"...1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacıların tüm, davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- Davalıların diğer temyiz itirazlarına gelince;
Dava, yayın yoluyla kişilik haklarının ihlaline dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
Kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminat ödetilmesini isteyebilir. Yargıç, manevi tazminatın tutarını belirlerken, saldırı oluşturan eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate almalıdır. Tutarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel durum ve koşulların bulunacağı da gözetilerek takdir hakkını etkileyecek nedenleri karar yerinde nesnel (objektif) olarak göstermelidir. Çünkü yasanın takdir hakkı verdiği durumlarda yargıcın, hukuk ve adalete uygun karar vereceği Medeni Yasa'nın 4. maddesinde belirtilmiştir. Takdir edilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir işlevi (fonksiyonu) olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi malvarlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek tutar, var olan durumda elde edilmek istenilen doyum (tatmin) duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.
Davaya konu olayda; olayın gelişim biçimi, kullanılan ifadeler, yayınların bütünü, olay tarihi ve yukarıdaki ilkeler gözetildiğinde, davacılar yararına hükmedilen manevi tazminat miktarları fazladır. Davacılar yararına daha alt düzeyde manevi tazminata hükmedilmek üzere karar bozulmalıdır..." gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 2494 sayılı Kanun ile değişik 438/II. fıkrası hükmü gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davacılar vekilinin ve davalılar vekilinin duruşma isteklerinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacılar vekili davalılardan K. Televizyonunda 10.10.2010, 12.10.2010 ve 17.10.2010 tarihlerinde yayınlanan “(X)” programında, diğer davalılar E. T. ve G. Ö. tarafından müvekkilleri aleyhine dayanaksız, asılsız ve çirkin iddialar ortaya atıldığını, davalılardan G. Ö.’ın 10.10.2010 tarihli (X) programında müvekkili A... T.'ın Y. biçimiyle ilgili haddini aşan ve gerçeğe aykırı açıklamalarda bulunduğunu, programın devamında davalılardan E. T.’nun kendi geçirdiği sakatlığa atıfta bulunarak verdiği cevap ile A... T.'ın sakatlığının da kendisiyle aynı sebepten, yani fazla seks yapmaktan ve kendine iyi bakmamasından kaynaklandığını ima ettiğini, bu imasıyla kamuoyunu yanlış yönlendirdiğini ve adeta müvekkillerini hedef gösterdiğini, 12.10.2010 tarihli (X) programında davalı G. Ö. tarafından müvekkili A... T.’ın ameliyatını yapan doktorun “fazla seks yapmaktan sakatlandı” dediğini iddia ettiğini ancak doktorun ....Spor kanalına yaptığı söz konusu açıklamasında hastalığın “tipik sporcu hastalığı” olduğunu belirttiğini, davalı G. Ö.’ın izleyiciye yanlış bilgi verdiğini, ayrıca milyonlarca kişiye hitap eden bir televizyon programında oldukça nahoş bir üslup kullanıldığını, özellikle "Saat 12'yi geçti mi?" ifadesi ile terbiye sınırlarını zorladığını, aynı programda davalı E. T.'nun "Sen şaşırıyorsun hocam, ben dedim onu" diyerek bu iddiayı kendisinin ortaya attığını ikrar ettiğini, 17.10.2010 tarihli (X) programının jeneriğindeki davalı E. T.'nun sarf ettiği müvekkili ile ilgili yapılacak yayına ilişkin ifadelerin de programdan önceki süreçte tanıtıcı amaçla yayınlandığını, gerek jenerikte gerekse program içeriğinde davalıların reyting kaygısı ile hareket ettiklerini, yayınlardaki tüm bu ifadeler ile müvekkili A... T.'ın sakatlanarak maçlarda forma giyememesinin cinsel yaşamına olan düşkünlüğüne bağlanmasının oldukça onur kırıcı olduğunu, her iki müvekkilinin de kamuoyu nezdindeki imajını zedelendiğini, müvekkillerinin sosyal statüleri nedeniyle verilen zararın ağır olduğunu, tazminat miktarının da buna göre belirlenmesi gerektiğini ileri sürerek kişilik haklarına basın yoluyla saldırı teşkil eden ve etkileri halen devam etmekte olan dava konusu ifadelerin hukuka aykırılığının tespiti ile mahkeme kararının uygun görülecek yerde ve şekilde ilanına, davacılardan her biri için, kişilik haklarına tecavüz nedeniyle davalılardan 100.000,00 TL alınacak şekilde, toplam 600.000,00 TL manevi tazminatın, saldırıların gerçekleştiği tarihlerden itibaren işleyecek en yüksek banka işletme kredisi faiz oranıyla birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekili davaya konu yayınlarda Milli Takımın başarısızlıklarının ve milli futbolcu A... T.'ın idman sırasında sakatlanarak maçlarda forma giyememesinin konu edildiğini, davalılara atfedilen iddiaların dava konusu yayın tarihinden önce H. ve F. gazetelerinde kamuoyuna yansıdığını, müvekkillerinin davacının şahsını hedef almadan özel yaşamına dikkat etmesi gerektiğini dile getirdiklerini, davacının kendi kusurlu eylemleriyle hakkında haber yapılmasına sebebiyet verdiğini, özel hayatını milyonların önünde yaşadığını, futbol kariyerinden ziyade yaşadığı ilişki ile gündeme geldiğini, kamuya mal olmuş kişiler olmaları nedeniyle özel yaşantıları ile ilgili haberlere ve eleştirilere katlanmak zorunda olduklarını, istenen tazminat miktarının fahiş olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davaya konu televizyon yayınlarının izlenmeleri sonucu dava dilekçesinde söz edilen ifadelerin program içerisinde sarf edildiğinin, bir bütün hâlinde programda davacı hakkında iyi sözler sarf edilirken bile alaycı ve aşağılayıcı bir üslup kullanıldığının gözlendiği, yayınların içeriğinde gerçek olmayan iddiaların tartışıldığı, kamunun bilgilendirilmesi sınırlarının aşıldığı, özel hayatın dokunulmazlığı ihlal edilerek kişilik haklarına saldırı teşkil eden sözler sarf edildiği, davacıların birlikte hedef alındığı, tazminat miktarının tarafların konumları, davacıların tutum ve davranışlarıyla olaya katkıları, tazminatın amacı, davalıların müteselsil sorumlu olması nazara alınarak belirlendiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, her bir davacı için ayrı ayrı 10.000,00 TL olmak üzere toplam 20.000,00 TL manevi tazminatın 10.10.2010 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
Davacılar vekili ile davalılar vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece önceki gerekçeler tekrar edilerek direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı, davacılar vekili ile davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davaya konu televizyon yayınlarında kullanılan ifadeler nedeniyle davacılar yararına takdir edilen manevi tazminat miktarının fazla olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
I- Davacılar vekilinin temyizi yönünden;
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce mahkemece verilen ilk kararın davacılar vekili ve davalılar vekili tarafından temyiz edildiği, Özel Dairece davacılar vekilinin tüm temyiz itirazları reddedilerek davalılar lehine bozma kararı verildiği, direnme kararının ise aynı şekilde davacılar vekili ve davalılar vekili tarafından temyiz edildiği dikkate alındığında, bozma öncesi kararı temyiz eden ve temyiz itirazları reddedilen davacılar vekilinin direnme kararını temyizinde hukuki yararının bulunup bulunmadığı, bu bağlamda temyiz isteminin reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak görüşülüp, tartışılmıştır.
Bilindiği üzere hukuki yarar, dava şartı olduğu kadar temyiz istemi için de aranan bir şarttır.
Mahkemenin ilk hükmünü temyiz edip, bu istemi Özel Dairece reddedilen taraf yönünden karar kesinleşmiş olmakla, artık bu tarafın direnme kararını temyizde de hukuki yararı bulunmamaktadır.
O hâlde davacılar vekilinin direnme hükmüne yönelik temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.
II- Davalı Y. Televizyon Yayın Hizmetleri A.Ş. vekilinin temyizi yönünden;
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce davalılardan Y. Televizyon Yayın Hizmetleri A.Ş.nin 20.07.2016 tarih ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hal kâpsamında yürürlüğe konulan (08.02.2018 tarih ve 7082 sayılı Kanun ile Kanun hükmü olarak kabul edilen) 27.07.2016 tarih ve 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin kapatılan özel radyo ve televizyonlara ilişkin ekli (2) sayılı listede yer alması ve 2/1-b maddesi gereğince kapatılmış olması karşısında, anılan davalı yönünden 29.10.2016 tarih ve 675 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 16. maddesi kapsamında değerlendirme yapılmasının gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak görüşülüp, tartışılmıştır.
20.07.2016 tarih ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hâl kararı doğrultusunda, darbe teşebbüsü ve terörle mücadele çerçevesinde alınması zaruri olan tedbirler kapsamında çıkarılan 03.10.2016 tarihli 675 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin “Dava ve Takip Usulü” başlıklı 16. maddesinde;
“MADDE 16- (1) 20/7/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hâl kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler gereğince kapatılan kurum, kuruluş, özel radyo ve televizyonlar, gazete, dergi, yayınevi ve dağıtım kanalları ile bunların sahibi gerçek veya tüzel kişiler aleyhine 17/8/2016 tarihinden önce açılan davalar ile bu kapsamda Hazine ile Vakıflar Genel Müdürlüğüne husumet yöneltilen davalarda mahkemelerce, 15/8/2016 tarihli ve 670 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 5 inci maddesi uyarınca dava şartı yokluğu nedeniyle red kararı verilir. Bu kararlar duruşma günü beklenmeksizin dosya üzerinden kesin olarak verilir ve davacılara resen tebliğ edilir. Tarafların yaptığı yargılama giderleri kendi üzerlerinde bırakılır.
(2) 20/7/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hâl kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler gereğince kapatılan kurum, kuruluş, özel radyo ve televizyonlar, gazete, dergi, yayınevi ve dağıtım kanalları ile bunların sahibi gerçek veya tüzel kişiler aleyhine 17/8/2016 tarihinden önce başlatılan icra ve iflas takipleri ile bu kapsamda Hazine ile Vakıflar Genel Müdürlüğüne husumet yöneltilen takipler hakkında icra müdürlüklerince, 670 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 5 inci maddesi uyarınca düşme kararı verilir. Bu kararlar dosya üzerinden kesin olarak verilir ve takip alacaklısına resen tebliğ edilir. Tarafların yaptığı takip giderleri kendi üzerlerinde bırakılır.
(3) 20/7/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hâl kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler gereğince kapatılan kurum, kuruluş, özel radyo ve televizyonlar, gazete, dergi, yayınevi ve dağıtım kanalları ile bunların sahibi gerçek veya tüzel kişiler veya kapatılma ya da resen terkin üzerine Maliye Bakanlığı ile Vakıflar Genel Müdürlüğü aleyhine 17/8/2016 tarihi dâhil bu tarihten sonra açılan davalar ile icra ve iflas takipleri hakkında 670 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 5 inci maddesi gereğince dava veya takip şartının bulunmaması nedeniyle davanın reddine veya takibin düşmesine karar verilir.
(4) Birinci ve ikinci fıkralar uyarınca verilen kararlarda davacı veya alacaklının 670 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 5 inci maddesinde belirtilen usule uygun olarak ilgili idari makama, tebliğ tarihinden itibaren otuz günlük hak düşürücü süre içinde başvurabileceği belirtilir. İdari başvuru üzerine idari merci tarafından verilecek karar aleyhine idari yargıda dava açılabilir. İdari yargının verdiği karar kesin olup, uyuşmazlık adli yargıda hiçbir şekilde dava konusu yapılamaz.” hükmü getirilmiştir.
Aynı hüküm 08.03.2018 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7082 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 16. maddesi ile de aynen kabul edilerek Kanun hükmü haline getirilmiştir.
27.07.2016 tarihli 668 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler İle Bazı Kurum Ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin “Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirler” başlıklı 2. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde Milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen Fethullahçı Terör Örgütüne (FETÖ/PDY) aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olan ekli (2) sayılı listede yer alan özel radyo ve televizyon kuruluşlarının kapatıldığı belirtilmiştir.
Eldeki davada davalılardan Y. Televizyon Yayın Hizmetleri A.Ş.nin 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin kapatılan özel radyo ve televizyonlara ilişkin ekli (2) sayılı listede yer aldığı ve 2/1-b maddesi gereğince kapatıldığı anlaşılmaktadır.
Anılan davalı hakkında 675 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 16. maddesi kapsamında değerlendirme yapılabilmesi için direnme kararının bu değişik gerekçe ile bozulması gerekmiştir.
III- Davalılar E. T. ve G. Ö. vekilinin temyizi yönünden;
Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce, konuya ilişkin yasal düzenleme ve ilkelerin ortaya konulmasında yarar vardır:
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 24. maddesinde;
“Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.
Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.”
hükmü yer almaktadır.
Dava konusu haksız eylemin gerçekleştiği tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun “Şahsi Menfaatlerin Haleldar Olması” başlıklı 49. maddesinde ise;
“Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir.
Hâkim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır.
Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir.”
düzenlemesine yer verilmiştir.
Karar tarihinden sonra 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Kişilik hakkının zedelenmesi” başlıklı 58. maddesinde de:
“Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.
Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir.”
şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
Türk Medeni Kanunu'nun 24. ve 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 49. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 58.) maddeleri ile koruma altına alınan kişilik hakları, kişisel varlıkların korunmasıyla ilgilidir. Kişisel varlıklar, bedensel ve ruhsal tamlık ve Y. ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru ve sır alanı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir.
Görüldüğü üzere, BK'nun 49. (6098 sayılı TBK’nun 58.) maddesi gereğince kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir.
Burada kural olarak doğrudan doğruya zarar görme koşulu aranmaktadır. Ancak kişilik değerlerinin kapsam ve çerçevesi, yerleşik değer yargılarına ve Y. deneyimine bağlı olarak belirlenmelidir. BK'nın 49. maddesi genel bir düzenleme olup, öngördüğü koşullar gerçekleştiğinde, ruhsal uyum dengesi sarsılanın, kişilik değerlerine saldırı nedeniyle manevi tazminat isteyebilmesi olanağı vardır.
Manevi tazminat isteminin temelinde, davalının haksız eylemi yatmaktadır. Bilindiği üzere haksız eylemin unsurları hukuka aykırı fiil, kusur, zarar ve fiil ile zarar arasında illiyet bağı bulunmasıdır.
Öte yandan, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 47. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56.) maddesinde düzenlenen manevi tazminatta kusurun gerekmediği, ancak takdirde etkili olabileceği, 22.06.1966 tarih ve 1966/7 E., 1966/7 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıkça vurgulanmıştır. Bu kararın gerekçesinde, takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hâl ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken, ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Yine Borçlar Kanunu’nun 47. (Türk Borçlar Kanunu’nun 56.) maddesi hükmüne göre hâkimin özel hâlleri göz önünde tutarak, manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği tutar adalete uygun olmalıdır. Hâkim manevi tazminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate almalıdır. Miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hâl ve şartların bulunacağı da gözetilerek takdir hakkını etkileyecek nedenleri karar yerinde objektif olarak göstermelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hâkimin hukuka ve hakkaniyete göre hüküm vereceği Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesinde belirtilmiştir. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi mal varlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O hâlde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut durumda elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.
Ayrıca AİHM kararlarında da ifade özgürlüğüne getirilecek sınırlamanın; kanuni olması, meşru amaca dayanması ve demokratik toplumda gerekli olmasının yanı sıra orantılı olması gerektiği belirtilmiştir. İfade özgürlüğünün esas, sınırlamanın ise istisna olması nedeniyle getirilecek sınırlama (somut olayda tazminat miktarı) kişilik haklarına yapılan saldırı ile orantılı olmalıdır. Aksi hâlde sınırlama, AİHS'in 10. maddesine aykırılık teşkil edecektir. (AİHM 35839/97 Başvuru numaralı Pakdemirli/Türkiye kararı)
Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında somut olay incelendiğinde;
Davalılardan K. Televizyonunda 10.10.2010, 12.10.2010 ve 17.10.2010 tarihlerinde yayınlanan “(X)” isimli programda Türk Milli Takımının yenilgiyle sonuçlanan maçları ile ilgili yorumlara yer verildiği, söz konusu yayınlarda diğer davalılar E. T. ve G. Ö. tarafından yapılan yorumlarda Milli Takım kampında sakatlanan davacı A... T.'ın sakatlığı ile Y. biçimi arasındaki ilginin konu edildiği, milli futbolcu A... T.'ın sakatlanarak maçlarda forma giyememesini cinsel yaşamına olan düşkünlüğü ile ilişkilendiren gerçek olmayan iddiaların gündeme getirildiği anlaşılmaktadır.
Eldeki davada davalılar E. T. ve G. Ö. tarafından davacılar hakkında kullanılan ifadelerin basın özgürlüğü kapsamında kamunun bilgilendirilmesi sınırlarını aştığı ve davacıların kişilik haklarına saldırı teşkil eden bir nitelik taşıdığı hususunda yerel mahkeme ile Özel Daire arasında herhangi bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Öte yandan davacılar lehine hükmedilen manevi tazminat miktarına bakıldığında olay tarihi, taraflar arasındaki olayların gelişim şekli, yayınların bütünü içerisinde kullanılan ifadeler ile tarafların ekonomik ve sosyal durumları dikkate alındığında hükmedilen manevi tazminatın miktarının makul olup objektif ölçülere göre takdir edildiği ve fazla olmadığı kanaatine varılmıştır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında somut olayda davacıların tutum ve davranışları da dikkate alındığında hükmedilen manevi tazminat miktarının fazla olduğu, bu nedenle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından kabul edilmemiştir.
Hâl böyle olunca yerel mahkemenin manevi tazminatın miktarının fazla olmadığı gerekçesiyle verdiği direnme kararı yerindedir.
Açıklanan nedenlerle direnme kararı onanmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda (I) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan REDDİNE oy birliği ile,
(II) numaralı bentte açıklanan nedenlerle 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin kapatılan özel radyo ve televizyonlara ilişkin ekli (2) sayılı listede yer alan ve 2/1-b maddesi gereğince kapatılan davalı Y. Televizyon Yayın Hizmetleri A.Ş. hakkında 675 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 16. maddesi kapsamında değerlendirme yapılabilmesi için direnme kararının bu değişik gerekçe ile BOZULMASINA oy birliği ile,
(III) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle ONANMASINA, aşağıdaki dökümü yazılı (1.069,20 TL.) harcın temyiz edenden alınmasına, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 27.06.2018 gününde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile karar verildi.
HGK. 27.06.2018 T. E: 2017/4-1356, K: 1253
Ayrıntılı görüntülemek için tıklayın.