Kıdem tazminatı- İhbar tazminatı- Giydirilmiş ücret- Ücret eklerini gösteren yazılı belge- Yıllık izin ücreti alacağı- Belirsiz alacak -Davaların yığılması-

İşverenin işçiye varsa ücret eklerini gösteren yazılı bir belge teslim etmemesi halinde, işçinin alacağını belirleyecek verilerin elinde bulunduğundan söz edilemeyeceği ve bu durumda kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücreti alacağının belirlenebilir olmadığı ve belirsiz alacak davasına konu edilebilecekleri- "Yıllık izin ücretinin para ile ölçülebilen menfaatler eklenmeksizin son ücret üzerinden ve hizmet süresine göre hesaplandığı, yıllık izinlerin kullandırıldığının ispatının işverene ait olmasının başlı başına "Davaların yığılması hâlinde her bir talep bakımından belirsiz alacak davası kriterlerinin ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiği, kıdem ve ihbar tazminatlarının hesabında ayni olarak sağlanan yemek ve servis yardımlarının parasal değeri göz önünde tutulacağından belirtilen alacakların belirsiz alacak davasına konu edilebilecekleri, yıllık izin ücreti alacağının belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceği" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-

II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücreti alacağının belirsiz alacak olup olmadığı; burada varılacak sonuca göre davacının belirsiz alacak davası olarak eldeki davayı açmakta hukuki yararının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

15. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 107. maddesiyle mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (HUMK) yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir.

16. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Belirsiz alacak ve tespit davası” başlıklı 107. maddesinin 28.07.2020 tarihli ve 31199 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un ile değiştirilmeden önceki metninde;

"1-Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.

2-Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.

3-Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir." düzenlenmesi bulunmakta iken; 7251 sayılı Kanunun 7. maddesi ile madde başlığı “Belirsiz alacak davası”; 2. fıkrası “(2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir. Aksi takdirde dava, talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanır.” şeklinde değiştirilmiş; maddenin 3. fıkrası ise yürürlükten kaldırılmıştır.

17. Hükümet tasarısında yer almayan bu madde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu tarafından esasen baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacakla ilgili hak arama durumunda olan kişinin, hukuk sisteminde karşılaştığı güçlüklerin bertaraf edilerek hak arama özgürlüğü çerçevesinde mümkün olduğunca en geniş şekilde korunmasının sağlanması gerekçesi ile ihdas edilmiş ve kanunlaşmıştır.

18. Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hâli, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen, miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkânsızlığa dayanmalıdır.

19. Madde gerekçesinde; "Bu davanın kabul edilmesinin artık salt hukukî korumanın ötesine geçilerek “etkin hukukî koruma”nın gündeme gelmiş olmasının da bunu gerektirdiği belirtildiği gibi, hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi, muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilecektir. Belirsiz alacak ve tespit davalarına ilişkin hükümlerin mukayeseli hukukta da yer aldığı dikkate alınarak, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukukî ilişki ile asgarî bir miktar ya da değer belirterek belirsiz alacak davası açabilmesi kabul edilmiştir. Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilmesi benimsenmiştir. Miktarı belirsiz alacaklarda zamanaşımının dolmasına çok kısa sürenin varolduğu hâllerde yalnızca tespit yahut kısmi eda ile birlikte tespit davasının açılabileceği genel olarak kabul edilmektedir. Alacaklı, yalnızca eda davası veya yalnızca tespit davası yahut kısmi eda ile birlikte külli tespit davası açabilme seçeneklerine sahiptir. Hak arama özgürlüğünün (Any.m.36, İHAS.m.6) özünde varolan bu seçenekler, yasa veya içtihat yoluyla yasaklanamaz. Esasen tam veya kısmi olmasına bakılmaksızın her eda davasının temelinde bir külli tespit unsuru vardır. Başka deyimle eda hükmünde tertip olunan her durumun arkasında sorumluluk saptanmasını içeren bir zorunlu ön tespit kabulü mevcuttur.” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirsiz olup olmadığı ile ilgili olarak bazı kıstaslar kabul edilmiştir. 

20. Bu kıstaslar, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin; 

i-Davacının kendisinden beklenememesi, 

ii-Bunun olanaksız olması, 

iii-Açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması olarak belirtilmektedir.

21. Belirsiz alacak davasının getirdiği en önemli etkin koruma, usul ekonomisi ve hak arama özgürlüğüne hizmet etmesi yanında, davacının yüksek yargılama giderlerine katlanma ve dava konusu hakkın zamanaşımına uğrama riskini azaltmasıdır. 

22. İşçilik alacakları bakımından, dava konusu edilen alacağın belirli olup olmadığı ile ilgili olarak davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin davacıdan beklenememesi kıstası ile açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktar ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması kıstasının birlikte değerlendirilip sonuca gidilmesi gerekir. 

23. Kural olarak kişinin alacağını belirleyebilmesi için aynı zamanda belgeye bağlama yetkisinin olması veya bu konuda belge düzenlenip kendisine verilmesi gerekir. 

24. 4857 sayılı İş Kanunu'nun (İş Kanunu/Kanun) 8. maddesinin 3. fıkrası ile işverene yazılı sözleşme yapılmayan hâllerde en geç iki ay içinde genel ve özel çalışma koşullarını, günlük ya da haftalık çalışma süresini, temel ücreti ve varsa ücret eklerini, ücret ödeme dönemini, süresi belirli ise sözleşmenin süresini, fesih hâlinde tarafların uymak zorunda oldukları hükümleri gösteren yazılı bir belgeyi işçiye verme yükümlülüğü getirilmiştir. 

25. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 32. maddesinin 2. fıkrası ile ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakın kural olarak Türk parası ile işyerinde veya özel olarak açılan bir banka hesabına ödeneceği, çalıştırdığı işçilerin söz konusu alacaklarını özel olarak açılan banka hesapları vasıtasıyla ödeme zorunluluğuna tabi tutulan işverenler veya üçüncü kişilerin özel olarak açılan banka hesapları dışında bu alacakları ödeyemeyeceği belirtilmiştir. 

26. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 37. maddesinde ise işverene işyerinde veya bankaya yaptığı ödemelerde işçiye ücret hesabını gösterir imzalı veya işyerinin özel işaretini taşıyan bir pusula verme yükümlülüğü hükme bağlanmıştır. Söz konusu pusulada ödemenin günü ve ilişkin olduğu dönem ile fazla çalışma, hafta tatili, bayram ve genel tatil ücretleri gibi asıl ücrete yapılan her çeşit eklemeler tutarının ve vergi, sigorta primi, avans mahsubu, nafaka ve icra gibi her çeşit kesintilerin ayrı ayrı gösterilmesi zorunluluğu hüküm altına alınmıştır. 

27. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 67. maddesinde, günlük çalışmanın başlama ve bitiş saatleri ile dinlenme saatlerinin işyerlerinde işçilere duyurulacağı; 75. maddesinde ise işverene çalıştırdığı her işçi için işçinin kimlik bilgilerinin yanında, İş Kanunu'nun ve diğer kanunlar uyarınca düzenlemek zorunda olduğu her türlü belge ve kayıtları saklamak ve bunları istendiği zaman yetkili memur ve mercilere göstermek zorunda olduğu bir özlük dosyası düzenlemesi gerektiği yükümlülükleri getirilmiştir. 

28. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 56. maddesinin 6. fıkrası; “…İşveren, işyerinde çalışan işçilerin yıllık ücretli izinlerini gösterir izin kayıt belgesi tutmak zorundadır.” hükmünü içermektedir. 

29. Yıllık Ücretli İzin Yönetmeliği’nin 20. maddesi ise: "İşveren; çalıştırdığı işçilerin izin durumlarını gösteren, örneği bu Yönetmeliğe ekli yıllık izin kayıt belgesini tutmak zorundadır. 

İşveren, her işçinin yıllık izin durumunu aynı esaslara göre düzenleyeceği izin defteri veya kartoteks sistemiyle de takip edebilir." şeklinde düzenlenmiştir.

30. İş sözleşmesinde iş görme edimini yerine getiren ve belge düzenleme yetkisi ve yükümlülüğü bulunmayan işçinin, alacaklarını belirleyebilmesi için işveren tarafından düzenlenen kanuna uygun belgelere ihtiyacı vardır. Diğer yandan iş ilişkisindeki alacak kalemlerinin hesaplanmasında çıplak ücret ya da giydirilmiş ücrete göre hesaplanan farklı alacak türleri bulunmaktadır. Örneğin kıdem tazminatı, giydirilmiş ücretten hesaplanırken, diğer işçilik alacakları (fazla çalışma, hafta tatili, yıllık ücretli izin alacakları gibi) çıplak ücretten hesaplanmaktadır.  

31. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.10.2012 tarihli ve 2012/9-838 E., 2012/715 K. sayılı kararında belirtildiği üzere işçilik alacaklarının özelliği dikkate alınarak alacakların belirli olduğunu söylemek mutlak olarak doğru olmadığı gibi aksinin kabulü de doğru değildir. Aynı şekilde bu nedenle talep konusu işçilik alacaklarının belirli olup olmadığının somut olayın özelliğine göre değerlendirilmesi ve sonuca gidilmesi daha doğru olacaktır.  

32. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19.12.2019 tarihli ve 2016/22-2227 E., 2019/1402 K; 05.03.2020 tarihli ve 2019/22-12 E., 2020/249 K.; 16.03.2021 tarihli ve 2020/(22)9-435 E., 2021/272 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler kabul edilmiştir. 

33. Öte yandan işçilik alacaklarının belirsiz alacak davasına konu olup olamayacağı konusunda Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunca yapılan değerlendirme sonucunda 15.12.2017 tarihli ve 2016/6 E., 2017/5 K. sayılı karar ile "İşçilik alacaklarının çok çeşitli tür, nitelik ve kapsamda olması, somut olayın özelliklerine göre oldukça değişkenlik göstermesi, hatta aynı tür işçilik alacaklarında dahi somut olayın özellikleri itibariyle işçilik alacaklarının belirsiz alacak davasına konu olup olamayacağı konusunda soyut ve genel nitelikte, her bir olayda geçerli olacak ölçüde bir karar alınamayacağından içtihadı birleştirmeye gerek olup olmadığı ön sorun olarak tartışılmış ve sonuç olarak içtihadı birleştirmeye gerek olmadığı" yönünde karar verilmiştir.

34. Somut olayda, davacı vekili müvekkilinin davalı Bakanlığa bağlı işyerinde alt işverenler nezdinde 01.07.2001-10.09.2007 tarihleri arasında en son aylık brüt 660,66TL ücret ile çalıştığını, ayni olarak ödenen yemek yardımının 5,00TL, servis yardımının ise 4,00TL olabileceği varsayımı ile kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ve fazla çalışma ücret alacaklarını talep etmiştir. Davalı Bakanlık vekili ise cevap dilekçesinde, davacı işçinin çalışma süresi ve ücretinin yanı sıra yemek ve servis yardımlarına ilişkin olarak beyanda bulunmamıştır.

35. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacının 01.07.2001-10.09.2007 tarihleri arasında en son brüt 660,66TL ücretle çalıştığı, takdiren günlük 2,14TL yemek ile 1,71TL servis yardımlarından yararlandığı kabul edilerek kıdem ve ihbar tazminatları; davalı tarafından belge sunulmadığından yıllık izin hiç kullanmadığının kabulü ile de yıllık izin ücret alacağı hesaplanmıştır.

36. Açıklandığı üzere, kıdem ve ihbar tazminatları hesabına esas olan ücret giydirilmiş ücret olup giydirilmiş ücrete işçinin asıl ücretine ek olarak sağlanan para veya para ile ölçülebilen menfaatler de dâhil edilmektedir. Bu kapsamda davacıya ayni olarak sağlanan yemek ve servis yardımlarının parasal değerinin bu tazminatların hesabında göz önünde tutulacağı kuşkusuzdur.

37. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 8. maddesinin 3. fıkrasında işveren açıkça işçiye varsa ücret eklerini gösteren yazılı bir belge vermekle yükümlü tutulmuştur. Bu kapsamda işveren tarafından Kanunun kendisine yüklediği yükümlülükleri yerine getirecek şekilde gerekli belgeleri işçiye teslim ettiğine dair dosyaya bir delil sunulmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda işçinin alacağını belirleyecek verilerin elinde bulunduğundan söz etmek mümkün değildir.

38. O hâlde uyuşmazlık konusu alacak miktarlarının belirlenebilmesi için davalıda bulunan bilgi ve belgelere ihtiyaç duyulduğu anlaşıldığından, anılan alacakların belirlenebilir olmadığı ve belirsiz alacak davasına konu edilebilecekleri sonucuna varılmıştır.

39. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.03.2021 tarihli ve 2021/(22)9-178 E., 2021/284 K., 08.12.2020 tarihli ve 2015/(22)9-3234 E., 2020/1005 K. sayılı kararlarında da aynı sonuca varılmıştır. 

40. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, yıllık izin ücretinin para ile ölçülebilen menfaatler eklenmeksizin son ücret üzerinden ve hizmet süresine göre hesaplandığı, yıllık izinlerin kullandırıldığının ispatının işverene ait olmasının başlı başına yıllık izin ücreti alacağının belirsiz olduğu sonucunu doğurmayacağı, somut olayda davacının yıllık izinlerinin tamamını kullanmadığına dair iddiasına ve ihtilâflı olmayan son ücreti ile hizmet süresine göre yıllık izin ücreti alacağını belirleyebileceği, davaların yığılması hâlinde her bir talep bakımından belirsiz alacak davası kriterlerinin ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiği, kıdem ve ihbar tazminatlarının hesabında ayni olarak sağlanan yemek ve servis yardımlarının parasal değeri göz önünde tutulacağından belirtilen alacakların belirsiz alacak davasına konu edilebileceklerine dair direnme kararı yerinde olmakla birlikte yıllık izin ücreti alacağı yönünden açıklanan nedenlerle direnme kararının bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.  

41. Hâl böyle olunca direnme kararı yerindedir. 

42. Ne var ki, Özel Dairece bozma nedenine göre davanın esasına yönelik diğer temyiz itirazları incelenmediğinden bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

IV. SONUÇ: 

Açıklanan nedenlerle,

Davalı vekilinin temyizi yönünden direnme uygun bulunduğundan işin esasına ilişkin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, kıdem ve ihbar tazminatları yönünden oy birliği ile, yıllık izin ücreti alacağı yönünden ise oy çokluğuyla,

Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 08.02.2022 tarihinde kesin olarak karar verildi.

Şahin ÇİL'in KARŞI OYU:

Davacı işçi; açmış olduğu belirsiz alacak davası ile davalı Milli Savunma Bakanlığına bağlı işyerinde alt işveren işçisi olarak çalıştığını, iş sözleşmesinin haklı neden olmaksızın feshedildiğini, fazla çalışmaları ile kullanmadığı yıllık izinlerinin karşılığı ücretlerinin ödenmediğini ileri sürerek sözü edilen ihbar ve kıdem tazminatı ile yıllık izin ücreti, fazla çalışma alacaklarının davalı Bakanlıktan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. 

Davalı işveren; davada taraf sıfatı bulunmadığını, dava konusu taleplerin zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddini savunmuştur. 

Mahkemece; iş sözleşmesinin davalı işverence haklı nedene dayanılmaksızın feshedildiği, davacının ödenmeyen fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ile yıllık izin ücreti alacaklarının bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. 

Yargıtay özel Dairesi kararında; davacı işçinin çalışma süresini, en son ödenen ücretin miktarını ve tazminat hesaplamasına esas alınacak aylık ücrete ek para veya parayla ölçülebilen sosyal menfaatleri belirleyebilecek durumda olduğu ayrıca kaç gün ücretli izin kullandığını bilmesi gerektiği açıklanmak suretiyle, ihbar ve kıdem tazminatı ile yıllık izin ücreti alacağının belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceği, hukuki yarar yokluğundan sözü edilen taleplerin reddinin gerektiği yönünde hüküm kurulmuştur.

 Mahkemece; ihbar ve kıdem tazminatları ile yıllık izin ücreti alacağının belirsiz alacak davasına konu olabileceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.  

Taraflar arasındaki uyuşmazlık; davacı işçi tarafından davalı işveren hakkında açılan davada, ihbar ve kıdem tazminatları ile yıllık izin ücreti alacağının belirsiz alacak olup olmadığı ve davacının belirsiz alacak davası olarak eldeki davayı açmakta hukuki yararının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. 

Kıdem tazminatını düzenleyen 1475 sayılı Kanun’un 14/11. madde hükmüne göre, tazminata esas ücretin hesabında ücrete ilaveten işçiye sağlanmış olan para ve para ile ölçülmesi mümkün akdi ve kanunda doğan menfaatler de dikkate alınır.  

Davacı işçi kamu kurumundan iş alan alt işveren işçisi olarak çalışmış olup, ücretin miktarı ile çalışma süresi yönünden taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Ancak davacı işçiye işveren tarafından işyerinde bir öğün yemek verildiği ve servis sosyal yardımı sağlandığı dava dilekçesinde ileri sürülmüş olup, bu husus dosya kapsamıyla da sabit olmuştur. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda, işçiye ayni olarak sağlanan yemek yardımı ve servis yardımı miktarlarıtaktiren belirlenmek suretiyle tazminata esas ücret belirlenmiştir. 

İşverence sağlanan bir öğün yemek verilmesi ve servis hizmeti sağlanması şeklindeki yardımların parasal karşılığının davanın açıldığı aşamada işçi tarafından tam olarak ve tamamen belirlenmesi mümkün görülmemelidir. Bu konu, işverence sağlanan hizmetlerin maliyet bedellinin işçiye düşen kısmının işveren tarafından sunulabilecek belgelerle açıklığa kavuşturulabilecek veya tarafların ileri sürdüğü delillerinin toplanmasından sonra belirlenebilecektir.  

Açıklanan nedenle ihbar ve kıdem tazminatları hesabına esas alınacak giydirilmiş bürüt ücretin belirlenmesi noktasında belirsizlik sebebiyle davacı işçinin her iki tazminat yönünden belirsiz alacak davası açabileceği kabul edilmelidir. Mahkemece ihbar ve kıdem tazminatları yönünden verilen direnme kararının yerinde olduğu sonucuna varılmıştır. 

Yıllık izin ücreti alacağı ise işçiye son olarak ödenen ücretten hesaplanmakta olup, para ile ölçülen menfaatler bu ücrete eklenmemektedir. Yıllık izin ücreti bakımından hesabın unsurları, son aya ait ücret ve hizmet süresinden ibarettir. 

Somut uyuşmazlıkta davacı işçi kamudan iş alan alt işveren işçisi olarak çalışmakla aylık ücreti tartışmasız durumdadır. Nitekim dava dilekçesinde aylık ücret ile işyerinde çalışmaya başladığı tarih ile iş sözleşmesinin sona erdiği tarih tam olarak açıklanmıştır.  

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 194. maddesine göre tarafların, dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırma yükümlülükleri söz konusudur. 

Davacı işçinin çalıştığı sürede kullandığı yıllık izin sürelerini bilebilecek durumda olduğu kabul edilmelidir. Zira buna göre yıllık ücreti bakımından somutlaştırma yükümü çerçevesinde bir talepte bulunması gerekir. 

Yıllık izinlerin kullandırıldığının ispatının işverene ait olması ve işçinin imzasını taşıyan yıllık izin defteri veya eşdeğer belge ile ispatının gerekmesi, başlı başına yıllık izin ücreti alacağının belirsiz olduğu sonucunu doğurmaz.  

Dava dilekçesinde yıllık izinlerin tamamının kullandırılmadığı açıklanmış olup, davacının tartışmasız olan hizmet süresi ve ücrete göre yıllık izin süresi belirlenebilecek durumdadır. Nitekim bilirkişi raporunda da dava dilekçesinde açıklanan hizmet süresi ve ücrete göre yıllık izin ücreti hesaplanmıştır. 

Yıllık izin ücreti alacağı yönünden hesabın unsurları olan hizmet süresi ve son ücretin işçi tarafından bilindiği ve buna göre talepte bulunulduğu dikkate alındığında, bu alacakla ilgili olarak belirsiz alacak davasının yasal koşullarının oluşmadığı görüşü benimsenmiştir. 

Dava dilekçesinde birden çok tazminat ve alacağın tahsili talep edilmiş olmakla, bu durumda, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 110. maddesine göre davaların yığılmasından söz edilir. 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7/2. maddesinde de, davaların yığılması halinde her bir talep bakımından ispat yükü ve delillerin ayrı ayrı değerlendirileceği belirtilmiştir.  

Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 15.12.2017 gün ve 2016/6 E.,2017/5 K. sayılı kararında, feshe bağlı alacaklar ve feshe bağlı olmayan alacaklar ayrı ayrı değerlendirilmiş, “Fazla çalışma ücreti, hafta tatili ücreti ve genel tatil ücreti alacaklarının tanık beyanlarına dayalı olarak belirlenmesi durumunda, davacının öngöremeyeceği ve tamamen hâkimin takdirine bağlı oranda uygun bir indirim yapılacağından, bu durumda söz konusu alacakların belirsiz nitelikte olduğu konusunda uygulama birliği mevcut” olduğu açıklanmış ve “işçilik alacaklarının çok değişik tür ve nitelikte uyuşmazlık olarak mahkemeler önüne gelebileceği, aynı tür ve nitelikteki işçilik alacaklarında dahi her defasında alacağın belirli veya belirsiz olmasından söz edilmesinin mümkün olmadığı, her bir somut olayın özelliğine göre mahkemelerin alacağın belirli mi yoksa belirsiz alacak mı olduğunu tespit etmeleri gerektiği” sonucuna varılmıştır. 

Sözü edilen yasal düzenlemeler ve Yargıtay kararı gereği, davaların yığılmasına konu her bir alacak talebi bakımından belirsiz alacak davası kriterleri de ayrı ayrı değerlendirilmelidir.  

Somut uyuşmazlık bakımından mahkemenin kıdem tazminatı ile ihbar tazminatı bakımından belirsiz alacak davası açılabileceğine dair direnme kararı yerinde olup, Hukuk Genel Kurulu tarafından bu yönde verilen onama kararına katılmakla birlikte, yıllık izin ücreti alacağı yönünden özel Dairenin bozma kararına uyulması gerekirken, verilen direnme kararının bozulması gerektiği görüşüyle, sayın çoğunluğun onama kararına yıllık izin ücreti alacağı yönünden katılamıyorum. 

HGK. 8.02.2022 T. (22)9-865/89