Menfi tespit- Aval- İcra dosyasındaki kabul beyanı-

Aval veren kişinin teminat altına aldığı borcun şekle ait noksandan başka bir sebepten dolayı batıl olsa da aval verenin taahhüdü geçerli olacağı ve davacı olan her iki avalistin de icra dosyasına yapılmış kabul beyanlarının bulunduğu ve bu durumda artık haciz baskısından da söz edilemeyeceğinden, açılan menfi tespit davasının reddine karar verilmesi gerektiği-

"...Dava, menfi tespit istemine ilişkindir.

Davacılar vekili, müvekkili şirketin keşidecisi, diğer müvekkillerinin avalisti olduğu icra takibine konu 1.068.689,00TL'lik çekin teminat amaçlı ve boş olarak davalı şirkete verildiği hâlde davalı tarafça doldurularak icra takibine konulduğunu ileri sürerek müvekkillerinin bedelsiz olan çek nedeniyle fazlaya ilişkin hakları saklı tutularak şimdilik 10.000,00TL’lik kısmından borçlu olmadıklarının tespitine, %40 oranında kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep etmiş iken; ıslah dilekçesi ile söz konusu çekin 951.056,18TL’lik kısmından dolayı borçlu olmadıklarının tespiti ile davalının ıslah edilen miktarı da kapsayacak şekilde kötü niyet tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili icra takibine konu çekin karşılıksız olmayıp müvekkilinin ticari defterlerinde kayıtlı olduğunu, davacının bu çekin teminat amaçlı ve boş olarak verildiğine dair tanık dinletme taleplerine muvafakat etmediklerini, ispat yükünün davacıya ait olduğunu, davalı şirket yetkililerinin icra takibinde takibe ve borca itiraz etmediklerine, borcu kabul ettiklerine dair beyanda bulunduklarını belirterek davanın reddinin gerektiğini savunmuştur. 

Mahkemece benimsenen bilirkişi raporuna göre, dava konusu çekin teminat olarak davacı şirket tarafından davalı şirkete verildiği, ticari alacaklarda şirketlerin karşılıklı olarak alacak-borç ilişkisinin ticari defterler ile birbirini doğrulaması gerektiği, davalı şirket kayıtlarında söz konusu çekin kayıtlı olduğu, ancak karşılığında mal veya hizmet verdiğine dair herhangi bir bilgi ve belgenin olmadığı, davacının önceden yapılan ticari ilişkiye bağlı olarak sadece 117.632,90TL borçlu olduğunun bilirkişi raporu ile tespit edildiği, davacının söz konusu çek nedeniyle 951.056,18TL’lik kısmından borçlu olmadığına, aynı çekten dolayı davalı tarafa 117.632,90TL borçlu olduğuna, talep yargılamayı gerektirdiğinden tarafların tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir. 

Davalı G. Tekstil San. ve Tic. A.Ş vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Yerel Mahkemece Müflis D. A. Tekstil San. ve Tic. A.Ş.'nin dava tarihi itibariyle iflasen tüzel kişiliğinin sonlanmış olması nedeni ile davacı sıfatı bulunmadığından bu kısma ilişkin bozma kararına uyularak müflis D. A. Tekstil San. ve Tic. A.Ş.'nin davasının reddine, davaya konu çek mal karşılığı davalı şirkete verilmesine karşın davalı şirketin çek karşılığı malı davacı yana gönderdiğini ispatlayamadığından ve bu hâliyle çekin karşılıksız kaldığı sonucuna varıldığından bu kısma yönelik bozma kararına karşı direnilmesine karar verilmiştir.

Direnme kararı davalı G. Tekstil San. ve Tic. A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, dosya kapsamına ve çekin teminat çeki ve bedelsiz olduğu iddiasına yönelik mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi de dikkate alındığında davalının alacağının çek tutarı 1.068.689.08TL ile cari hesap alacağı 117.632,90TL toplamı 1.186.321,98TL olarak mı, yoksa yalnızca 117.632,90TL olarak mı kabulünün gerektiği noktasında toplanmaktadır.

I- Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili kavramların ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde fayda bulunmaktadır.
 
Menfi tespit davası 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 72. maddesinde düzenlenmiştir.

Davalı tarafından varlığı iddia edilen bir hukuki ilişkinin mevcut olmadığının (yok olduğunun) tespiti için açılan davaya menfi tespit davası denir.

Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında (takipten sonra) borçlu bulunmadığını ispat için, menfi tespit davası açabilir (m.72,I).

Borçlunun icra takibinden sonra menfi tespit davası açabilmesi için de, borçlu olmadığının hemen tespit edilmesinde korunmaya değer güncel bir hukuki yararının bulunması gerekir (HMK 106/2) ( Kuru, B: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, Eylül 2017, s: 136,141).

Avale ilişkin düzenlemelere ise, takip tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı Mülga Türk Ticaret Kanunu’nun 614 vd. (6102 sayılı TTK’nın 700 vd) maddelerinde yer verilmiştir. 

Mülga TTK’nın 612. maddesinde;

“ Poliçedeki bedelin ödenmesi, aval suretiyle tamamen veya kısmen temin olunabilir. Bu teminat, üçüncü bir şahıs yahut poliçede zaten imzası bulunan bir kimse tarafından da verilebilir.”

613. maddesinde;

“Aval şerhi, poliçe veya alonj üzerine yazılır.

Aval "aval içindir" tabiri ile veya buna muadil diğer her hangi bir ibare ile ifade ve avalı veren kimse tarafından imza edilir.

Muhatap veya keşidecinin imzaları müstesna olmak üzere poliçenin yüzüne konan her imza, aval şerhi sayılır.

Kimin için verildiği aval şerhinde açıklanmak lazımdır; açıklanmadığı takdirde aval, keşideci için verilmiş sayılır.” 

614. maddesinde;

“Aval veren kimse, kimin için taahhüt altına girmişse tıpkı onun gibi mesul olur.

Aval veren kimsenin temin ettiği borç, şekle ait noksandan başka bir sebepten dolayı batıl olsa dahi aval verenin taahhüdü muteberdir.

Aval veren kimse, poliçe bedelini ödediği takdirde poliçeden dolayı lehine taahhüt altına girmiş olduğu kimseye ve ona karşı poliçe gereğince mesul olan kimselere karşı poliçeden doğan hakları iktisab eder.”

706. maddesinde;

“ Çekte yazılı bedelin ödenmesi, kısmen veya tamamen aval ile temin olunabilir. Bu teminat muhatap hariç olmak üzere üçüncü bir şahıs yahut çek üzerinde esasen imzası bulunan bir kimse tarafından da verilebilir.” hükümlerine yer verilmiştir.

Aval, kambiyo senedine ilişkin bir teminattır. Keşideci lehine aval verilebileceği gibi cirantalar ya da kambiyo senedinden sorumlu olan diğer kimseler lehine de aval verilebilir. Aval veren kişi kimin için taahhüt altına girmişse aynen onun gibi sorumlu olur. Hemen belirtmek gerekir ki, aval veren kişinin teminat altına aldığı borç, şekle ait noksandan başka bir sebepten dolayı batıl olsa da aval verenin taahhüdü geçerlidir (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 20.04.2018 tarihli ve 2017/4 E., 2018/5 K. sayılı kararı). 

Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı alacaklı G. Tekstil San. ve Tic. A.Ş. tarafından müflis şirkete ve davacı avalistlere yönelik olarak 04.05.2005 keşide tarihli 1.068.689,08TL bedelli 245055617 hesap ve 7574820 seri nolu çek nedeni ile icra takibi başlatılmıştır. Kambiyo Senetlerine Özgü Haciz Yolu ile takipte ödeme emri 09.05.2005 tarihinde düzenlenmiştir. Takip dosyası içinde yer alan 27.05.2005 tarihli tutanak içeriği ise aynen; “Borçlulardan N. T. ve K. T. kimlikleri ve yetkilisi bulundukları borçlu şirketin imza sirküleri görülmekle dairemize müracaat ettiler ve söz alarak; gerek kendi adımıza gerekse yetkili bulunduğumuz ve dosyada borçlu bulunan D. A. Tekstil Sanayi ve Ticaret A.Ş. adına tarafımıza yapılan icra takibini öğrenmiş ve takibe muttali olmuş bulunmaktayız. Söz konusu takibe ve borca herhangi bir itirazımız yoktur. Borcu kabul ediyoruz. Dolayısıyla alınan ihtiyati haciz kararı nedeniyle alacaklı vekili tarafından yatırılan teminatın iadesine muvafakat ediyoruz dediler. Beyanları okundu. İmzaları alındı.” şeklindedir ve söz konusu tutanak hem borçlu sıfatı hem de şirket yetkilisi sıfatı ile davacı avalistler tarafından imzalanmıştır. Müflis şirket hakkındaki iflas kararı 27.06.2008 tarihinde kesinleşmiştir. Eldeki dava 11.07.2008 tarihinde açılmıştır. 

Mevcut bu durum karşısında yerel mahkemece aval veren kişinin teminat altına aldığı borcun şekle ait noksandan başka bir sebepten dolayı batıl olsa da aval verenin taahhüdü geçerli olacağı ve davacı olan her iki avalistin de icra dosyasına yapılmış 27.05.2005 tarihli kabul beyanlarının bulunduğu ve bu durumda artık haciz baskısından da söz edilemeyeceğinden, açılan menfi tespit davasının reddine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.

O hâlde direnme kararı yukarıda açıklanan bu değişik nedenlerle bozulmalıdır.

II- Öte yandan temyize konu bozma kararında yer alan “…Takip konusu çekin keşidecisi davacı-müflis D. A. Tekstil San. Ve Tic. A.Ş.dir. Davacılar K. T. ve N. T. ise bu çekte avalisttir. İspat külfeti davacı yandadır. Dosya kapsamı itibariyle mahkemece karar başlığında davacı olarak yazılan “D. A...A.Ş.”nin dava açılmadan önce iflas ettiği sabittir. İflas etmiş şirketin hakkında iflas idare memurlarınca açılmış bir dava bulunmamaktadır. İhbar yoluyla da müflis şirketin iflas idare memurlarının davaya dahil edilmesi mümkün değildir. Sonuç olarak iflas etmiş şirketin yetkilisinin bu davayı açma imkânı bulunmamakta olup müflis şirketin bu davada aktif dava ehliyetinin bulunmadığının gözetilmemesi yanlış olmuştur…” şeklindeki bozma nedenlerine mahkemece uyularak bozma doğrultusunda işlem yapılmıştır.
 
Bu durumda, bozma kararına uyularak oluşturulan yeni hüküm Özel Dairesince incelenmediğinden, bu yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir..."

HGK. 18.12.2018 T. 19-2739/1956