklerini savunarak davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
1.İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davacı ile davalı İdare arasında imzalanan belirsiz süreli iş sözleşmesinin 7 nci maddesinde, davacının ücretinin asgari ücretin belirli bir oran fazlası olacağına dair düzenleme olduğundan hareketle belirsiz süreli iş sözleşmesinin ve Yüksek Hakem Kurulu tarafından bağıtlanan toplu iş sözleşmesinin ilgili hükümleri uyarınca yapılan hesaplama doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmiştir.
2.Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, İlk Derece Mahkemesince ek karar ile istinaf başvurusunun süreden reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen ek kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davalı vekili ek karara ilişkin istinaf dilekçesinde; gerekçeli kararında istinaf kanun yolunun kapalı olduğunun belirtildiğini, istinaf kanun yoluna başvuru hakkında herhangi bir süre zikredilmediğini, kararın kesin olmadığını belirterek İlk Derece Mahkemesi ek kararının kaldırılması isteminde bulunmuştur.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davalı vekilinin kararın tebliğinden itibaren öngörülen iki haftalık yasal istinaf süresi geçtikten sonra 01.03.2022 tarihinde yaptığı istinaf başvurusunun süresinde olmadığı dolayısıyla mahkemenin istinaf başvurusunun süreden reddine dair ek kararının yerinde olduğu gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili; istinaf dilekçesinde belirttiği gerekçelere dayanarak ve resen dikkate alınacak nedenlerle Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozularak ortadan kaldırılması istemi ile temyiz yoluna başvurmuştur.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, İlk Derece Mahkemesinin asıl kararına yönelik istinaf başvurusunun süresinde olup olmadığı hususundadır.
2. İlgili Hukuk
1.2709 sayılı T.C. Anayasası'nın (Anayasa) "XV. Temel hak ve hürriyetlerin korunması" kenar başlıklı 40 ıncı maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
"...
(Ek fıkra: 3/10/2001-4709/16 md.) Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.
..."
2. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) "Hükmün kapsamı" kenar başlıklı 297 nci maddesi ise şu şekildedir:
"Hüküm “Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini.
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini.
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri.
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini.
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını.
e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi.
(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir."
3. 6100 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesinde; "Bu Kanunun istinaf yolu ile ilgili 343 ilâ 349 ve 352 nci maddeleri hükümleri, temyizde de kıyas yoluyla uygulanır.
" hükmüne yer verilmiştir.
4. 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi.
5. Anayasa Mahkemesinin M. G.çe ve Diğerleri, B. No: 2019/15693, 19/1/2022 tarihli kararında kanun yoluna başvuru süresinin, mahkemeye erişim hakkı ve hak arama özgürlüğü bağlamında önemi şu şekilde açıklanmıştır:
",,,
38. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsızlaştırmadıkça -hukuki belirlilik ilkesinin gereği olarak- mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ancak mevzuatta öngörülen süre kurallarının hukuka açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., § 38).
39. Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasında devletin işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu ifade edilmiştir. Kanun koyucu, devlet organlarının tesis ettiği işlemlere karşı kanun yolları ve hangi mercilere başvuracağı ve başvuru süresi bakımından tarafların doğru bilgi sahibi olmalarını sağlayarak dağınık mevzuat karşısında hangi yola müracaat edeceğini bilmeyen yahut tereddüt eden bireylerin hak arama özgürlüğünü etkin ve sağlıklı bir şekilde kullanmaları amaçlanmıştır (Kommersan Kombassan Mermer Maden İşletmeleri Sanayi ve Ticaret A.Ş. ve diğerleri, B. No: 2013/7114, 20/1/2016, § 50)".
3. Değerlendirme
1.Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2. Somut uyuşmazlıkta; İlk Derece Mahkemesi kararı kesin olmamasına karşın gerekçeli kararda, kararın kesin olduğu belirtilmiştir. Bu karar davalı Bakanlık vekiline 15.12.2021 tarihinde tebliğ edilmiş, davalı vekili ise 01.03.2022 tarihinde karara karşı istinaf yoluna başvurmuştur.
3. Her ne kadar ilgili Kanun hükümlerinde kanun yolu ve süresi açıkça belirtilmiş ise de yargı organlarının yanlış yönlendirmesi sonucunda ilgililerin hak kaybına uğratılmaması gerekmektedir.
4. Somut olayda İlk Derece Mahkemesi kararında hatalı şekilde hükmün kesin nitelikte olduğu belirtildiği için ilgililerin yanıltıldığı açıktır. Bu tür bir yanıltmanın varlığı hâlinde istinaf yoluna başvuru hakkına sahip olan tarafın başvuru süresinin Kanun'da öngörülen yasal süre ile sınırlı olduğunu kabul etmek mahkemeye erişim hakkının ölçüsüz şekilde kısıtlanması sonucunu doğurur. Diğer taraftan yasal süre geçtikten sonra yapılan istinaf başvurusunun süresinde kabul edilip edilmeyeceği yahut hangi anda yapılırsa süresinde kabul edilmesi gerektiği bir diğer sorun olarak ortaya çıkar. Tarafların hukuki dinlenilme hakkı ile hak arama özgürlüğü ve mahkemeye erişim hakkı arasında bir denge sağlanabilmesi için istinaf başvurusunun makul bir süre içinde yapılıp yapılmadığı denetlenmelidir.
5. Mahkemece hüküm altına alınan alacak miktarı karar tarihindeki istinaf başvuru sınırının altında ise de Dairemizin yerleşik uygulamasına göre hüküm, dava tarihi itibarıyla hâlen çalışmakta olan davacı işçinin aylık ücretinin ileriye etkili şekilde belirlenmesine yönelik olduğundan kesin nitelikte değildir. Belirtilen durumda hükmün kesin nitelikte olmadığı, açık bir yasal düzenlemeye dayalı olmayıp Dairemizin yerleşik içtihatları ile belirgin hâle gelmiştir. Dolayısıyla istinaf başvurusunda bulunan tarafın hükmün kesin nitelikte olmadığına yönelik emsal kararlara ulaşması ve Dairemiz uygulamasını öğrenmesinin makul bir süreyi alabileceği dikkate alınarak bir sonuca varılmalıdır.
6. Bu ilke ve esaslara göre somut olay değerlendirilecek olursa davalı tarafın bir taraftan Mahkemece karara karşı kanun yolunun açık olup olmadığı konusunda yanıltıldığı, diğer taraftan gerçekte kanun yolunun açık olduğuna yönelik Daire uygulamasından haberdar olmasının makul bir süreyi gerektirdiği dikkate alındığında, 15.12.2021 tarihinde tebliğ edilen karara karşı 01.03.2022 tarihinde yapılan istinaf başvurusunun makul süre içerisinde olduğunun kabulü gerekir.
7. Davalı vekilince İlk Derece Mahkeme kararına karşı yasal süre geçtikten sonra istinaf yoluna başvurulmuş ise de hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkının temini açısından makul süre içinde yapılan başvuruya değer verilmeli ve başvurunun süresinde olduğu kabul edilerek sonuca gidilmelidir.
8.Açıklanan sebeplerle, İlk Derece Mahkemesinin süresinde istinaf yoluna başvurulmadığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddine dair ek kararı ve Bölge Adliye Mahkemesinin ek karara karşı istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararı Anayasa'nın 40 ıncı maddesinin ikinci fıkrası ve 6100 sayılı Kanun'un 297 nci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendine aykırıdır. Bölge Adliye Mahkemesince, İlk Derece Mahkemesinin 08.03.2022 tarihli ek kararı bozularak ortadan kaldırıldıktan sonra süresinde yapılan istinaf başvurusunun esastan incelenmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır. Davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan incelenmesi için Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeple; Temyiz olunan, Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, Dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine, kararın bir örneğinin İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine, 03.11.2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
9. HD. 03.11.2022 T. E: 11562, K: 14356..."