Taraflar arasında görülen davada Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesince bozmaya uyularak verilen 23/05/2019 tarih ve 2018/590-2019/501 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesinin davalı vekili tarafından istenildiği ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davacının dava dışı...'in avukatı olarak açtığı şufa davasında hisse satışını yapan hissedarlardan sadece...'un hissesi hakkında şufa talebinde bulunarak hata yaptığını, bu yüzden diğer hissedarların hisselerinin davacının müvekkili adına tescil ettirilmediğini, 2 senelik zamanaşımı süresi geçtiği için de şufa hakkını kullanamadığını, dava dışı...’in başka bir avukatı vekil tayin ederek ortaklığın giderilmesi davası açtıklarını ve mahkemesince ortaklığın giderilmesine karar verildiğini, mesleki hatası nedeniyle kendisinden talep edilen 27.308,58 TL'sini dava dışı...’in avukatına ödediğini, ... Sigorta A.Ş. tarafından 26/04/2011 tarihinden itibaren Avukatlık Mesleki Sigorta Poliçesi ile sigortalı olduğunu, 24/12/2013 tarihli dilekçe ile yaptığı başvurunun davalı tarafından reddedildiğini ileri sürerek 27.308,58 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, davaya konu rizikoyu doğuran mesleki hatanın davacı avukat tarafından bilinen ve makul olarak bilinmesi gereken bir riziko olduğunu, zararın teminat dışı olduğunu, davacının beyan yükümlülüğüne aykırı davrandığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılamada iddia, savunma, bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, taraflar arasında 2011 yılı Mart ayında “Avukatlık Mesleki Sorumluluk Sigorta Poliçesi” yapılmasına ilişkin görüşmelerin başladığı, sigorta şirketinin acentesi tarafından 26/03/2011 tarihli teklifin yapıldığı, 26/04/2011 tarihinde sigorta poliçesinin düzenlendiği, Yargıtay 6. Hukuk Dairesi'nin 13/04/2011 tarihli bozma ilamı üzerine tensip zaptının davacı tarafa 25/04/2011 tarihinde tebliğ edildiği, ancak bozma ilamının davacı tarafa bu tarihte tebliğ edildiği ve davacı tarafından öğrenildiğine dair herhangi bir belge bulunmadığı, bu nedenle davacı tarafın bozma ilamını 26/04/2011 tarihinde öğrendiklerine dair beyanına itibar edildiği, davacı tarafın bozma ilamını yani rizikonun gerçekleştiğini öğrendiği gün ile sigorta sözleşmesinin düzenlendiği günün aynı tarihe rastladığı, 6102 sayılı TTK 1401. maddesi ve sigorta poliçesinde başlangıç tarihinin 26/04/2011 saat 12.00 olarak belirtilmesi nedeniyle sigorta sözleşmesinin yürürlüğünün 26/04/2011 günü saat 12:00'de başladığının kabul edilmesi gerektiği, bu haliyle sigorta sözleşmesinin rizikonun gerçekleşmesinden sonra düzenlendiği hususunun davalı tarafça ispat edilmesi gerektiği, ancak buna ilişkin herhangi bir delil ibraz edilemediği, bilirkişi incelemesiyle davacının 24.959,98 TL'sini davalıdan talep etme hakkı olduğunun anlaşıldığı, aksinin kabulü halinde dahi poliçe özel şartlarının C-2 maddesi uyarınca davalı ... şirketinin sözleşmeden caymaması nedeniyle de sigorta sözleşmesi kapsamında sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 24.959,98 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1- Mahkemece, yukarıda özetlenen şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmişse de, davaya konu 26.04.2011 başlangıç tarihli Avukatlık Mesleki Sigorta Poliçesi özel şartlarında Geriye Yürürlük Tarihi başlığı altında; “Talebin bu poliçe teminatı içinde değerlendirilebilmesi için talebe neden olan hatalı eylemin bu tarihten sonra yapılmış olması gerektiği” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
Davaya konu olayda ise, hatalı eylem şufa davasının açılışına ilişkin olup, 2010 yılında gerçekleşmiştir. Poliçede yer alan düzenlemede teminat kapsamı “eylemin işleniş tarihi” esas alınarak belirlenmiş olduğundan, hatalı eylemin poliçenin düzenlenmesinden sonra saptanmasının sonuca etkisi bulunmamaktadır. Şu halde, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, hatalı eylemin öğrenilmesi kriterine dayalı yerinde olmayan gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 26/02/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.