“…Davacı vekili, davacının kooperatif üyeliğini A.C.'den devraldığını, yönetim kurulunun kararıyla ortaklığa kabul edildiğini, sonrasında A.C.'in kooperatif ortaklığından çıkarılmasına karar verildiğini ileri sürerek, A.C.'in ortaklıktan çıkarılmasına ilişkin yönetim kurulu kararının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, A.C.'in üç aylık hak düşürücü süre içerisinde dava açmadığını, davacının davada taraf ehliyeti bulunmadığını, ortaklığa kabul edildiğine ilişkin yönetim kurulu kararı da olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, dosya kapsamına göre; davacının dava dışı A.C.'in ortaklıktan çıkarılmasına ilişkin yönetim kurul karının iptaline ilişkin dava hakkı olmadığı, ayrıca ortaklığa kabul edildiğine ilişkin usulüne uygun olarak alınmış bir kararın da bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nun 16/2 ve Anasözleşmenin 14. maddesine dayalı olarak ihraç kararının iptali istemine ilişkindir. Dosya kapsamından dava dışı A.C.'in kooperatif üyesi iken üyelik hakkını 23.03.2011 tarihinde aktif ve pasifiyle birlikte davacı E. M.'a devrettiği ve bunu kooperatife bildirdiği; yönetim kurulunun 25.01.2011 tarihli kararıyla E. M.'ın üyeliğe kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır. Bundan sonra davalı kooperatif tarafından A.C.'e 01.03.2011 tarihinden itibaren altı ay içerisinde araç temin edilmesi, edilmemesi halinde kooperatif anasözleşmesi uyarınca üyelikten ihraç edileceği hususunu belirten ihtarnamenin gönderildiği, 08.10.2011 tarih ve 11 sayılı kararla da A.C.'in kooperatif üyeliğinden ihraç edildiği, dosyaya sunulan belge kapsamları ile sabittir. Yukarıda izah edildiği üzere, davacının üyeliğini A.C.'den devraldığı ve bu sırada A.C.'in kooperatif üyesi olduğu tartışmasız olduğuna göre E. M.'ın yönetim kurulu kararıyla üyeliğe kabul edildiği de dikkate alındığında davayı açmakta hukuki yararının olduğu açıktır. Bu durumda mahkemece, davacının aktif husumet ehliyetini haiz olduğunun kabulü ile davanın esasına girilip; tarafların iddia ve savunmaları üzerinde durularak, gerek görüldüğünde kooperatif defter ve kayıtları üzerinde inceleme yapılmak suretiyle açıklamalı, gerekçeli ve denetime elverişli bilirkişi raporu alındıktan sonra oluşacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, yanlış değerlendirme ve yanılgılı gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Dava kooperatif üyeliğinden ihraç kararının iptali istemine ilişkindir....
Davacı vekili A.C.’in kooperatif ortaklığını davacı E. M.’a devretmesine ve kooperatif yönetim kurulunun da 25.01.2011 tarihli kararla davacıyı A.C. yerine kooperatif ortaklığına kabul etmesine rağmen A.C.’in kooperatif ortaklığı için gerekli evrakı ibraz etmediğinden bahisle ortaklıktan çıkartılmasına karar verildiğini beyanla A.C.’in kooperatif ortaklığından çıkarılmasına ilişkin 08.10.2011 tarih ve 11 sıra sayılı yönetim kurulu kararının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili kooperatif ana sözleşmesinin 14. maddesine göre ortaklıktan çıkartılan ortağın çıkarma kararının kendisine tebliğinden itibaren üç ay içerisinde dava açması gerektiğini, ortaklıktan çıkartılan A.C.’in süresinde dava açmadığını, davacının ise kooperatif ortağı olmadığını bu nedenle taraf ehliyetinin bulunmadığını, davacının A.C. isimli kooperatif ortağının payını devraldığını iddia ederek eldeki davayı açtığını, kooperatif ana sözleşmesinin ortaklığın devri başlığını taşıyan 17. maddesine göre ortaklığın devrinin yönetim kurulu kararıyla mümkün olduğunu, davacının ortaklığa kabul edildiğine dair yönetim kurulu kararı bulunmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece davacının dava dışı A.C.'in ortaklıktan çıkarılmasına ilişkin yönetim kurulu kararının iptalini talep etme hakkı olmamasının yanında, ortaklığa kabul edildiğine ilişkin usulüne uygun olarak alınmış bir yönetim kurulu kararının da bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece önceki gerekçeler genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiş; direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının kooperatif üyeliğine kabulüne ilişkin 25.01.2011 tarihli kararın, yönetim kurulunun usulüne uygun şekilde toplanarak verdiği bir karar olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre davacının dava açmakta hukuki yararının bulunup bulunmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle kooperatiflerde ortaklık kazanılmasına ilişkin düzenlemelerin incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun (Koop.K) 1. maddesinde açıklandığı üzere kooperatifler, ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve ihtiyaçlarını karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulan ve tüzel kişiliği haiz ortaklıklardır.
Kooperatiflerde ortaklık sıfatının kazanılması beş hâlde söz konusu olabilir. İlk olarak kooperatifin kuruluşunda kurucu ortaklar kuruluşun gerçekleşmesiyle ortak sıfatını aslen kazanırlar. Daha sonraki evrede ise giriş talebinin kabulü yoluyla veya payın bir başkası tarafından devir alınmasının yönetim kurulu tarafından kabulüyle ortaklık gerçekleşir. Bir diğer ihtimal olarak ortaklığın taşınmaz mülkiyetine veya bir teşebbüsün işletilmesine bağlandığı durumlarda, taşınmazın veya işletmenin devir alınması hâlinde ortaklık sıfatı kazanılır. Son olarak ise ana sözleşmede hüküm bulunması durumunda miras ile kooperatif paydaşlık hakkı kazanılır.
Kooperatif ortağı olunmasında “açık kapı ilkesi” geçerlidir. Ortak olmak için yöneticilerin istekleri değil, objektif şartların gerçekleşmesi yeterlidir.
Kooperatif ortaklığına girmek için gerçek kişilerin medeni hakları kullanma yeterliliğine sahip olmaları gerekir. Ortak olmak isteyen gerçek ve tüzel kişiler, kooperatif ana sözleşmesi hükümlerini bütün hak ve ödevleriyle birlikte kabul ettiklerini belirten bir yazı ile kooperatif yönetim kuruluna başvururlar (Koop.K. m.8).
Bu aşamada zımnen ortaklığa kabul edilmiş sayılma durumunun da açıklanmasında yarar vardır. İlke olarak kooperatiflere üyelik kaydının yetkili organlarının bu hususta verecekleri açık bir kararla olması yanında, ortak olmak isteyen kişiden aidat tahsilatı yapılması ya da kişinin genel kurul toplantılarına çağrılması gibi kişiyi ortak olarak kabul eden işlemlerin yapılması suretiyle zımnen de ortaklık sıfatının kazanılabileceği kabul edilmiştir.
Yine açık kapı ilkesi gereği ortak sıfatını kazanan herkesin kooperatiften çıkma hakkı (Koop.K.m.10) olduğu gibi, ana sözleşmede açıkça belirtilmiş olan nedenlerle ortağın ihracına karar verilmesi de mümkündür (Koop.K. m.16).
Kooperatif ortaklığın devri ve ortağın ölmesi durumunda mirasçılarına tanınan hak ise Kanunun 14. maddesinde aynen; “Ortağın ölümü ile ortaklık sıfatı sona erer. Ana sözleşmede gösterilecek şartlarla ölen ortağın mirasçılarının kooperatifte ortak olarak kalmaları sağlanabilir. Ortaklık devredilebilir. Yönetim kurulu, ortaklığı devralan kişinin ortaklık niteliklerini taşıması hâlinde, bu kişiyi ortaklığa kabul eder” düzenlemesini içermektedir.
Türk hukukunda kooperatif ortaklığının devredilmesi mümkün olmakla birlikte, ortaklık sıfatı payın devralınması ile doğrudan kazanılamaz. Devralanın giriş isteminde bulunması, yönetim kurulunun da gerekli incelemeyi yapması ve bu kişinin ortak olabilmek için gerekli şartlara sahip bulması hâlinde, anılan kişiyi kooperatife kabul etmesi, aksi hâlde talebi reddetmesi gerekir. 3476 sayılı Kanun ile getirilen değişiklik ile yönetim kuruluna "devralan kişinin ortaklık niteliklerini taşıması hâlinde" o kişiyi kabul etmesi zorunluluğunu yüklemiştir. İstemi reddedilen kişi ortaklığa kabul davası açabileceği gibi yönetim kurulundan tazminat da isteyebilir.
Davalı 204 Nolu A... Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifinin ana sözleşmesinin 17. maddesinde ortaklığın devri düzenlenmiş olup, “Ortaklık, yazılı olarak yönetim kuruluna bildirmek suretiyle 10'uncu maddedeki ortaklık şartlarını taşıyan kişilere devredilebilir. Yönetim kurulu, bu şekilde ortaklığı devralan kişiyi ortaklığa kabulden kaçınamaz. Devir hâlinde eski ortağın kooperatife karşı tüm hak ve yükümlülükleri yeni ortağa geçer, kooperatifçe, bu devir sebebiyle taraflardan ayrıca bir ödemede bulunmaları istenemez” hükmü bulunmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümüne yönelik olarak bu noktada “yönetim kurulunun oluşumu, toplantı ve karar nisabı” hükümlerinin irdelenmesinde de fayda vardır.
Yönetim kurulu, ana sözleşme ve kanun hükümleri içinde kooperatif faaliyetlerini yöneten ve onu temsil eden yürütme organıdır. Hem Kooperatifler Kanununun 55/2. maddesinde hem de anılan kooperatifin ana sözleşmesinin 42. maddesinde yönetim kurulunun en az üç üyeden oluşacağına ilişkin düzenleme mevcuttur.
Kooperatiflerde yönetim kurulunun kurul olarak çalışması ve fiilen toplantı yaparak karar alması esastır. Kurul olarak çalışma; gündem bağlamında yeter sayılara ulaşarak toplanmak, önerileri müzakere ederek karar almak, kararları yazılı hâle getirmek, imzalamak ve karar defterine geçirmeyi ifade etmektedir. Alınan kararlar tarih ve sıra numarası ile yönetim kurulu karar defterine yazılır. Karara karşı olanlar, çekimser kalan üyeler, karşı olma nedenleri kararın altına yazılarak karar imzalanır. Yönetim kurulu tarafından alınan kararlar kural olarak değiştirilebilir ise de, bu geri alma hakkının her zaman sınırsız olduğu düşünülemez. Zira alınan bu kararlar nedeniyle ortaklar ya da üçüncü kişiler için kazanılmış haklar doğmuş ise kararı geri alma hakkının ortadan kalkacağı kabul edilmelidir.
Bilindiği üzere yeter sayı; bir kurulun toplanabilmesi veya karar alabilmesi için kanunun veya ana sözleşmenin aradığı asgari sayıdır. Fakat Kooperatifler Kanununda yönetim kurulunun toplantı ve karar yeter sayısına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle Kooperatifler Kanununun 98. maddesindeki “bu kanunda aksine açıklama olmayan hususlarda Türk Ticaret Kanunundaki Anonim şirketlere ait hükümler uygulanır.” hükmündeki yollama nedeniyle yönetim kurulunun ortaklığa kabul tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 330. maddesindeki düzenlemeye bakılması gerekmektedir.
6762 sayılı TTK’nın 330. maddesinde, ana sözleşmede aksine düzenleme olmadıkça yönetim kurulunun bir karar verebilmesi için üyelerin en az yarısından bir fazlasının hazır bulunmasının şart olduğu, kararların da hazır bulunan üyelerin çoğunluğu ile alınacağı öngörülmüştür. Kooperatif ana sözleşmesinin 45. maddesinde ise toplantının en az yarıdan fazla üyenin katılımıyla yapılacağına ve kararların toplantıda bulunanların çoğunluğu ile alınacağına, oyların eşitliği hâlinde keyfiyetin gelecek toplantıya bırakılacağına, ikinci toplantıda da eşitlik bozulmaz ise teklifin reddolunacağına dair düzenleme bulunmaktadır.
Somut olayda dosyaya ibraz edilen belgelerde davalı kooperatifin üyesi iken A.C.’in üyelik hakkını E. M.’a devir etmesi ve bu durumun kooperatife bildirilmesi üzerine kooperatif yönetim kurulu başkanı M. A. ve başkan yardımcısı E. K. tarafından imzalanmış olan 25.01.2011 tarihli karar ile E. M.’ın kooperatife ortak olarak kabul edilmesine karar verildiği, bu işlemden bir süre sonra kooperatif tarafından gönderilen ihtarnameye rağmen araç temin etmeyen A.C.’in 08.10.2011 tarihinde kooperatif üyeliğinden ihracına karar verildiği görülmektedir.
Davacı E. M.’ın kooperatife yapmış olduğu başvuru sonucunda üç kişiden oluşan kooperatif yönetim kurulu iki üye ile toplanıp karar almıştır. Kooperatif ana sözleşmesinin 45. maddesinde yönetim kurulunun yarıdan fazla üye ile toplanabileceğinin ve toplantıya katılanların çoğunluğu ile karar alınabileceğinin öngörülmüş olmasına göre, üç kişilik yönetim kurulunun iki üye ile toplanıp karar almasının mümkün olduğu benimsenmiştir.
Diğer taraftan davacının dava dışı A.C.’in kooperatif üyeliğinden ihraç kararının iptaline ilişkin istemde bulunmasının asıl nedeninin kooperatife üye olduğunu kanıtlamak olduğu, zira davacının A.C. yerine kooperatif üyeliğine kabulüne ilişkin 25.01.2011 günlü karardan uzun sayılabilecek bir süre sonra 08.10.2011 günlü karar ile A.C.’in ortaklıktan ihracına karar verilmesinin, davacının kooperatif ortağı olarak benimsenmediği anlamını taşıdığı, bu itibarla davacının dava açmakta hukuki yararının bulunduğunu kabul etmek gerekmektedir.
Bu durumda davacı, 25.01.2011 günlü yönetim kurulu kararı ile yerine ortak olarak kabul edildiği A.C.’in ihraç kararının iptalini istediğine göre, ortaklığa kabul tarihinden sonraki tüm genel kurul tutanakları getirtilerek; davacının genel kurullara çağrılıp çağrılmadığı, hazirun cetvellerinde adının olup olmadığı, davacının aidat ödeyip ödemediği, yönetim kurulunca alınan kararların deftere işlenip işlenmediği hususları incelendikten sonra, davalı kooperatifin davacıyı ortak olarak benimseyip benimsemediği hususu üzerinde durulup karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Ne var ki Özel Daire bozma kararında, “…E. M.’ın yönetim kurulu kararıyla üyeliğe kabul edildiği dikkate alındığında ...” şeklinde bir açıklama yer almış ise de, bu cümlenin sehven yazıldığı Hukuk Genel Kurul görüşmeleri sırasında belirlenmiş olup, belirtilen ifadelerin bozma kararı kapsamından çıkartılması gerektiği Kurul çoğunluğunca kabul edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında davalı kooperatifin yönetim kurulunun üç kişiden oluşması nedeniyle toplantı nisabı üç olmasına rağmen iki üyenin katılımıyla alınan kararın toplantı nisabı gerçekleşmeden alınması ve karar numarası içermemesi nedeniyle yok hükmünde olduğu, bu itibarla A.C.’in kooperatif üyeliğinden ihracına dair alınan kararın iptalini ancak A.C.’in talep edebileceği, davacının dava açmakta hukuki yararı olmadığı gerekçesiyle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, yukarıda açıklanan nedenlerle bu görüşler Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Hâl böyle olunca yerel mahkeme direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ile bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının, Özel Daire bozma kararında yer alan “…E. M.’ın yönetim kurulu kararıyla üyeliğe kabul edildiği dikkate alındığında ...” ifadeleri çıkartılmak suretiyle yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, tebliğ tarihinden itibaren on beş günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 13.12.2017 gününde oy çokluğu ile karar verildi.
19. HD. Başkanı Mehmet Bülent SELÇUK'UN KARŞI OY YAZISI:
Davalı kooperatifin ana sözleşmesine göre; yönetim kurulu üç üyeden oluşmakta olup, toplanabilmesi için yarıdan fazla üyenin katılması gerekir. Bu şekilde toplanan yönetim kurulu, kararlarını salt çoğunluk ile alır. Yani, yönetim kurulu üç üyenin hazır bulunması ile toplanıp konuları müzakere ettikten sonra iki üyenin çoğunluğu ile karar verebilir. Dosya içinde bulunan 25.01.2011 tarihli ve karar sayısı olmayan yönetim kurulu toplantı tutanağına göre davacının kooperatif üyeliğine kabulüne ilişkin yönetim kurulu kararı iki üyenin katılımıyla alındığından hukuken geçerli sayılamaz.
Bu itibarla yerel mahkeme kararının yukarıda belirtilen ilave gerekçe ile onanması görüşünde olduğumdan saygıdeğer çoğunluğun bozma kararına muhalifim.
11. Hukuk Daire Üyesi Ayşe ALBAYRAK ve 9. Hukuk Daire Üyesi DOĞAN Bektaş KAR'IN KARŞI OY YAZISI:
Dava, dava dışı A.C.'in kooperatif ortaklığından ihracına ilişkin 08/10/2011 tarih ve 11 sayılı Yönetim Kurulu Kararı'nın iptaline ilişkin olup, mahkemece davacının aktif dava ehliyeti bulunmadığı, her ne kadar 23.03.2011 tarihli noterde düzenlenen devir senedi ile davacı A.C.'e ait ortaklık hissesini devir almış ise de davacının ortaklığa kabulüne ilişkin kooperatif yönetim kurulunun usulüne uygun bir kararı bulunmadığı, ibraz edilen 25.01.2011 tarihli yönetim kurulu kararının ise hukuken geçerli bulunmadığı, kaldı ki devirden sonra yapılan 15.04.2011 tarihli genel kurul toplantısına da A.C.'in katıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Özel Dairece, A.C.'in kooperatif üyesiyken üyelik hakkını davacıya devir etmesi üzerine kooperatif yönetim kurulunca 25.01.2011 tarihli karar ile davacıyı üyeliğe kabul etmesi nedeniyle davacının dava açmakta hukuki yararının bulunduğu ve dolayısıyla aktif dava ehliyetine haiz olduğu gerekçesiyle mahkeme kararı bozulmuştur.
Kooperatifler Kanununun 14/2 maddesi gereğince ortaklığa kabul, yönetim kurulu kararıyla olur. Özel Daire, 25.01.2011 tarihli karar ile davacının ortaklığa kabul edildiğini ve bu suretle ortak olduğunu belirtmiş ise de dosya içinde bulunan 25.01.2011 tarihli yönetim kurulu kararı iki üye ile alınmıştır. Oysa bu tarih itibariyle kooperatifin yönetim kurulu üye sayısı üçtür. 1163 sayılı Yasa'nın 98. maddesinin atfıyla kararın alındığı tarih itibariyle yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK'nın 330 ve 312. maddeleri gereğince yönetim kurulu üye sayısının 3 olduğu hallerde toplantı nisabı üçtür. Karar nisabı ise hazır bulunanların ekseriyetidir. Yasa'nın 312. Maddesi gereğince 3'ün altında bir toplantı nisabı ana sözleşme ile de kararlaştırılamaz. (Prof. Dr. Hayri Domaniç Anonim Şirketler Hukuku ve Uygulaması TTK Şerhi 2 Syf: 590-591 Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2009/3193 E. 2010/9606 K. 04.10.2010 T, Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 2011/48-2 E. K. 07.07.2011 T, Gönen Eriş Ticari İşletme ve Şirketler 3. Baskı Syf: 1898) Somut olayda, davacının ortaklığa kabul edildiğine ilişkin delil olarak gösterilen 25.01.2011 tarihli kararın alınmasına 2 üye iştirak etmiş ve 2 üyenin oybirliğiyle karar alınmıştır. Ancak, bu tarih itibariyle yönetim kurulunun 3 kişiden oluştuğu tartışmasızdır. Ayrıca bu kararda karar numarası da bulunmayıp karar defterine de kayıtlı değildir. Yönetim Kurulu tarafından 2011 yılındaki ilk karar dosyadan görüldüğü üzere 01.03.2011 tarih ve 2011/1 sayı ile verilmiştir. Bu durumda 25.01.2011 tarihli yönetim kurulu kararı toplantı nisabının bulunmaması nedeniyle yok hükmünde olup, davacı da dava tarihi itibariyle kooperatif ortağı olmamaktadır.
Hukuk Genel Kurulu Sayın Çoğunluğunca 25.01.2011 tarihli kararın geçerli olup olmadığı yönünde ve diğer yönlerden araştırma yapılması gerekçesi ile mahkeme kararı değişik gerekçe ile bozulmuş ise de, gerek 15.04.2011 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısından gerekse dosya içinde bulunan 01.03.2011 tarihli yönetim kurulu kararından anlaşıldığı üzere 25.01.2011 tarihi itibariyle kooperatifin yönetim kurulu üye sayısı üçtür. Bu husus dosyadan açıkça anlaşıldığı gibi TTK'nın 312. maddesi ile Kooperatif Ana Sözleşmesi'nin 42. maddesinde de gösterildiği gibi üye sayısının üçten aşağı olması da mümkün değildir. Bu durumda yukarıda da belirtildiği gibi toplantı nisabı üçtür ve toplantı nisabı gerçekleşmeden alınan kararda yok hükmündedir.
Bu durumda, iptali istenen 08.10.2011 tarihli Yönetim Kurulu Kararı ile dava dışı A.C.'in kooperatiften ihracına karar verilmiş olduğundan bu kararın iptalini ancak dava dışı A.C. talep edebilir. A.C. hakkında verilen ihraç kararının iptalini istemekte davacının hiçbir hukuki yararı bulunmamaktadır. Davacı, A.C.'in ihracına ilişkin kararın iptalini sağlasa dahi Kooperatifler Kanunu'nun 14/2 maddesi gözönüne alındığında bu iptal kararı davacının ortak olduğunun tespiti için yeterli olmayacaktır. Davacı, kooperatif ortağı olduğu iddiasında ise açması gereken dava ortak olduğunu tespitine ilişkin bir dava olmalıdır. Ancak böyle bir davada ortaklık hakkını usulen devralıp almadığı incelenip araştırılacak ve olumlu sonuçlandığı takdirde kooperatife karşı ortaklık iddiasında bulunabilecektir. Hukuki yarar, dava şartıdır. Dava şartı gerek davanın açıldığı tarihte gerekse davanın devamı esnasında gerçekleşmemiştir. Bu nedenle davanın reddine ilişkin mahkeme kararı doğru olmakla onanması gerektiği görüşünde olduğumuzdan Sayın Çoğunluğun değişik bozma gerekçesine katılmıyoruz.
HGK. 13.12.2017 T. E: 23-859, K: 1719
Ayrıntılı görüntülemek için tıklayın