Davacı, avukat olduğunu, davalıların 04.07.2001 tarihinde verdiği vekaletname ile onların 2001 yılından beri dava ve icra dosyalarında vekilliğini layıkı ile yaparken davalıların 01.02.2007, 02.11.2007 ve 13.11.2007 tarihlerinde kendisini haksız olarak azlettiklerini, şimdiye kadar davalılar tarafından kendisine 100.000.00.TL ödendiğini, B. 1. Asliye Hukuk Mahkemesi' nin 2004/241 Esas (bozmadan önce 2002/229 Esas) sayılı ilamına dayanılarak B. 4. İcra Müdürlüğü' nün 2004/1550 Esas sayılı icra dosyasından 490.000.00.TL, B. 2. Asliye Hukuk Mahkemesi' nin 2001/800 Esas sayılı ilamına dayanılarak B. 4. İcra Müdürlüğü' nün 2005/4136 Esas sayılı icra dosyasından 2.500.000.00.TL, B. 2. Asliye Hukuk Mahkemesi' nin 2006/344 Esas sayılı ilamına dayanılarak B. 4. İcra Müdürlüğü' nün 2007/3576 Esas sayılı icra dosyasından 2.310.000.00.TL, B. 9. Asliye Hukuk Mahkemesi' nin 2003/770 Esas sayılı dosyası için 410.000.00.TL, B. 4. Asliye Hukuk Mahkemesi' nin 2005/208 Esas sayılı dosyası için 10.000.00.TL, B. 5. Sulh Hukuk Mahkemesi' nin 2001/493 Esas sayılı dosyası için 10.000.00.TL, B. 4. Asliye Hukuk Mahkemesi' nin 2001/750 Esas sayılı dosyası için 10.000.00.TL, B. 5. Sulh Hukuk Mahkemesi' nin 2001/938 Esas sayılı dosyası için 10.000.00.TL olmak üzere toplam 5.750.000.00.TL vekalet ücretine hak kazandığını ileri sürerek İstanbul Barosu' nun belirlediği Avukatlık asgari ücret tarifesi gereğince asgari %15' den aşağı olmamak üzere şimdilik 400.000.00.TL, yargılama sırasında verdiği ıslah dilekçesi ile toplam 600.000.00.TL'nın davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, davacının görevini layıkı ile yapmadığını, kendilerine gerekli bilgilerin verilmediğini, zarara uğrattığını, haklı olarak azlettiklerini belirterek davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, azlin haklı olduğu belirtilerek davanın kısmen kabulü ile 472.509.00.TL alacağın davalılardan tahsiline karar verilmiş; hüküm taraflarca temyiz edilmiştir.
1- Davalı Muzaffer'in temyizi itirazı yönünden; Mahkemenin, davalı Muzaffer'in temyiz dilekçesinin peşin temyiz harcının eksik yatırlmasından dolayı temyiz dilekçesinin reddine ilişkin 05.12.2014 tarih ve 2007/344 esas 2014/297 Karar sayılı ek kararı yasaya uygun olduğundan bu ek karara yönelik temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Avukatın, vekil olarak borçları dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 389 ve devamı (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 505 ve devamı) maddelerinde gösterilmiş olup, vekil, adı geçen Kanunun 390. (TBK.'nun 506.) maddesine göre müvekkiline karşı vekaleti sadakat ve özen ile ifa etmekte yükümlüdür. Vekil, sadakat borcu gereği olarak müvekkilinin yararına olacak davranışlarda bulunmak, ona zarar verecek davranışlardan kaçınmak zorunluluğundadır. “Özen borcu” ile ilgili Avukatlık Kanununun 34. maddesinde mevcut olan, “Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık ünvanının gerektirdiği saygı ve güvene yakışır bir şekilde hareket etmekle yükümlüdürler.” şeklindeki hüküm ise, avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle, Borçlar Kanununun 390. maddesinde düzenlenen vekilin özen borcuna göre çok daha kapsamlı ve özel bir düzenlemedir. Buna göre avukat, üzerine aldığı işi özenle ve müvekkili yararına yürütüp sonuçlandırmakla görevli olduğu gibi, müvekkilinin kendisi hakkındaki güveninin sarsılmasına neden olacak tutum ve davranışlardan da titizlikle kaçınmak zorundadır. Aksi halde avukatına güveni kalmayan müvekkilin avukatını azletmesi halinde azlin haklı olduğunun kabulü gerekir. Gerçekten de avukat, görevini yerine getirirken gerekli özen ve dikkati göstermemiş, sadakatle vekaleti ifa etmemiş ise, müvekkilinin vekilini azli haklıdır. Avukatlık Kanununun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Avukat bu durumda ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edebilir. Buna karşılık haksız azil halinde ise avukat, hangi aşamada olursa olsun, üstlendiği işin tüm vekalet ücretini talep etme hakkına sahiptir.
Bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa; Dava, vekalet ücreti alacağının tahsili istemine ilişkin olup, davacı avukat ile davalılardan arasında 04.07.2001 tarihinde verilen vekaletname ile yazılı ücret sözleşmesi yapılmadan başlayan vekalet ilişkisinin 01.02.2007, 02.11.2007 ve 13.11.2007 tarihli azillerle sona erdiği anlaşılmaktadır. Davacı avukat, azlin haksız olduğunu ileri sürerken davalılar ise, davacının vekalet görevini güven ve sadakatle yerine getirmediğini, azlin haklı olduğunu savunmuştur. O halde taraflar arasındaki öncelikli uyuşmazlık, azlin haklı olup olmadığı ile ilgili olup, ancak bunun sonucuna göre davalının vekalet ücreti ödemekle yükümlü olup olmadığına karar verilebilecektir. Davacı avukatın, davalıların vekilliğini yaparken ahzukabz yetkisi olmamasına rağmen icra dosyasından para çekmesi bunu müvekkillerine bildirmemesi ve ödememesi sadakat ve güven borcuna aykırı davranış olduğu ve davalıların vekil olan davacıyı 01.02.2007, 02.11.2007 ve 13.11.2007 tarihlerinde yaptıkları azilde haklı olduğu mahkemece dosya kapsamına göre haklı olarak kabul edilmiştir.
Az yukarıda da değinildiği gibi, Avukatlık Kanunu'nun 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olduğundan bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil, avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre haklı azil halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dava ve icra dosyaları ile icra dosyalarından tahsil edilen bölümden vekalet ücreti talep edilebilir. Olayda taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesi bulunmamaktadır. Uyuşmazlığın çözümü açısından ücret sözleşmesinin bulunmadığı durumlarda hangi tarihteki düzenlemenin uygulanacağı açıklığa kavuşturulmalıdır. 5043 sayılı Yasa ile değiştirilen Avukatlık Kanununun 164/4. madde ve fıkrasına göre; “Avukatlık ücretinin kararlaştırılmamış olduğu veya taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesinin bulunmadığı yahut ücret sözleşmesinin belirgin olmadığı veya tartışmalı olduğu veya ücret sözleşmesinin ücrete ilişkin hükmünün geçersiz sayıldığı hallerde, değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde asgari ücret tarifelerinin altında olmamak koşuluyla ücret itirazlarını incelemeye yetkili merci tarafından davanın kazanılan bölümü için avukatın emeğine göre ilamın kesinleştiği tarihteki müddeabihin değerinin yüzde onu ile yüzde yirmisi arasındaki bir miktar avukatlık ücreti olarak belirlenir.” Yine 5043 sayılı Kanunun 7. maddesi ile geçici 21. madde eklenmiş olup, anılan maddede; “Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte, kesin hükme bağlanmamış bütün ihtilaflarda bu Kanunun değişik hükümleri uygulanır.” düzenlemesi getirilmiştir. Ne var ki, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’ na 5043 sayılı Kanunla eklenen geçici 21. madde, Anayasa Mahkemesi’ nin 7.2.2008 günlü kararı ile iptal edilmiştir. Öyle olunca, artık geçici 21. maddenin, dolayısıyla 5043 sayılı Kanun’un 164. maddesinde yapılan değişikliklerin de uygulanması mümkün değildir. Bu durumda, hukuki yardımın başladığı tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Kanunu’ nun ilgili hükümlerinin uygulanması gerekir. Hukuki yardımın ne zaman başladığı konusu ise değişken olup her işlemin özelliğine göre farklılık gösterebilmektedir. Örnek vermek gerekirse, dava açılmış ise, davanın açıldığı, ya da tespitin yapıldığı tarih, müvekkil aleyhine dava açılmış ise cevap verme tarihi, ya da vekaletnamenin verilme tarihi hukuki yardımın başladığı tarih olarak esas alınmalıdır.
1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun ücrete ilişkin 163 ve 164. maddeleri, vekil ile müvekkil arasındaki ücrete ilişkin düzenlemeleri getirmiştir. 1136 sayılı Kanunun bazı hükümlerini değiştiren 4667 sayılı Kanun, 2.5.2001 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, bu kanun yürürlüğe girmeden önceki uyuşmazlıklarda; sözleşme var ise, sözleşme hükümleri, yok ise ya da sözleşme geçerli değil ise, 163. maddenin son fıkrası hükümleri uygulanmaktaydı. 163. maddenin son fıkrasında ise “Yazılı ücret sözleşmesi yapılmamış olan hallerde asgari ücret tarifesi uygulanır.” düzenlemesi bulunmaktadır. Böylelikle, sözleşmenin yapılmamış olması ya da geçersiz olması hallerinde hukuki yardımın başladığı tarihteki asgari ücret tarifesinin uygulanacağı açıktır. Dairemizin kararlılık kazanmış uygulamaları da bu yöndedir. Yine 4667 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarih olan 2.5.2001 tarihinden itibaren ise, Avukatlık Kanunu’nun 164. maddesinin 4. fıkrası uygulanacaktır. Madde sözleşmenin yapılmamış olması halinde “…Avukatlık ücretinin kararlaştırılmamış olduğu hallerde, değeri para ile ölçülemeyen dava ve işlerde avukatlık asgari ücret tarifesi uygulanır. Değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde ise asgari ücret tarifelerinin altında olmamak koşuluyla ücret itirazlarını incelemeye yetkili merci tarafından davanın sonucuna ve avukatın emeğine göre değişmek üzere ücret anlaşmazlığı tarihindeki dava değerinin yüzde beşi ile yüzde onbeşi arasındaki bir miktar avukatlık ücreti olarak belirlenir…” düzenlemesini getirmiştir. Bu düzenlemeye göre 2.5.2001 tarihinden sonra hukuki yardıma başlayan avukat emeğine göre yüzde beş ile yüzde on arasındaki bir miktarı ücret olarak hak edecektir. Yine 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nda, 20.1.2004 tarihinde 5043 sayılı Kanunla değişiklikler yapılmış ve Avukatlık Kanunu’nun 164. maddesinin dördüncü fıkrası değişikliğe uğramış ve “Avukatlık ücretinin kararlaştırılmamış olduğu veya taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesinin bulunmadığı yahut ücret sözleşmesinin belirgin olmadığı veya tartışmalı olduğu veya ücret sözleşmesinin ücrete ilişkin hükmünün geçersiz sayıldığı hallerde, değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde asgari ücret tarifelerinin altında olmamak koşuluyla ücret itirazlarının incelemeye yetkili merci tarafından davanın kazanılan bölümü için avukatın emeğine göre ilamın kesinleştiği tarihteki müddeabihin değerinin yüzde onu ile yüzde yirmisi arasındaki bir miktar avukatlık ücreti olarak belirlenir. Değeri para ile ölçülemeyen dava ve işlerde ise avukatlık asgari ücret tarifesi uygulanır.” düzenlemesi getirilmiştir. Böylece 20.1.2004 tarihinden sonra başlayan hukuki yardımlarda sözleşme bulunmaması halinde ya da sözleşmenin belirgin olmaması, tartışmalı bulunması ya da sözleşmenin geçersiz sayıldığı hallerde ilamın kesinleştiği tarihteki müddeabihin değerinin yüzde onu ile yirmisi arasındaki bir miktar avukatın emeğine göre verilmelidir. Halen de yürürlükte olan düzenleme bu şekildedir. Geçici 21. madde Anayasa Mahkemesince iptal edildiğinden bu madde ancak 20.1.2004 tarihinden sonra başlayan hukuki yardımlarda uygulanabilecektir.
Özetlemek gerekirse değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde hukuki yardımın başladığı tarihteki yürürlükte olan kanun hükümleri uygulanarak, hukuki yardımın yapıldığı tarih 2.5.2001 tarihinden önce ise asgari ücret tarifeleri, 02.05.2001 ile 20.1.2004 tarihleri arasında hukuki yardım başlamışsa yüzde beş ile onbeş, bu tarihten sonra ise, yüzde onu ile yüzde yirmi arasındaki bir oran tatbik edilecek, değeri para ile ölçülemeyen davalarda ise avukatlık asgari ücret tarifeleri uygulanacaktır.
Dava konusu olayda, haklı azil sözkonusu olduğundan bitmemiş dava ve takiplerden (tahsilatı yapılmamış olan) dolayı davacı davalılardan herhangi bir ücret isteyemez, bu hususta emek ve mesaisi gözönünde bulundurularak hakkaniyet adı altında mahkemece herhangi bir ücret belirlenemez. Azil tarihi itibariyle kesinleşmiş, sonuca bağlanmış dava ve takipler ile devam eden takipler yönünden tahsilat yapılmış ise tahsil edilen miktar yönünden taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesi mevcut olmayıp, vekalet ilişkisi 04.07.2001 tarihinden itibaren başladığından bu tarihten 20.1.2004 tarihine kadar başlatılan dava ve takipler yönünden yüzde beş ile onbeş, 20.01.2004 tarihi ve sonrasında başlatılan dava ve takipler yönünden ise yüzde onu ile yüzde yirmi arasındaki bir oran tatbik edilecek, değeri para ile ölçülemeyen davalarda ise avukatlık asgari ücret tarifeleri uygulanacaktır. Ayrıca mahkemenin, gerekçeli kararında olayda %10 - %20 oran arasından alt sınır olan %10 oranın uygulanması gerektiğinin belirtilmesi ve bu gerekçenin davacı tarafından temyiz edilmemesi üzerine hesaplamada alt sınırın uygulanması gerektiğinin davalılar lehine kazanılmış hak oluşturduğu, davacı avukat tarafından daha önce gerek davalılardan vekalet ücretine mahsuben aldığı gerekse bazı icra dosyalarından ayrıca tahsil ettiği vekalet ücreti varsa bu miktarlarında hesaplanacak vekalet ücretinden düşülmesi gerektiği dikkate alınarak mahkemece, az yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda yeniden oluşturulacak bilirkişi heyetinden taraf ve yargı denetimine esas olacak şekilde ayrıntılı ve gerekçeli rapor tanzimi sağlanarak hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken bu hususlar göz ardı edilerek yetersiz bilirkişi rapor ve ek raporlarına değer verilerek yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
3- Bozma nedenine göre, tarafların diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davalı Muzaffer'in temyiz itirazının reddine, 2. bent gereğince hükmün BOZULMASINA, 3. bent gereğince tarafların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, 1350,00 TL duruşma avukatlık parasının karşılıklı alınarak birbirlerine ödenmesine, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 04.05.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.
13. HD. 04.05.2016 T. E: 2015/15292, K: 12224
Bu konudaki diğer içerikler de ilginizi çekebilir, bunları görüntülemek için lütfen tıklayın.