Suç eşyası olduğu gerekçesiyle emniyet müdürlüğü tarafından yediemin olarak otoparka teslim edilen aracın otopark ücretinden araç malikinin haklarına halef olan davacı sigorta şirketinin sorumlu olup olmayacağı-

Dava konusu aracın davalı tarafça işletilen otoparkta, araç malikinin rızası dışında saklanmış olması karşısında, taraflar arasında bir sözleşme ilişkisinin varlığından söz edilemeyeceği, ayrıca, davalı yedieminin zararının; araç malikinin hukuka aykırı ve kusurlu eylemi sonucu doğmadığı, yine, aracın suç eşyası olarak otoparkta saklanmasının davacı yönünden bir sebepsiz zenginleşme oluşturmadığı, hâl böyle olunca; taraflar arasında araç malikinin haklarına halef olan davacının davalıya karşı edimde bulunmakla yükümlü kılan hukuki bağ bulunmadığından, davacı sigorta şirketinin otopark ücretinden sorumlu olmadığı ve aracın bedelsiz olarak iadesi gerektiği- "Davalı yediemin ile araç maliki arasında vekâletsiz iş görme sonucunda ardiye sözleşmesinin kurulduğu, araç malikinin haklarına halef olan davacı sigorta şirketinin ceza yargılaması kesinleşene kadar oluşan otopark ücretini ödemek suretiyle aracı teslim alabileceği" şeklindeki değişik gerekçenin HGK. çoğunluğunca benimsenmediği-

"...Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: 

Dava, suç eşyası olduğu gerekçesiyle emniyet müdürlüğü tarafından yediemin olarak otoparka teslim edilen aracın otopark ücreti ödenmeksizin iadesi istemine ilişkindir.

Davacı vekili; müvekkili tarafından kasko sigorta sözleşmesi ile sigorta edilen aracın çalındığını ve sigorta bedeli olan 24.000,00TL'nin 25.02.2008 tarihinde sigortalıya ödendiğini, daha sonra bu aracın İzmir Urla'da göçmen kaçakçılığı sırasında yakalandığını ve Urla İlçe Emniyet Müdürlüğü tarafından davalıya 09.11.2009 tarihinde teslim edildiğini, Urla İlçe Emniyet Müdürlüğünce müvekkili şirkete gönderilen yazıda Urla Asliye Ceza Mahkemesinin kesinleşmiş kararına istinaden aracın teslim alınmasının belirtildiğini, bunun üzerine müvekkili şirket yetkililerince aracın teslim alınması için gidildiğinde kesinleşmiş mahkeme kararına rağmen, aracın teslim edilmediğini ve 10.800,00TL park ücreti talep edildiğini, oysa emniyet müdürlüğünce otoparka teslim edilmiş aracın otopark ücretinden müvekkili şirketin sorumlu olmadığını ileri sürerek dava konusu aracın bedelsiz olarak müvekkiline teslim edilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı, usulüne uygun tebligata rağmen davaya cevap vermemiştir.

Yerel mahkemece; davacı sigorta şirketinin sigortalısına çalıntı araç bedelini ödemesi nedeniyle aracın maliki olarak sigortalısının haklarına halef olduğu, davacı sigorta şirketi ile davalı arasında kurulmuş bir otopark sözleşmesi bulunmadığı için aracın emniyet tarafından otoparka çekilmesinden ve otopark ücretinden davacının sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle davanın kabulü ile dava konusu aracın davalıdan teslim alınarak davacıya bedelsiz olarak teslimine karar verilmiştir.

Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Yerel mahkemece, önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; suç eşyası olduğu gerekçesiyle emniyet müdürlüğü tarafından yediemin olarak otoparka teslim edilen aracın otopark ücretinden araç malikinin haklarına halef olan davacı sigorta şirketinin sorumlu olup olmayacağı noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümü için borçların kaynağına ilişkin yasal düzenlemelerin ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.

Hemen belirtilmelidir ki; iki veya daha fazla kişi arasında mevcut olan ve bunlardan birisini diğerine karşı edimde bulunmakla yükümlü kılan hukuki bağa, borç bağı denir. Borç bağı, alacaklı bakımından bir alacak, borçlu bakımından bir borç veya yükümlülüktür (Von Tuhr, Andreas; Borçlar Hukukunun Umumi Kısmı, Cevat Edege Çevirisi, C: 1, Ankara, 1983, s. 9).

Somut olaya uygulanması gereken 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda (BK) “Borçların Teşekkülü” başlığı altında, sözleşmeden doğan borçlar (m.1-40) ve haksız fiilden doğan borçlar (m.41-60) düzenlenmiş; yine aynı başlık altında borçların üçüncü genel kaynağı olarak haksız (sebepsiz) iktisap (m.61-66) hükümleri öngörülmüştür.

818 sayılı BK sisteminde, diğer borçların açıkça tayin edilmiş yeri yoktur. Borçların esaslı kaynağını teşkil eden sözleşmeden başka, tek taraflı bir irade beyanından veya tek taraflı hukuki bir işlemden doğan alacaklar da düzenlenmiştir (BK m.8).

Bunların dışında, ne hukuki bir işlemde açıklanan bir iradeye, ne de hukuka aykırı bir iradeye dayanmayan, diğer bir ifadeyle, kanundan doğan borçlar bulunmaktadır; örneğin, aile hukukundan doğan nafaka borcu gibi.

Kısaca belirtmek gerekirse, borçların kaynağı; sözleşme, haksız fiil, sebepsiz iktisap ya da bir kanun hükmüdür.

Bilindiği üzere sözleşme, tek taraflı hukuki işlemden farklı olarak, en az iki irade beyanını içerir, bu irade beyanlarının birbirine uygun ve karşılıklı olması gerekir.

818 sayılı BK’da sorumluluk nedenleri arasında düzenlenen haksız fiil ise hukuka aykırı bir eylemle başkasına zarar verilmesidir. Haksız fiilden söz edilebilmesi için, şu dört unsurun birlikte bulunması zorunludur: Öncelikle ortada hukuka aykırı bir fiil bulunmalıdır. İkinci unsur, fiili işleyenin kusurudur. Üçüncü olarak, kusurlu şekilde işlenen ve hukuka aykırı olan bu fiil nedeniyle bir zarar doğmalıdır. Nihayet, doğan zarar ile hukuka aykırı fiil arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. Bu unsurların tümünün bir arada bulunmadığı, bir veya birkaç unsurun eksik olduğu durumlarda, haksız fiilin varlığından söz edilemez.

818 sayılı BK’da sorumluluğun üçüncü genel kaynağı olarak öngörülen sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için; bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun nedensellik bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir nedene dayalı olmaması gerekir. 818 sayılı BK’nın 61. vd. maddelerindeki düzenlemelere göre, sebepsiz zenginleşme; geçerli olmayan veya tahakkuk etmemiş yahut varlığı sona ermiş bir nedene ya da borçlu olunmayan şeyin hataen verilmesine dayalı olarak gerçekleşebilir. Sebepsiz zenginleşme bunlardan hangisi yoluyla gerçekleşmiş olursa olsun, sebepsiz zenginleşen, aleyhine zenginleştiği tarafa karşı, geri verme borcu altındadır.

Somut olaya yönelik olarak bu noktada “vekâletsiz iş görme” hükümlerinin irdelenmesinde de yarar vardır. 

Bir kişinin başkasının işini görebilmesi için, o kişinin kural olarak kendisine vekâlet vermiş olması gerekir. Eğer vekâleti olmadan bir başkası hesabına bir iş görülürse buna vekâletsiz iş görme veya vekâleti olmadan iş görme denilir (Aydın, Zevkliler/Emre, Gökyayla; Özel Borç İlişkileri, Ankara, 2010, s. 509).

818 sayılı BK’nın 14. babında yer alan “Vekâleti olmadan başkası hesabına tasarruf” başlıklı 410. maddesinde; “Vekâleti olmaksızın başkasının hesabına tasarrufta bulunan kimse, o işi sahibinin menfaatine ve tahmin olunan maksadına göre yapmaya mecburdur.” hükmü yer almaktadır. Vekâletsiz iş görmeyi düzenleyen bu maddeye göre, vekâletsiz iş görmenin unsurları; iş görme, işin başkasına ait olması, vekâletin bulunmaması ve iş görme iradesinin varlığıdır.

Diğer taraftan vekâletsiz iş görmenin varlığından bahsedebilmek için iş görenin işi görmeye başladığı zamana göre, dürüstlük kuralı ışığında iş sahibinin bakış açısıyla yapılacak objektif bir değerlendirmeyle işin görülmesi, iş sahibinin menfaatine olmalı veya bunun da ötesinde zorunlu kabul edilmelidir. “Zorunlu” kavramı, iş görmenin, iş sahibinin menfaatine olmasının ötesinde gerekliliğe de vurgu yapan bir anlama sahiptir. Başka deyişle dürüstlük kuralı ışığında işin görülmesi iş sahibinin menfaatine değilse veya zorunluluk arz etmiyorsa vekâletsiz iş görmeden bahsedilemeyecektir (Eren, Fikret; Borçlar Hukuku Özel Hükümler, Ankara, 2017, s. 835).

Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı sigorta şirketine kasko sigorta sözleşmesi ile sigortalı aracın çalınması nedeniyle sigorta bedelinin araç malikine ödendiği, çalınan aracın göçmen kaçakçılığında kullanıldığının tespiti üzerine Urla İlçe Emniyet Müdürlüğü tarafından suç eşyası olduğu gerekçesiyle davalı yedieminin otoparkına teslim edildiği, Urla Asliye Ceza Mahkemesindeki yargılama sonunda sanığın mahkûmiyetine ve suçun işlenmesi sırasında plakası değiştirilmiş olan dava konusu aracın sahibine iadesine karar verildiği hâlde davalı yediemin tarafından otopark ücreti ödenmeden aracın iade edilmediği anlaşılmaktadır.

Dava konusu aracın göçmen kaçakçılığı suçunda kullanılması üzerine suç eşyası olduğu gerekçesiyle Urla İlçe Emniyet Müdürlüğü tarafından davalı yedieminin otoparkına teslim edildiği hususu taraflar arasında uyuşmazlık konusu değildir. Ancak olay tarihinde yürürlükte bulunan 01.06.2005 tarihli ve 25832 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Suç Eşyası Yönetmeliğinde suç eşyası olan araçların yediemin olarak özel otoparklara teslim edileceğine dair bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle Urla İlçe Emniyet Müdürlüğü ile davalı yediemin arasında yapılan sözleşmenin araç sahibi yönünden bir bağlayıcılığı yoktur. Bunun yanında, dava konusu aracın saklanmasında araç malikinin menfaati söz konusu olmadığı için vekâletsiz iş görme hükümlerine de dayanılamayacak ve Urla İlçe Emniyet Müdürlüğünün araç sahibinin yararına vekâletsiz iş görme hükümlerine göre hareket ettiğinden bahsedilemeyecektir.

Bu nedenle dava konusu aracın davalı tarafça işletilen otoparkta, araç malikinin rızası dışında saklanmış olması karşısında, taraflar arasında bir sözleşme ilişkisinin varlığından söz edilemeyeceği açıktır. Ayrıca, davalı yedieminin zararı; araç malikinin hukuka aykırı ve kusurlu eylemi sonucu doğmamıştır. Yine, aracın suç eşyası olarak otoparkta saklanmasının davacı yönünden bir sebepsiz zenginleşme oluşturmadığı da duraksamadan uzaktır.

Hâl böyle olunca; taraflar arasında araç malikinin haklarına halef olan davacının davalıya karşı edimde bulunmakla yükümlü kılan hukuki bağ bulunmadığından, davacının otopark ücretinden sorumlu olmadığının ve aracın bedelsiz olarak davacıya iadesinin kabulü gerekir. 

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davalı yediemin ile araç maliki arasında vekâletsiz iş görme sonucunda ardiye sözleşmesinin kurulduğu, araç malikinin haklarına halef olan davacı sigorta şirketinin ceza yargılaması kesinleşene kadar oluşan otopark ücretini ödemek suretiyle aracı teslim alabileceği, bu nedenle direnme kararının bu değişik gerekçe ile bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

Tüm bu nedenlerle yerel mahkemenin yazılı şekilde karar vermesinde bir isabetsizlik görülmediğinden usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekmiştir...

KARŞI OY

Davacı sigorta şirketine kasko sigorta sözleşmesi ile sigortalı aracın çalınması nedeniyle sigorta bedeli araç malikine ödenmiş, aracın göçmen kaçakçılığında yakalanması üzerine Urla Emniyet Müdürlüğü tarafından davalı yedieminin otoparkına teslim edilmiş, Urla Asliye Ceza Mahkemesindeki yargılama sonucunda sanığın mahkumiyetine, suç sırasında plakası değiştirilmiş olan aracın sahibine iadesine karar verilmesi ve kararın kesinleşmesi üzerine davacıya gönderilen yazıda aracın teslim alınması istenmiş, davacı şirket yetkilisince aracın teslim alınması için yediemine gidildiğinde park ücreti talep edilmesi üzerine, otopark ücretinden sorumlu olmamak üzere teslim edilmesi için işbu dava açılmıştır.

Mahkemece, taraflar arasında otopark sözleşmesi bulunmadığı, sigorta bedelini ödeyen davacı sigorta şirketinin araç malikinin haklarına halef olduğu, emniyet tarafından aracın otoparka çekilmesinden ve ücretinden davacının sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle aracın bedelsiz olarak davacıya teslimine karar verilmiş, davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece taraflar arasında ardiye ilişkisi bulunduğu ve ardiyecinin ücret isteyebileceği, ardiye ücretinin ödenmesi karşılığında aracın iadesi istenebileceği nazara alınarak hükmün oluşturulması gerektiği gerekçeleriyle karar bozulmuştur.

Mahkemece verilen direnme kararı davalı vekilince temyiz edilmiş olup, uyuşmazlık; ceza soruşturma ve yargılaması süresince emniyet müdürlüğü tarafından yediemine teslim edilen aracın otopark ücretinden araç malikinin haklarına halef olan davacı sigorta şirketinin sorumlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Davacı sigorta şirketi ile davalı yediemin arasında bir sözleşme bulunmamaktadır. Ancak, davacının halefi olduğu araç maliki aracın çalınması nedeniyle kasko sigorta sözleşmesi kapsamında araç sigorta bedelini kasko sigortacısından almış, davacı sigorta şirketi dosyadaki taahhütname uyarınca da malikin haklarına halef olmuştur. Davacı sigorta şirketi, gerek sigortalısına ödeme nedeniyle haklarına halef olduğundan, gerek emniyet müdürlüğünün yazısı uyarınca, aracı teslim almak için davalıya başvurmuştur. Otopark işleticisi, sigorta ilişkisinin tarafı değildir, sigorta ettirenin otopark işleticisine karşı sigorta ilişkisinden doğan bir defi hakkı yoktur, onun halefi olan davacının da herhangi bir defi hakkı bulunmamaktadır. Otopark işleticisi ile araç maliki ve ona halefen davacı sigorta şirketi arasındaki ilişki vekaletsiz iş görme sonucu gerçekleşen ardiye ilişkisinden kaynaklanmaktadır. Vekaletsiz iş görme Borçlar Kanununda düzenlenmiştir. Gerçek vekaletsiz iş görme ve gerçek olmayan vekaletsiz iş görme vardır. Hem hukuki fiiller, hem de maddi fiiller vekaletsiz iş görmenin kapsamına girer. Bir kimsenin hukuken yetkili veya yükümlü olmaksızın bir başkası veya kendi yararına bir başkasının işini görmesinden doğan hukuki ilişkiye vekaletsiz iş görme denir. Gerçek vekaletsiz işgörme, başkası yararına başkasının işini görmedir. Niteliği itibarıyla bir sözleşme olmayıp, “sözleşme benzeri bir fiil”dir. İşgören, bir başkasının işini görürken onun hukuk alanına müdahale etmek suretiyle onun haklarını kullanmakta, korumakta, onun borç ve yükümlülüklerini yerine getirmektedir ( Prof. Dr. Fikret Eren-Borçlar Hukuku Özel Hükümler 5. Baskı sayfa 897-900).

İş görenin iş sahibinin menfaatine uygun, işi özenle görme borcu olduğu gibi, iş sahibinin de iş görene karşı borçları vardır. Menfaatine yapılan işin işgörenin yaptığı zorunlu ve faydalı masraflarını ödemek, iş göreni üstlendiği borçlardan kurtarmak, uğradığı zararları gidermekle sorumludur. İş göreni iş dolayısıyla üstlendiği borçlardan kurtarma borcu kapsamındaki edimler, iş görenin iş sahibinin menfaatine yapmış olduğu borçlandırıcı işlemlerin konusunu oluşturan edimlerdir (Eren- sayfa 903-906).

Saklama sözleşmesi, saklama borcu doğuran sözleşmeler arasında yer alır, sözleşmenin konusu taşınır maldır. Sözleşmede ön görüldüğü veya durum ve koşullar bunu gerektirdiği takdirde, saklayan ücret isteyebilir; Saklayanın, ifa masrafları ödenmemişse, saklanan üzerinde hapis hakkı vardır. 

Emniyet güçlerince vekaletsiz iş görme suretiyle yedieminle saklama sözleşmesi yapıldığı dosya kapsamıyla sabit olup, davacının; vekaletsiz iş göreni aracın muhafazası için yedieminle yaptığı anlaşma gereğince üstlendiği borçtan kurtarması, iş sahibinin, somut olayda araç malikine halef olan davacının borcudur. Aracın davalı tarafça muhafaza edilmesi davacının halefi olduğu araç malikinin menfaatinedir. Davalı saklayanın da saklama ücreti alacağı nedeniyle araç üzerinde hapis hakkı mevcuttur ( 818 s. BK 476. md.). Davacı otopark ücretini ödedikten sonra, göçmen kaçakçılığında kullanan sanığa rücu edebilecektir. 

Bu nedenlerle, araç malikine halef olan davacı sigortacının aynı zamanda aracın işletme giderlerinden de olan ve aracın ceza yargılaması bitip kesinleşinceye ve davacı teslim alana kadar muhafazası için gerekli olan otopark giderini ödemek suretiyle aracı teslim alabileceği nazara alınarak karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde bedelsiz teslim alınmasına karar verilmesi doğru olmamıştır. Hükmün bozulması görüşünde olduğumuzdan, çoğunluğun görüşüne katılmıyoruz...."

HGK. 28.03.2019 T. 11-35/375