Davacı vekili dava dilekçesinde; davacının davalı H... aleyhine Kumluca icra müdürlüğünün 2012/1773 sayılı dosyası ile takip başlattığını, takibe gidildiğinde haczi kabil mallara rastlanılmadığını bu durumun aciz vesikası niteliğinde olduğunu, takipten kısa bir süre önce borçlunun Kumluca Beşikçi köyü 154 ada 54 parsel sayılı taşınmazını diğer davalı ve torunu olan L..'ya temlik ettiğini, bundan başka haczi kabil malının bulunmadığını beyan ederek davalılar arasında muvazaalı olarak yapılan tasarrufun iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Levent vekilinin cevap dilekçesinde; müvekkilinin 20/08/2010 tarihinde bedeli karşılığında dava konusu taşınmazı satın aldığını, ilamsız takip tarihinin 02/07/2012 tarihli olduğunu, takibe konu ödeme dekontunun da 28/10/2011 tarihli olduğunu, taşınmazın borcun doğumundan önce tasarruf edildiğini bu nedenle davanın ön şart yokluğundan reddedilmesi gerektiğini, bu olmasa bile borçlu H... aleyhine aynı gayrimenkul ile ilgili Kumluca İcra Müdürlüğü'nün 2009/3598 sayılı dosyasında takip başlatıldığını, müvekkilinin annesi A... aracılığıyla bu takip dosyası için Ziraat bankasına 80.000,00 TL ödeme yaptığını, taşınmazdaki ipoteği kaldırttığını, haricen H...'ye 125.000,00 TL ödeme yaptığını taşınmazı gerçekten satın aldığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, davacı İ....'ın davalı H...'nin 31/03/2008 tarihinde çekmiş olduğu krediye kefil sıfatı ile imza attığı, bu sözleşme ile H...'nin asıl borçlu ve İ... ın kefil olarak ....Bankasına borçlandığı bu tarihte H...'nin İ...'a borçlu olmadığı, dava konusu tasarrufun 20/08/2010 tarihinde yapıldığı, icra takibine dayanak ödeme belgesinin ise 28/10/2011 tarihli olmasına göre ve borca yeter malın haczinin yapılmadığı ve aciz durumuna düştüğünün de ispatlanmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, İİK 277 ve devamı maddelerine dayanılarak açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir. İcra ve İflas Kanununun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amaç, borçlunun haciz ya da iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da "iyiniyet kurallarına aykırılık" nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamaktır.
Bu tür davaların dinlenebilmesi için, davacının borçludaki alacağının gerçek olması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin (İİK.nun 277 md) bulunması ve davanın beş yıllık hakdüşürücü süre içinde açılmış olması gerekir. Bu ön koşulların bulunması halinde ise İİK.nun 278, 279 ve 280.maddelerinde yazılı iptal şartlarının bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır. Özellikle İİK.nun 278.maddesinde akdin yapıldığı sırada kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği ve yasanın bağışlama hükmünde olarak iptale tâbi tuttuğu tasarrufların iptali gerektiğinden mahkemece ivazlar arasında fark bulunup bulunmadığı incelenmelidir. Aynı maddede sayılan akrabalık derecesi vs. araştırılmalıdır. Keza İİK.nun 280.maddesinde malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun alacaklılarına zarar vermek kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde bulunduğu mali durumu ve zarar verme kastının işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hallerde tasarrufun iptal edileceği hususu düzenlendiğinden yapılan işlemde mal kaçırma kastı irdelenmelidir. Öte yandan İİK.nun 279.maddesinde de iptal nedenleri sayılmış olup bu maddede yazılan iptal nedenlerinin gerçekleşip gerçekleşmediği de takdir olunmalıdır. Somut olayda davalı borçlu aleyhine Kumluca İcra Müdürlüğü'nün 2012/1773 sayılı dosya ile icra takibi başlatıldığı takibin kesinleştiği anlaşılmış, mahkemece dava konusu taşınmazın devir tarihinin 20.08.2010 olduğu, krediden kaynaklı kefalet borcunun ise 28.10.2011 tarihinde ödendiği, tasarruf tarihinin borcun doğum tarihinden önce olması ve dosyada davalı borçlunun aciz haline düştüğünün ispat edilememesi gerekçesi ile davanın reddine karar verilmişse de varılan sonuç dosya kapsamına uygun düşmemektedir.
1-Davacı alacaklı İ...'ın, davalı borçlunun bankadan kullanmış olduğu kredi sözleşmesine müştereken ve müteselsilen kefil sıfatı ile imza attığı, davalı borçlunun kredi borcunu ödememesi sebebi ile kefil olarak 28.10.2011 tarihinde kredi borcunu ödediği, BK m. 496 uyarınca, kefil ifada bulunduğu tutar oranında alacaklının haklarına halef olur hükmüne göre davalı borçlunun 20.08.2010 tarihinde adına kayıtlı gayrımenkulü davalı 3. kişi olan L..'ya mal kaçırma gayesi ile devretmesi sebebi ile işbu davayı açtığı anlaşılmaktadır.
818 sayılı Borçlar Kanunun 487. maddesi “Kefil, borçlu ile beraber müteselsil kefil ve müşterek müteselsil borçlu sıfatı ile veya bu gibi diğer bir sıfatla borcun ifasını deruhde etmiş ise alacaklı asıl borçluya müracaat ve rehinleri nakde tahvil ettirmeden evvel kefil aleyhinde takibat icra edebilir. Bu babın hükümleri, bu nevi kefalete de tatbik olunur” hükmüne haizdir. Kural olarak kefalet borcu asıl borç ile birlikte muaccel olmaktadır.
Bu durumda davacı alacaklının kefaletten kaynaklı alacağının doğum tarihi kredi genel sözleşmesinin imzalandığı tarih olan 31.03.2008 tarihi olmasına göre; davacı ile davalı borçlu arasındaki borç ilişkisinin başlangıcının dava konusu tasarruf tarihinden önceye dayandığı anlaşılmaktadır. Mahkemece bu husus gözardı edilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
2-Mahkemece davalı borçlunun aciz halinin olup olmadığı hususunda araştırma inceleme yeterli değildir. Davanın dayanağı olan Kumluca İcra Müdürlüğü'nün 2012/17773 sayılı icra dosyası incelendiğinde ve davacı tarafından dosyaya ibraz edilen 07.11.2012 tarihli haciz tutanağında “borçlunun hacze kabil malı bulunmadığı” belirtilmiştir. Bu hali ile haciz tutanağı İİK 105 maddesi hükmüne göre geçici aciz belgesi niteliğindedir. Ancak borçlu adına kayıtlı .... plakalı araç kaydı olduğu anlaşılmaktadır. Aracın kıymet taktiri yaptırılarak borca yeter kıymette olup olmadığı belirlenerek sonucunda borçlunun aciz halinin değerlendirilmesi gerekirken aracın kıymeti belirlenmeksizin yazılı olduğu şeklde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
17. HD. 23.05.2018 T. E: 2016/115, K: 5391
Ayrıntılı görüntülemek için tıklayın.