... Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı işveren vekili, davalı borçlunun sözleşmenin süresi sona ermeden istifa etmesi nedeniyle sözleşmenin 7. maddesi uyarınca ödemesi gereken tazminatın tahsili için takip başlatıldığını, takibin borca itiraz nedeniyle durduğunu, borca itirazın haksız ve kötüniyetli olarak yapıldığını ve itirazın kendilerine tebliğ edilmediğini, borçlunun itirazını yeni öğrendiklerini, süresi içinde dava açtıklarını ileri sürerek itirazın iptali ve takibin devamı ile davalı borçludan %20 den aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatının davalı borçludan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı işçi vekili davanın hak düşürücü bir yıllık süre geçtikten sonra açıldığını, cezai şart koşullarının oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, taraflar arasında 10.01.2010 tarihinde imzalanan iş sözleşmesinin 8. maddesine aykırılık sebebiyle ödenmesi gereken tazminatın tahsili için davacı tarafından davalı aleyhine 20.05.2010 tarihinde ilamsız icra takibi başlatıldığı, davalı borçluya örnek 7 ödeme emrinin 28.05.2010 tarihinde usulüne uygun olarak tebliğ edildiği, davalı borçlu vekili tarafından 03.06.2010 tarihinde borca ve ferilerine itiraz edildiği, İcra Dairesince 21.06.2010 tarihinde İİK’nun 62-66. maddeleri uyarınca takibin durdurulmasına karar verildiği, bu kararın davacı alacaklı vekiline tebliğ edilmemekle birlikte davacı alacaklı vekilinin icra takibinin kesinleşmesinden itibaren 1 yıllık süre içerisinde icra takip dosyasında işlem yapma zorunluluğu olduğu, bir yıllık süre içerisinde takip dosyasında işlem yapılmaması halinde borçlu davalı vekili tarafından yapılan itiraz dilekçesi ile takibin durdurulmasına ilişkin İcra Dairesi kararından haberdar olmadığına ilişkin itirazın hukuki dayanağının olmadığı ve itirazın iptali davasının takibin durdurulduğu tarihten itibaren 1 yıllık süre içerisinde açılmamış olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı işveren vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece, yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece davalı borçluya ödeme emrinin 28/05/2010 tebliği üzerine davalı borçlu tarafından süresinde borca itiraz edildiği, İcra Dairesince 21/06/2010 tarihinde icra takibinin durdurulduğu tarihten sonra davacı alacaklı ve vekili tarafından dava tarihi olan 17/10/2012 tarihine kadar icra dosyasında hiçbir takip işlemi yapılmadığı, İİK’nın 78. maddesi hükmüne göre davacı alacaklının ödeme emrinin tebliğinden itibaren bir yıllık süre içerisinde icra dosyasında işlem yapmaması halinde icra dosyasının İİK’nun 78/4. maddesi hükmüne göre muameleden kaldırılacağı, ilamsız icra takibine itiraz tarihi olan 03/06/2010 tarihinden itibaren bir yıl süre ile 03/06/2011 tarihine kadar alacaklı vekilinin icra dosyasına işlem için müracaat etmesi halinde İcra Müdürlüğünce verilen 21/06/2010 tarihli icra takibinin durdurulmasına ilişkin işlemi ıttıla kesp edeceği, alacaklı vekilinin bu süre içerisinde işlem yapmaması nedeniyle itiraz dilekçesi tebliğ olunmamakla birlikte icra takibine yapılan itiraz sonucu verilen İcra Müdürlüğünün takibin durdurulmasına ilişkin işlemini de ıttıla kesp etmediği, ödeme emrinin tebliğ tarihi olan 28/05/2010 tarihinden bir yıllık icra dosyasında haciz isteme için işlem yapmak üzere müracaat tarihinin sona erdiği 28/05/2011 tarihine kadar işlem yapılmak üzere icra dosyasına talep açılmadığı ve bu tarihten itibaren İİK’nın 67. maddesi uyarınca bir yıllık itirazın iptali davası açma süresinin 28/05/2012 tarihinde sona erdiği, davanın ise 17/10/2012 tarihinde açıldığı, şu halde davanın süre yönünden reddi gerektiği belirtilerek ve önceki karardaki gerekçeler de eklenmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararını davacı işveren vekili temyiz etmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda, taraflar arasında görülmekte olan itirazın iptali davasının kanuni süresinde açılıp açılmadığı noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, işin esasının incelenmesinden önce mahkemece bozma öncesi verilen kararda İcra İflas Kanununun 62-66. maddeleri uyarınca itirazın iptali davasının takibin durdurulduğu tarihten itibaren bir yıllık süre içerisinde açılamamış olduğu gerekçesine dayanıldığı, bozma sonrası verilen ve direnme olarak adlandırılan kararda ise ilk kararda bahsedilmeyen İİK’nın 78/2-4. maddeleri açıklanarak gerekçe oluşturulduğu, bu yönü ile kurulan ikinci hükmün yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı, dolayısıyla temyiz incelemesinin Özel Daire tarafından mı yoksa Hukuk Genel Kurulu tarafından mı yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak tartışılmış, Kurul çoğunluğu tarafından, mahkemenin gerekçesini güçlendirmek amacıyla İİK’nın 78-2/4. maddelerini açıkladığı ve dolayısıyla ön sorun bulunmadığı oyçokluğu ile kabul edilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
İtirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, normal bir alacak (eda) davasıdır. Takip alacaklısı tarafından (süresi içinde) ödeme emrine itiraz etmiş olan borçluya karşı açılır; yani davacı alacaklı, davalı ise takip borçlusudur. Davacı alacaklı bu davada, borçlunun itiraz etmiş olduğu alacağın mevcut olduğunu bildirerek, borçlunun itirazının iptaline karar verilmesini (ve istiyorsa, borçlunun icra inkar tazminatına mahkûm edilmesini) talep eder (Kuru, B.: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Adalet Yayınevi, 2. Bası, Ankara 2013, s. 251).
İİK’nın 67/1. maddesi uyarınca itirazın iptali davası bir süreye tâbi olup alacaklı, bu davayı, itirazın kendisine (varsa, vekiline) tebliği tarihinden itibaren bir yıl içinde açabilir.
Bir yıllık süre içinde açılan dava, teknik anlamda bir itirazın iptali davasıdır ve ancak bir yıl içinde açılan davanın kazanılması halinde borçlunun itirazı iptal edilmiş olur. Bunun üzerine, alacaklı, itiraz ile durmuş olan icra takibine devam edilmesini (yani haciz) isteyebilir. İcra inkâr tazminatına da, yalnız bir yıl içinde açılmış olan itirazın iptali davasında hükmedilebilir.
Alacaklı bir yıl içinde itirazın iptali davası açmazsa, yaptığı ilamsız takip düşer. Fakat bir yıllık süreyi geçiren alacaklının, genel hükümlere göre alacağını dava etmek hakkı saklıdır. Yani alacaklı, alacağı zamanaşımına uğramadığı sürece, genel mahkemelerde bir alacak (tahsil) davası açabilir. Ancak, alacaklı böyle bir dava sonucunda alacağı ilam ile eski (düşmüş olan) ilamsız icra takibine devam edilmesini isteyemez; yalnız ilamlı icra takibi yapabilir.
Bir yıl içinde itirazın iptali davası açılması ile derdest olan ve itiraz ile durmuş bulunan icra takibi iptal edilmiş olmaz; bilâkis, takip durmakta devam eder. Davayı kazanan alacaklı, mahkemeden alacağı ilâm ile itiraz üzerine durmuş olan ilamsız takibe devam edilmesini (haciz) isteyebilir. Dava devam ettiği sürece, bir yıllık haciz isteme süresi işlemez (Kuru, B.: a.g.e., s. 255).
Açıklanan bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere, alacaklı tarafından itirazın iptali davasının, borçlunun icra dosyasına yaptığı itirazın tebliğ tarihinden itibaren bir yıl içinde açılması zorunludur. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.11.2013 gün ve 2013/11-360 E. 2013/1605 K. sayılı kararında da aynı ilke benimsenmiştir.
İİK’nın 67. maddesinde gösterilmiş olan süre hak düşürücü süredir. Hak düşürücü süre hak sahibinin hakkın korunması için kanun veya sözleşme ile belirlenen süre içerisinde belirlenen eylem veya işlemleri yapmaması nedeniyle hakkın sona ermesi sonucunu doğuran süredir.
Hak düşürücü sürelerin kanunla düzenlenmesi asıldır. Tarafların sözleşme ile hak düşürücü süreleri belirlemeleri, bu süreleri değiştirmeleri veya ortadan kaldırmaları mümkün değildir Hak düşürücü süreler hakkı tamamen sona erdiren, yok eden, düşüren sürelerdir. Hak sahibi alacaklı kanunla veya sözleşme ile belirlenen süre içerisinde öngörülen eylem veya işlemleri yapmadığı takdirde o hak tamamen ortadan kalkmakta, silinmekte düşmektedir. Artık o hakkın istenmesi, dava ve takip edilmesi mümkün değildir.
Hak düşürücü sürenin sonunda hakkın sona ermesi için karşı tarafın borçlunun bir eylem veya işlem yapmasına gerek yoktur. Hak düşürücü süre geçmekle kendiliğinden son bulur (TEKİNAY/AKMAN/BURCUOĞLU/ALTOP: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 5. Bası, C. 2, İstanbul, 1985-1988, s. 1385 vd., REİSOĞLU, S.: Genel Hükümler, 15. Bası, İstanbul 2002, s. 348).
Hak düşürücü süreler itiraz niteliği taşırlar. Taraflar hak düşürücü süreyi davanın her aşamasında hatta kararın bozulmasından sonra da ileri sürülebilirler. Ayrıca hak düşürücü sürelerin incelenmesi tarafların iradelerine bırakılmamıştır. Hakim tarafından kendiliğinden göz önünde tutulması, araştırma ve inceleme konusu yapılması gerekmektedir (FEYZİOĞLU, N. Feyzi: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. 1-2, İstanbul 1976, s. 521).
Yapılan bu açıklamalar ışığında, somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde;
Davacı alacaklı vekili tarafından, iş sözleşmesinin haklı neden olmaksızın işçi tarafından feshedildiği gerekçesiyle ödenmesi gerektiği iddia edilen cezai şart alacağının tahsili için davalı aleyhine genel haciz yoluyla icra takibi başlatılmış, ödeme emrinin 28.05.2010 tarihinde takip borçlusuna tebliği üzerine davalı tarafından kanuni süresinde olmak üzere 03.06.2010 tarihinde borca itiraz edilmiş, 21.06.2010 tarihinde de icra müdürlüğü tarafından takibin durdurulmasına karar verilmiştir.
Bununla birlikte, ödeme emrine itiraz dilekçesi takip alacaklısına tebliğ edilmemiş, davacı tarafından da 17.10.2012 tarihinde itirazın iptali davası açılmıştır.
Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, itirazın iptali davası, bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılması gereken bir dava olup, açık kanuni düzenlemeye göre dava açma süresi itirazın tebliği ile başlayacaktır. Ödeme emrine itiraz, 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine uygun olarak takip alacaklısına tebliğ edilmez ise dava açma süresi başlamayacaktır.
Buna göre, Mahkemece açık kanuni düzenlemeye aykırı olacak şekilde, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 78. maddesinde yer alan haciz isteme sürelerine dayanılarak, ödeme emrinin tebliğ tarihinden itibaren bir yıllık sürenin ve bu sürenin sonundan itibaren de bir yıllık itirazın iptali davası açma süresinin geçtiği gerekçesiyle direnme kararı verilmesi doğru değildir. Kaldı ki, 2004 sayılı Kanunun 78. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “İtiraz veya dava halinde bunların vukuundan hükmün katileşmesine kadar ... geçen zaman hesaba katılmaz” düzenlemesi karşısında, somut uyuşmazlıkta bir yıllık haciz isteme süresi de dolmadığından, direnme kararı bu yönüyle de hatalıdır.
O halde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır....
HGK. 01.03.2017 T. E: 2015/22-1048, K: 380
Tam metni için aşağıdaki bağlantıya tıklayın.