Davacı vekili davalının 2010 yılında müvekkili aleyhine açtığı boşanma davasında mahkemenin, davalının başka bir kadınla arkadaşlık kurduğu, bu arkadaşlığın normal arkadaşlık sınırlarını aştığı, evlilik birliğinin kendisine yüklediği görevleri ihmal ettiği, bu suretle tam kusurlu olduğu gerekçesiyle ret kararı verdiğini ve bu kararın kesinleştiğini, tarafların o davadan sonra bir araya gelmediğini, artık müvekkilinin de evlilik birliğinin sürmeyeceğine kanaat getirdiğini belirterek boşanma kararı verilmesini, müvekkili lehine 75.000,-TL maddi tazminata, 75.000,-TL manevi tazminata hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili davacı kadının kötü niyetli ve zenginleşme peşinde olduğunu, davacının evlilik içinde olduğu gibi dava açıldıktan sonraki süreçte de sadece kendi konforunu düşündüğünü, davacının akşamları çok lüks mekanlara giderek vakit geçirdiğini, evliliğin halen devam ettiğini, dolayısıyla davacının da TMK'nın 185. maddesindeki yükümlülüklerinin devam ettiğini, müvekkiline atfedilen ve sadakatsizlik olarak ifade edilen olayın iş yaşamı gereği çıkmakla zorunlu olduğu bir iş yemeği ile sınırlı olduğunu belirterek boşanma talebinin kabulüne, istenen tazminat taleplerinin haksız ve fahiş olması sebebiyle reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece erkeğin eşini aldattığı, bu kusurun yargı kararı ile kesinleştiği, kadının ise bu dosyada dinlenen tanık beyanlarına göre alkollü olarak eve geç gelmesi ve kocasını küçümsemesi nedeniyle kusurlu olduğu, ancak kusurun ağırlığının davalı erkekte olduğu belirtilerek davacı kadının davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına karar verilmiş, davacı kadın yararına 40.000,-TL maddi tazminat ile 20.000,-TL manevi tazminata hükmedilmiştir.
Karar, davalı erkek vekili tarafından kusur belirlemesi ve tazminatlar yönünden temyiz edilmekle Özel Dairece yukarıda başlık kısmında açıklanan gerekçelerle maddi tazminat miktarına ilişkin olarak bozulmuştur.
Yerel mahkemece bir ilaç firmasında mümessil olarak çalışan davalının sadakat yükümlülüğüne aykırı hareket etmiş olması nedeniyle ağır kusurlu olduğu; eşlerin sosyal statüsü, evlilikte geçen süre, davalının kusurunun ağırlığı, kadının boşanmakla evlilik birliğinin sağladığı haklardan yoksun kalacak olması ve hakkaniyet ilkeleri göz önüne alındığında, takdir ve tayin edilen 40.000,-TL maddi tazminatın yerinde olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı erkek vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacı (kadın) lehine TMK'nın 174/1. maddesi uyarınca hükmedilen 40.000 TL maddi tazminatın çok olup olmadığı noktasındadır.
Görüldüğü üzere, boşanmaya neden olan olaylarda davalı erkeğin ağır kusurlu olduğu, davacı kadının ise az kusurlu olduğu yönündeki yerel mahkemenin kabulü onanmak suretiyle kesinleşmiştir.
Uyuşmazlık konusu olan ve boşanmanın feri sonuçlarından biri olan maddi tazminat 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nın 174/1. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan hüküm, “Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu tarafın, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebileceğini...” düzenlemiştir. Bu hüküm gereğince, maddi tazminata hükmedilebilmesi için temel koşul, tazminat isteyen tarafın boşanmada kusursuz veya daha az kusurlu olması ve boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatlerinin zedelenmiş bulunmasıdır.
Hukuka aykırı ve kusurlu bir davranış sonucu hakkı ihlal edilenin zararının giderilmesi, menfaatinin denkleştirilmesi hukukun temel ilkesidir. Ancak, TMK’nın 174/1. maddesi, genel tazminat esaslarından ayrılmış ve kendisine özgü kural getirmiştir.
Haksız fiil tazminatının temel unsuru olan “gerçek zararın belirlenmesi” koşulu, aile hukukunda, borçlar hukukundaki düzenlemeden farklıdır. Eşler arasındaki ilişkinin özelliği itibarıyla burada gerçek zararı tam olarak belirlemek her zaman mümkün olmamaktadır.
Bu özelliği nedeniyle, Kanun, menfaati zedelenene, uygun bir tazminat verileceğini açıklamıştır. Hâkim tazminat miktarını takdir ederken kusurun ağırlığını, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarını, evlenme şanslarını, ortalama yaşam sürelerini, yaşam seviyelerini ve geçim koşullarını göz önünde tutarak makul ve herkesçe kabul edilebilir bir miktar belirlemelidir.
Kanun mevcut veya beklenen menfaatin neler olduğunu göstermemiştir. Mevcut menfaatin belirlenmesinde ölçü, genel olarak evlilik birliğinin eşlere sağladığı yararlardır. Beklenen menfaatler de evliğin devamı hâlinde eşlerden birinin diğerine gelecekte sağlaması muhtemel olan çıkarlardır. Bu bağlamda şunu ifade etmek gerekir ki boşanmakla bir eş, en azından, diğer eşin desteğini kaybedecektir. Boşanan eş, kurulu bir evlilik düzeni içinde sağlayabileceği her ekonomik yarardan yoksun kalarak yeni bir düzen kurması zorunda kalmaktadır. İlişkinin niteliği itibariyle ekonomik yararlar da değişeceğinden, mevcut ve beklenen menfaatler itibariyle zararı belirlemek güç olsa da hakkaniyet eksenli olarak hâkime fikir de verecektir.
Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, Yargıtay uygulamasında mal rejimi, eşya veya ziynet alacağına ilişkin talepler, yine işten ayrılma sebebiyle tazminat, kira, eşe verilen borcun geri ödenmesi, düğün, doğum, nikah gideri gibi istemler TMK'nın 174 maddesinin birinci fıkrası kapsamında oluşan zarar kavramı içinde sayılmamaktadır.
Bu nedenledir ki, hâkim tazminat isteyen taraftan gerekli açıklamaları aldıktan sonra, koşulları varsa TMK'nın 174. maddesinin birinci fıkrası gereğince oluşacak zararı yukarıda belirten ölçütleri de dikkate alarak takdir edecektir. Somut olayda; tarafların 28.04.2007 tarihinde evlendiği ve ilk boşanma davasının eldeki dosya davalısı erkek tarafından 2010 yılında açıldığı, o tarihten beri ayrı yaşadıkları, dosyada bulunan sosyal ve ekonomik durum araştırma raporlarına göre; davacı kadının İstanbul ... Üniversitesi'nde Tanıtım Bölümü Bölgeler ve Rehberlik İletişim Müdürü olarak görev yaptığı, 2012 yılı Ekim ayı itibariyle net 5431.18 TL maaş aldığı, davalının ise ilaç mümessili olduğu, aylık 3.640,-TL brüt maaş aldığı, işyeri uygulamasına göre çalışanın hedeflerine ulaşması hâlinde 20.000,-TL yıllık brüt prim ödendiği anlaşılmaktadır.
Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde dosya kapsamına, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre, davacı kadın yararına hükmedilen maddi tazminat miktarı çok olup, mahkemece TMK'nın 4. maddesi ve Türk Borçlar Kanunu'nun 50. ve devamı maddeleri dikkate alınarak daha uygun bir tazminata hükmedilmesi gerekir.
Açıklanan nedenlerle Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru olmamıştır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır...."
HGK 14.02.2018 T. E:2017/2-1576, K:207
Ayrıntılı görüntülemek için tıklayın