Davacı ile davalı arasındaki dava hakkında 1. İş Mahkemesinden verilen 09/03/2017 tarihli ve 2017/46 esas, 2017/138 karar sayılı hükmün, davacı tarafından istinaf edildiği, istinaf taleplerinin ... Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesinin 11.05.2017 tarih 2017/903 esas 2017/763 karar sayılı kararı ile değişik gerekçe ile reddine karar verildiği, bu kararın davacı tarafça temyizi üzerine Dairemizce 03.10.2017 günlü ve 2017/38758 esas, 2017/20378 sayılı ilam ile ONANMASINA karar verilmiş, davacı vekili kararın maddi hataya dayandığı gerekçesiyle ortadan kaldırılması isteğinde bulunmuştur. İlk Derece Mahkemesince 07.11.2017 tarihli Ek karar ile kararın kesinleştirildiği gerekçesiyle maddi hata talebinin reddedildiği ve verilen hükmün davacı tarafça istinaf edilmesi üzerine de ...Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesinin 28.02.2018 tarihli ek karar ilamıyla maddi hata talebinin Yargıtayca incelenmesi gerektiği yönünde gönderme kararı verildiği anlaşılmıştır.
Maddi hatanın giderilmesi isteğini içeren dilekçe ve ekleri incelendi.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 04.02.1959 gün ve 1957/13 esas, 1959/5 karar, ve 09.05.1960 gün ve 1960/21 esas, 1960/9 sayılı kararlarında açıklandığı üzere Yargıtayca maddi hata sonucu verilen bir karara Mahkemece uyulmasına karar verilmesi halinde dahi usulü kazanılmış hak oluşmaz ve Yargıtay’ın hatalı bozma kararından dönülmesi mümkündür.
Dosya kapsamına göre, davacı dava dilekçesinde tanık deliline dayanmış olmasına rağmen davanın basit yargılama usulüne tabi olduğu gerekçesiyle ön inceleme duruşmasında tanık dinletme ve davacının isticvabı talebi dikkate alınmayarak aynı celse tahkikat aşamasına geçilerek hüküm kurulması nedeniyle hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiği anlaşılmış olup, Dairemizin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararının maddi hataya dayanması sebebiyle ortadan kaldırılmasına karar verildi.
Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
-KARAR-
Davacı vekili, müvekkilinin davalı iş yerinde 02/03/2015 tarihinden itibaren çalıştığını, 31/12/2016 tarihinde önce ihbar ve fesih bildirimi tebligatı başlıklı yazı imzalatılarak hukuken geçerli olmayan bir sebebe dayanarak iş akdinin feshedildiğini, fesih ihbarında belirtilen gerekçelerin gerçeklerle uyuşmadığını, davalı şirketin parkmetre biriminde saha personeli olan müvekkiline başka birimlerde iş olanağı sağlamaktan kaçınmasının iyi niyetli bir yaklaşım olmadığını, iş veren işin gerekleri nedeni ile aldığı fesih kararında iş yerinde istihdam fazlalılığı meydana geldiğini ve feshin kaçınılmazlığını kanıtlamak zorunda olduğunu feshin geçerli nedene dayanmadığını ileri sürerek feshin geçersizliğinin tespiti ile davacının işe iadesine karar verilmesini ve işe iadenin yasal sonuçlarının hüküm altına alınmasını talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın yasal süresi içerisinde açılmadığını, kanunda belirtilen 1 aylık sürenin hak düşürücü süre olduğunu, müvekkili şirket yönetimince parkmetre işletmesinin ihale sonucunda ihaleyi alan ... Elek. Elektronik Tur. Bilişim Ser. Hiz. Tic. Ltd. Şti. 'ne devredildiğini, davacının iş akdinin usulüne uygun feshedildiğini belirterek davanın öncelikle hak düşürücü süre yönünden aksi takdirde esastan reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, davalı işveren tarafından davacının iş akdinin 21/11/2016 tarihi itibariyle feshedildiği aynı tarihte ihbarnamenin tebellüğ edildiği, davanın ise 1 aylık yasal süre aşılarak 30/01/2017 tarihinde açıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesinin kararına karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararının Özeti:
Bölge Adliye Mahkemesince 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu 7. maddesi ve HMK 316/1-g maddesi gereğince iş mahkemelerinde basit yargılama usulünün uygulandığı, HMK’nın 318. maddesi gereğince; taraflar dilekçeleri ile birlikte, tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek; ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayan bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorundadır, hükmü uyarınca Mahkemece tensip zaptı ile taraflara tanıklarını bildirmeleri, avans yatırmaları ile ilgili süre verildiği, zaptın davacıya 10/02/2017 günü tebliği edildiği, duruşmanın 09/03/2017 tarihinde yapıldığı bu hali ile ispat yükü üzerinde olan davacının bu külfeti süresinde delil bildirmemek suretiyle yerine getiremediğinden fesih bildiriminin 31/12/2016 tarihinde yapıldığı iddiasının sabit olmamasına, fesih bildirim yazısının altında 21/11/2016 tarihinin yazılı olmasına göre davanın süresinde açıldığının ispatlanamadığı,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/1-b2. maddesi gereğince sonuç olarak doğru olan mahkeme hükmünün gerekçesinde hata edilmiş olduğu gerekçesiyle gerekçe düzeltilerek yeniden davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı temyiz etmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 21/03/2007 tarih ve 2007/8-161 esas, 2007/155 karar sayılı kararı ile de belirtildiği üzere adil yargılanma ve dinlenilme hakkının bir gereği olarak hakim, taraflara duruşmalarda hazır bulunmak, iddia ve savunmalarını bildirmek için imkan vermeli, tarafları usulüne uygun bir biçimde duruşmaya davet etmelidir. Fakat tarafların kendilerine tanınan bu imkana rağmen, duruşmaya gelmek zorunluluğu yoktur. Hukuk davalarında duruşmaya gelmemenin müeyyidesi, dava dosyasının işlemden kaldırılması veya yargılamanın gelmeyen tarafın yokluğunda devam edilmesidir.
Dava ile ilgili olan kişilerin davaya ilişkin bir işlemi öğrenebilmesi için, tebligatın usulüne uygun olarak yapılması, duruşma gün ve saatinin muhataba bildirilmesi gerekmektedir. Duruşma günü ile tebligatın çıkarıldığı tarih arasında makul bir süre olmalıdır. Aksi takdirde tarafların hukuksal dinlenme ve savunma hakkı kısıtlanmış olur.
AİHM'ye göre de iç hukuktaki duruşmada hazır bulunma hakkını kullanıp kullanmamaya karar verecek olan davanın bir tarafına, duruşmaya katılma imkanı verecek şekilde duruşmanın bildirilmemesi, silahlarda eşitlik ve çekişmeli yargılama ilkelerini özünden yoksun bırakır.
Diğer taraftan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 27. maddesinde yer bulan “Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkeme, iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir. Bu hak çerçevesinde, tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir.
Bu kapsamda hukuki dinlenilme hakkı, bilgilenme/bilgilendirme, açıklama yapma, yargı organlarınca dikkate alınma ve kararların gerekçeli olması gibi hususları içerdiği açıktır. Bilgilenme hakkı, yargılamanın içeriğine dair tam bir bilgi sahibi olmanın yanında gerek karşı tarafın gerekse de yargı organlarının dosya içeriğine yapmış oldukları işlemleri öğrenmelerini kapsar.
Bilgilenme/ bilgilendirme hakkının etkin biçimde kullanılabilmesi için gönderilecek tebligat ve davetiyelerde kanunda öngörülmüş şekil şartlarına sıkı sıkıya uyulması gerekmektedir. Ayrıca bu hak sadece davanın başındaki iddia ve savunmalar açısından değil yargılamanın her aşamasında dikkate alınmalıdır. Bu kapsamda devam eden bir yargılamada, tarafların açıklamaları için bilgilendirme yeterli olmayıp yargılamada yer alan diğer kişilerin ( tanık, bilirkişi gibi) açıklamaları açısından da önemlidir. Bilgilenme hakkının usulüne uygun kullanımı ile tarafların haklarında öğrendikleri isnat ve iddialara karşı beyanda bulunabilme, davaya yönelik bilgi ve belge verebilme yani açıklama yapma hakkı da hukuki güvenceye bağlanmaktadır. Böylece davanın her iki tarafına eşit şekilde açıklama yapma hakkı tanınması ile adaletin görünür kılınması sağlanacaktır. Açıklamada bulunma hakkı, tarafların, yazılı veya sözlü şekilde iddia ve savunmalara karşı itirazda bulunabilme, davaya ilişkin beyanda bulunmalarını sağlar.
Burada üzerinde durulması gereken bir diğer husus ise, yargılama makamlarının işlemlerinin çelişkili bulunmaması gerekmektedir. Yani Mahkemece, adaletin görünür kılınmasını sağlayacak usul ve esaslara uyulurken, taraflarda farklı anlamlandırılabilecek işlemlerden kaçınılması gerekmektedir. Örneğin, taraflara tebliğ edilen davetiyelerde kesin süre verilmesine rağmen kesin süre sona ermeden karar verilmesi gibi...
Somut olayda davacı dava dilekçesinde tanık deliline dayanmış olup Mahkemece ön inceleme aşamasında uyuşmazlık konuları tespit edilip sonucuna göre tahkikata başlanıp tarafların delilleri toplanarak karar verilmesi gerekirken tarafların hak arama özgürlüğü kapsamında iddia, savunma, usulüne uygun şekilde bilgilendirilme ve açıklama yapma hakkı ihlal edilerek gösterilen deliller toplanmaksızın ve varsa tanıklar dinlenmeksizin ya da dinlenmesine gerek görülmemesi halinde gerekçesi de belirtilmeksizin karar verilmesi yanında davacı vekilinin ön inceleme duruşmasındaki feshin hangi tarihte yapıldığı konusunda davacının dinlenilmesi ve tanıklarının dinlenilmesi talebinin reddi nedeniyle hukuki dinlenilme hakkı ihlal edilmiştir.
Davacı vekiline tanıklarını bildirmesi, davacıyı ve tanıkları duruşmada hazır etmesi için süre verilmesi ve fesih bildiriminin hangi tarihte yapıldığı hususu açıklığa kavuşturulduktan sonra sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken yazılı gerekçeyle davanın reddi isabetsiz olmuştur.
Yukarıda yazılı sebepten İlk Derece Mahkemesi kararı hatalı olmasına rağmen, ilk derece hükmünün gerekçesi değiştirilerek istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi hukuka aykırı olup, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmak suretiyle ortadan kaldırılmasıyla, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/1. maddesi gereğince dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ:Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının yukarıda yazılı sebepten BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, bozma nedenine göre davacının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 06/09/2018 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.
22. HD. 06.09.2018 T. E: 11170, K: 17845